Dünyanın gelmiş geçmiş en flaş futbol takımı Barselona üstünden
Katalunya, Katalunya üstünden İspanya, derken Kürt sorununu konuşmaya
başladık. 7 Ekim 2012’de, köşesinde Deniz Kavukçuoğlu’nun “Barselona
İzlenimleri” ne, Ali Sirmen, 11 Ekim tarihli köşesinde yorum getirdi,
konuyu Kürt meselesine bağlayarak… Deniz abinin yazısı, daha çok izlenim
ve enformasyon ağırlıklı. Türkiye’de Kürt sorununa çözüm ararken belki
de en çok ders çıkaracağımız örnektir İspanya. Büyük oğlum Nehir (31),
bilgisayar mühendisliği ile ilgili doktorasını Barselona’da tamamladı ve
orada yaşıyor. Bu vesile ile orada olan bitenleri biraz daha yakından
görme, izleme ve dinleme şansım oluyor.
İspanya’nın 3 bölgesinde etnik sorun baskın; Bask ülkesi, Katalunya ve
Galiçya. Bu sonuncusu, hemen Portekiz’in kuzeyinde, diğerlerinin daha
gölgesinde kalmış. Bizden farklı olarak Bask ülkesi ile Katalunya,
İspanya’nın en zengin bölgeleri. Basklıların kişi başına geliri 32 bin
Avro ile İspanya ortalamasının yüzde 33 üstünde. Katalunya’nın da kişi
başına geliri 28 bin Avro ve ortalamanın yüzde 20 üstünde. Ekonomik
gelişmişlik, hem Bask ülkesinde hem de Katalunya’da nüfusu bir arada
tutmuş, İspanya’nın diğer yerlerine göç vermek yerine, göç almışlar.
Öyle ki, bugün Katalunya’da resmi dil olarak hem Katalanca hem
İspanyolca kullanılırken, yapılan son demografik sayımda 15 yaş üstü
nüfusun yaklaşık yüzde 40’ı resmi dil olarak Katalancayı, yüzde 55’i ise
İspanyolcayı kullandığını açıklamış (Institut d'Estadística de
Catalunya). Bu nüfus homojenliği ve ekonomik gelişmişlik hem Bask hem
Katalunya bölgelerinde, özerklikten de öte, bağımsız devlet olma
projelerini hep canlı tuttu, ancak Madrid, kâh tavizlerle kâh baskı ile
buna izin vermedi bugüne kadar. Özerkleşme taleplerine çözüm 1978
tarihli Anayasa’da bulundu ve sadece özerklik talebindeki bu iki bölgeye
değil, tüm İspanya’ya demokratik özerklik tanıyan bir düzenlemeye
gidildi, adına da “Café para todos” (Herkese kahve) denildi. Böylece 17
özerk bölge ve 5 özerk ilden oluşan bir yönetim biçimiyle yönetilegeldi
İspanya bugüne kadar. Merkezin yetki ve sorumlulukları belirlendikten
sonra, yerele bırakılan yetki ve sorumluluklar da birer “statü” ile
tanımlandı.
***
2008 krizi ile birlikte şimdi işler değişiyor. Ülkenin kendi içinde
bizdeki kadar olmasa da bölgesel dengesizlik ciddi sorun. Ülkenin
kuzeyindeki bölgeler Bask ülkesi, bitişiğindeki Navara, Madrid ve
Katalunya, bizim İstanbul ve çevresine benzerken güneydeki Murcia,
Castilla-La Mancha ve Endülüs’ün kişi başına gelirleri ülke
ortalamasının dörtte üçü kadar. Dolayısıyla, merkeze aktarılan
vergilerin çoğu Kuzey’den geliyor ama sosyal devlet olma gereği, Güney’e
kaynak aktarılıyor. Böylesi kriz dönemlerinde, herkes sıkıntıdan
nasibini almaya başlayınca ,”Nereye gidiyor bizim vergiler?” sorusu
yüksek sesle sorulmaya başlar, derken bağımsızlaşma sesleri yükselir.
İspanya’da da tuzu görece kuru olanlar, gemiyi terk etme arayışında. Ama
bu sanıldığı kadar kolay değil.
***
Ali Sirmen ise yazısında şöyle diyor, “Bilinen odur ki etnik talepler
bir kez yeşerdi mi, ekonomik durumun düzeltilmesi, demokratik hakların
verilmesi, ilk başta nihai bir talepmiş gibi görünen anadilde eğitim,
demokratik özerklik gibi ayrıcalıklar (dilerseniz haklar deyin)
bağımsızlık isteklerini durdurmuyor illa ki. Bütün bunların tanınması da
bağımsızlık taleplerini engelleyemeyebiliyor(….) bu gerçeğin
hatırlatılması, tabii ki Kürtlerin varlıklarının inkârı ve asimilasyon
politikasının sürmesini tavsiye anlamı da taşımıyor. Yine gereken
yapılmalı, ama bu arada gerçeğin ne olduğu da iyi bilinmeli!...”
Burada, Kürt siyasetinin, belli talepleri karşılandıktan sonra, günün
birinde bağımsızlığı gündemlerine alıp ülkeyi bölmeyeceklerine “kefil”
olacak halimiz yok elbette. Ama şunu hatırlatmamıza izin verilsin;
Türkiye Kürtleri, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü koruyarak birlikte
yaşamaya mahkûmdurlar. Onları bu topraklara mecbur kılan Türkiye’deki
demografik, sosyal, kültürel ve ekonomik realitedir. Türkiye’deki
Kürtler, Katalanlar ya da Basklılar gibi bir coğrafyada homojen bir
nüfus olarak yaşamıyorlar. Hele ki refah içinde hiç yaşamıyorlar.
Nüfusları da sermayeleri de Batı illerine göç etmiş durumda. Sadece 13
milyonluk İstanbul’da, Doğulu nüfus 3.5 milyon. Yani İstanbul’un dörtte
biri. Oran, Adana ve Mersin için de aynı. İzmir, Kocaeli ve Yalova’da
yüzde 20 (Kaynak: TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Sayımı). Kürtler de bunun
farkındalar ve tüm istekleri bu “mahkûmiyeti” eşit yurttaşlar olarak
yaşamak.
Kırılamayan yanlış bir algı da şu; Demokratik özerklik sadece Kürt
siyasetinin, Türkiye’nin belli bir bölgesi için istediği bir yönetim
biçimi değil, Türkiye’nin tümünü kucaklayacak yepyeni bir yerinden
yönetim reformudur. Bu, sadece Kürt siyasetinin değil, tüm demokrasiden,
katılımdan, özgürlüklerden yana olan siyasetlerin ortak talebi
olmalıdır. Keşke CHP de bu yönetim biçimi üstüne biraz kafa yorup,
Türkiye genelini ilgilendiren tüm sorunların çözümünde bu öneriden nasıl
yararlanabileceği üzerine çalışsa! İspanya’da 1978 Anayasası ile özerk
bölge sistemine geçişin formülasyonuna ve icraatına en büyük katkıyı
sosyal demokrat partiler yaptı. CHP niye yapmasın? Bütün ihtiyacımız
olan şey, önyargılardan arınmak, Türkiye gerçeğine ve çözüm önerilerine
biraz daha cesaretle, bölünme-parçalanma kaygılarına kapılmadan
yaklaşabilmek…Zor mu?
(*) Bazı yazılar vardır ki, yeniden vakitleri gelir. 13 Ekim
2012 tarihli Cumhuriyet’te yer alan bu yazımın bugün yeniden okunmasını
istedim.
Yorum Gönder