Tüm Türkiye'ye yayılan protestolara, giderek daha geniş kitleler katılınca, Başbakan Erdoğan, 15 ve 16 Haziran'da, Ankara ile İstanbul'da mitingler düzenleyerek, esti gürledi. Baktı yetmiyor, mitingleri Kayseri, Mersin, Erzurum ve Samsun'da da düzenleyerek uyarının boyutlarını büyütmeye çalıştı.
Meydanlara şu ya da bu şekilde yığılan kitleler üzerinden, “Biz daha kalabalığız, ayağınızı denk alın ha” anlamına gelen bir mesaj gönderdi.
Başbakan Erdoğan bu mitinglere, “Halkın İradesine Saygı” adını verdi.
“Halkın İradesine Saygı mı? Yok ya, duy da inanma” diyenler haklı çıkacaktır.
Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Engin Alan ve BDP'li 5 Milletvekili tam 2 yıldır tutuklu. Başbakan Erdoğan, mitinglere bu adı koymadan önce, söz konusu milletvekilleri “Milli İrade” ile değil de neyle seçilmişti acaba diye düşündü mü hiç?
Zonguldak, İzmir, İstanbul ve diğer illerdeki seçmenler de, Türkiye'nin vatandaşı yani milli olduğuna göre, “Milli İrade” ile seçilen milletvekillerinin 2 yıldır cezaevinde tutulmasına ses çıkarmayanlar, “Milli İradeyi” unutanlar, nasıl oluyor da “Milli İradeye Saygı Mitingi” düzenliyor?
Başbakan Erdoğan, kendisine verilen oyu “Milli İrade” olarak görüyor da, başka partilere verilen oyu “Gayri Milli İrade” olarak mı görüyor diye sorulursa, ikna edecek bir yanıt bulabilecek midir?
Bazıları biraz daha ileri gidip, Başbakan Erdoğan kendisine oy verenleri “Millet”, oy vermeyenleri de “İllet” olarak mı görüyor diye sorarsa, nasıl bir yanıt verecektir?
Başbakan, özellikle son dönemdeki açıklamaları, konuşmaları ve tavrıyla, kendisine oy vermeyenleri “İllet” olarak gördüğünü söyleyenlere öfkelenecek midir?
İşin bir başka boyutu da sevgi üzerine söylenen sözleri ilgilendiriyor. Başbakan Erdoğan, hemen her gün yaptığı öfke dolu konuşmalarını mutlaka, “Biz Yaratılanı Yaratandan ötürü severiz” diyerek bitiriyor. Kendince insan sevgisini ve insanlar arasında ayrım yapmadıklarına kamuoyunu inandırmaya çalışıyor.
Kendisine, zihniyetine, uygulamalarına karşı çıkan, partisine oy vermeyen hemen herkese, her konuşmasında öfke saçan Başbakan'ın, sözlerini, Yunus Emre gibi bir Sevgi Sembolünün , “Biz Yaratılanı Yaratandan ötürü severiz” ifadesiyle bitirmesi, içinde bulunduğu ruh halini anlatması bakımından önemlidir.
Bu durumda Başbakan Erdoğan'a, “Yaratılanların bir kısmını seviyor, diğer bölümünü sevmiyor musun” diye sormak gerekir.
Ayrıca, “Yaratılanın bir kısmını sevip diğerini sevmemenin, Yaradan'ı da sevmemek” anlamını gelmediğini bilmiyor musun diye de soranlar olursa, nasıl bir tepki verecektir?
Başbakan'a son olarak, “Senin sevgin buysa öfken nasıl acaba” diye soran çıkarsa ne olur?
Başbakan Meclis'teki son Grup Toplantısındaki konuşmasında kendisi gibi düşünmeyenlere önce öfke dolu ifadelerle hitap etti. Mesajlar gönderdi. Ayağınızı denk alın anlamına gelecek cümleler kurdu. Ardından da, “En büyük değerimiz kardeşliğimizdir, unutmayın” dedi. Esip gürle. Uyarılarını, tehdit olarak algılanabilecek ses tonu ve cümlelerle yap, sonra kardeşlikten bahset.
Bunu nasıl kardeşlik anlayışı diye sormazlar mı? Kardeşliğin buysa, Allah düşmanlığından saklasın diyenlere verilecek bir yanıtı var mıdır?
Başbakan, polisin yetkilerini daha da artıracaklarını söylüyor. Ardında da, “polisimiz sabretti, sadece biber gazı, basınçlı su kullandı” diyor sonra, "Olaylarda polisimiz silah kullanmadı" niye eleştiriyorsunuz? Diye soruyor.
Ancak daha Başbakan'ın sözleri bitmeden, Ankara'daki gösterilerde başından kurşun çıkan Ethem Sarısülük'ü vuran polisin adı açıklanıyor. Çevresindekilerden bir Allah'ın kulu çıkıp ta, bunu Başbakan'a söyleme cesaretini gösteremiyor.
Başbakan'ın her konuşmasında, “Camiye ayakkabılarıyla girdiler, içki içtiler” gibi çok tehlikeli bir örneği, cami imamı, “Yok böyle bir şey” demesine rağmen vermesi, hiçbir görüntü ve kanıtının şimdiye kadar yayınlamadığı, “Taksim'de türbanlı kadınları yerlerde sürüklediler” sözlerini miting alanlarındaki kalabalıkların öfke seviyesini artıracak şekilde tekrarlaması, sadece ve sadece kutuplaşmanın büyümesine yol açacağını bilmemesi mümkün mü?
Unutulmasın ki, bu ülkede, Ramazan ayında yemek veren ve yiyenlere yönelik saldırıların yüzlerce örneği var. Oruç tutmadığı için öldürülen insanlar var. Başı açık olduğu, dekolte giydiği için kendini en büyük Müslüman görenler tarafından taciz edilen kadınlar var. Belli giyim ölçütlerine uymayan kadınların, genç kızların sokakta rahatça dolaşamadığı, sayısız il ve ilçe var. Nedense bunlar hep unutuluyor.
Başbakan Erdoğan'ın gerilim politikasını, tansiyonu artıran konuşmalarını, açıkça öfkesini gösterdiği söz ve davranışlarını, Kuzey Afrika'daki Arap ülkeleri Fas, Cezayir ve Tunus'ta kullanılan bir atasözüyle açıklayalım.
Araplar; ''Ateş en çok dumanını, sönerken çıkarırmış'' derler.
Araplarla böylesine can ciğer kuzu sarması olanlara ve 2 hafta önce de söz konusu ülkeleri ziyaret edenlere, bu atasözünü söylemeyi unuttular herhalde.
Yorum Gönder