Hükümet sonunda anlamış. Ama ne kadar eksik ve ne kadar yanlış! Referanduma
gidecekmiş. Eğer İstanbullu “hayır” derse Gezi’ye dokunulmayacakmış. Çünkü
mesele meğer Gezi’den ibaretmiş. Gezi’deki hassasiyeti ve oradaki insanları da
zaten seviyorlarmış.
AKP Genel Başkan Yardımcısı
Hüseyin Çelik, Başbakan’ın Gezi heyetiyle görüşmesinin ardından aşağı yukarı
böyle bir tablo çizdi.
Oysa, öyle değil. BİR) Doğa
varlıkları referandum konusu yapılamaz. Ağaçların kesilmesini evet/hayır diye
oya sunamazsınız. İKİ) Meselenin özünde AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın mutlaka
anlaması gereken bambaşka bir “hayır” var. Erdoğan’ın kişiliğinde somutlaşan
otoriter yönetim anlayışı.. Ve polisin öldürmeyi göze alan ölçüsüz şiddeti…
Polisin şiddetinde somutlaşan otoriter yönetim
anlayışı.
Tekel işçilerinden parasız eğitim isteyen
öğrencilere.. 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenlerden Silivri’deki
adaletsizliğe karşı çıkanlara.. Türkiye’nin neredeyse yarısı o şiddetten payını
aldı. Gazlandı. Horlandı. Aşağılandı. Bu ülkenin başbakanı tarafından –hem de
son derece çirkin ifadelerle- azarlandı.
Konda’nın
son Gezi anketinde ortaya çıkan sonucu gördünüz mü, bilmiyorum. Direnişçilerin
yarısı (yüzde 49 küsur) Gezi’ye, polisin o şiddetli saldırısını görünce gitmeye
karar vermiş.
“ARTIK YETER” demek için gitmiş.
YETMEZ AMA HADİ
ORDAN!
Peki yetti mi? Sanmıyorum. Zira,
Erdoğan’ın meseleyi anlamadığı ya da anlamaktan korktuğu ortada. Konunun “Gezi
referandumuna” bağlanması bunu gösteriyor.
Ankara,
İzmir, Adana, Konya.. Dört ilin dışında tüm Türkiye’de milyonlar yediği gazla ve
dayakla mı kalacak! Üç polisin açığa alınması.. Göstermelik birkaç bürokrat
soruşturması yetecek mi!
Gezi Parkı’na o ilk sabah
saldırı emrini veren kim? Eğer iddia edildiği gibi Başbakan doğrudan o emri
vermediyse bile, en azından haberdar edilmemiş miydi? Uykudaki gençlerin üzerine
biber gazı boca eden, çadırlarını yakan, orantısız bir güçle Türkiye’yi ayağa
kaldıranlar hesap vermeyecek mi? Olduğu yerde duran genç kadınlara, tekerlekli
sandalyedeki engelli gençlere böcek muamelesi yapıp gazı boca edenler, bunu
sadece kendi kararlarıyla mı gerçekleştirdi?
Ölenlerin hesabı nasıl verilecek sahi? Yaralananların, travma
yaşayanların hesabı?
Ne eylemi anlayabilmişsiniz.. Ne
de eylemcileri..
SİZE DE
DEMOKRASİYİ ÖĞRETECEKLER
O “çapulcu”
dediğiniz gençler var ya.. Sizin –sanki herkes salak ve anlamayacak zannıyla-
“ayyaş” dediğiniz Atatürk’ün fotoğrafıyla direnenler var ya.. Demokrasinin
anlamını “yaşayarak” öğrendi. Size de öğretecek. Bundan sonra siz ya da yerinize
gelecek herhangi bir lider diktatörlük hevesine kapıldığında yine sokağa
çıkacak.
O gençler, anneleri/babaları, hepimiz şu
soruyu belki hiç sormadık kendimize. “Bu vatan için ne yaparız” diye düşünmedik.
Sanki bizden önceki kuşaklar vatan için ne yapılması gerekiyorsa yapmıştı. Bize
de iyi kötü, az çok demokrasili bir memlekette keyif sürüp “para kazanmak”
kalmıştı.
Görüntüleri, fotoğrafları görünce..
Taksim’de yüz binlerle buluşunca.. İnanın hücrelerime kadar hissettim.
Sokaklardaki, parklardaki milyonlar kendilerine bu
soruyu sormuş. Yanıtını vermiş. Ve bu vatan için gerekirse yaralanmayı,
gözaltına alınmayı ve hatta ölümü göze almış.
Fark
edin. Öğrenin. Unutmayın. Siz ya da bir başka diktatör, artık bu ülkede “ben
bilirim, yaparım” diyemeyecek. Bu ülkenin insanlarına kendi hayat tarzını
dayatamayacak. Kendi halkını aşağılayamayacak.
Ama
görmemekte, anlamamakta direnirseniz.. Suçu sizin ve polisinizin terörü yerine
“uluslararası finans odaklarına” atmaya kalkarsanız.. Böyle bir gündemde zaman
ayırıp görüştüğünüz Polat Alemdar’ın görüşme sonrasında söylediği gibi
“Türkiye’ye nazar değdiğine” inanmayı tercih ederseniz.. Ve memleketi “oyun
bahçeniz” haline getirmekte ısrar ederseniz..
Bilin
ki, insanlar artık korku engelini aştı. Artık her yer Taksim!
HALKA YALAN SÖYLEMEK SUÇTUR
BAŞBAKAN!
Erdoğan, Afrika dönüşü ayağının
tozuyla kapı kapı miting yaptı ve saatlerce konuştu ya. Her konuşmasında,
Taksim’de eylemcilerin başörtülü kadınları taciz ettiğini, Dolmabahçe Camii’nde
içki içildiğini iddia etti durdu.
Yalan. Hepsi yalan.
Taksim’de başörtülü genç kadının kameralara söylediklerini, birileri Başbakan’a
göstermeli. Diyor ki o genç kadın: “Saatlerdir buradayım. Bırakın tacizi, yan
gözle bakan olmadı. Sadece ben değil, pek çok başörtülü kadın buradayız. Eyleme
destek veriyoruz. Çünkü biz vatandaşız.”
O sözler
nasıl noktalandı biliyor musunuz: “Her kapalı, sahipli değildir Sayın Başbakan.
Siz benim sahibim değilsiniz.”
Taksim’de bırakın
başörtülü / örtüsüz kadınların taciz edilmesini; her görüşten / yaştan /
sınıftan kadın ve erkek el ele eylem yaptı.
Dolmabahçe Camii’nde de, hem imam hem de tanıkların anlattıklarıyla
ortaya çıktı ki, içki iddiası da tam bir yalan.
Ve
hatırlatmak boynumuzun borcu: Halka yalan söylemek suçtur .
PEKİ BUNLAR NE?
İktidar üyelerinin çoğunlukta olduğu RTÜK, Gezi
yayınları nedeniyle Halk TV, Ulusal Kanal, Cem TV ve Em TV’ye para cezası
verdi.
Kanadalı iki gazeteci, (Canadian
Broadcasting Corporation) CBC’nin iki muhabiri İstanbul’da gözaltına alındı. Şu
ana kadar bilinen tek suçları “eylemleri izlemek”.
İstanbul Adliyesi’nde Gezi’de yaşananları protesto eden 70'den
fazla avukat, yasalarımızdaki avukatların aranması / gözaltına alınması
konusundaki net ve hassas maddelere rağmen sürüklenerek götürüldü. Gözaltına
alındı. Günümüzde, polisin hukuktan üstün olduğu kanıtlandı!
Bu ülkenin Başbakanı, tüm yasaları çiğneyip bir bankayı açıktan
tehdit etti. Garanti Bankası’nı, genel müdürü “ben de çapulcuyum” dediği için
kara listesine aldı. Bunun üzerine kamu kurumları ya da AKP yanlısı şirketler
teyakkuza geçti. İddialara göre bazıları paralarını çekmeye başladı.
Yorum Gönder