Daha önce tutuklu Tümamiral Cem Gürdeniz’in saptamalarını yayınlamış dün de CHP Hatay Milletvekili Şefik Çirkin’in Doğu Akdeniz’deki petrol aramaları ile ilgili soru önergesini sizlerle paylaşmıştım.
Bugün de CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın Ege’deki adalarla ilgili yine Dışişleri Bakanı’na verdiği soru önergesi üzerinde durmak istiyorum.
Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de uluslararası alandaki adaları işgal ettiğini belirten Gürkut Acar, “Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki haklarını korumak için bir adım atılacak mı?” diyor.
Gürkut Acar, GKRY’nin petrol arama çalışmalarına kayıtsız kalınmasının da vahim bir durum olduğunu vurguladı.
Acar’ın Dışişleri Bakanı’nca yazılı olarak cevaplandırılması talebiyle TBMM Başkanlığı’na 25 Ocak 2011’de sunduğu önergedeki sorular şöyle:
1- Ege’de Türkiye’ye göre “uluslararası sularda” bulunan Eşek Adası, Bulamaç Ada ve civarındaki adalar ile Antalya Kaş Bölgesi’ndeki Kara Ada’nın Yunanistan tarafından işgal edildiği doğru mudur? Bu adalara Yunanistan Bayrağı çekildiği doğru mudur?
2- Doğru ise, Ege Denizi, Anadolu kıyılarımıza kadar Yunanistan’ın egemenlik alanına girmiş değil midir?
3- Ege Denizi’ndeki sorunların çözümü için Yunanistan ile görüşmelere başlayacak mısınız? Yoksa AB’nin baskısı altında Türkiye’nin hakları, Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) bırakıldığı gibi Ege Denizi’nde de Yunanistan’a mı teslim edilecektir?
4- Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin İsrail ve bazı ABD şirketleriyle imzaladığı petrol ve doğalgaz anlaşmalarından haberiniz var mı?
5- Var ise, Doğu Akdeniz’i GKRY, AB, ABD ve Yunanistan’ın egemenliğine sokan bu “oldu-bitti”ye karşı neden sessiz kalınıyor? Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki hakları korumak için ne gibi adımlar atılacaktır?
10 yıl önce medyada bu tür iddialar yayınlansa yer yerinden oynardı. Kardak olayını hatırlayın, Türkiye günlerce hop oturup hop halkmıştı.
Şimdi ülkede “tık bile” çıkmıyor.
İktidar hiçbir iddiaya cevap vermiyor. Muhalefet de birkaç milletvekili dışında sessiz.
Varsa yoksa anketler. AKP yüzde 54 olmuş CHP yüzde 20’lere inmiş.
Dertlerimizi dert edinmeyince her gün bir yenisi çıkan ve AKP’yi sürekli yükselten anketler derdimiz oluyor.
İzmir Buca’da Karşıyaka Platformu’nun panelinde konuşmacıydım. Panelin sonunda gözleri çakmak çakmak olmuş, giysilerinden çiftçi olduğu anlaşılan bir vatandaş karşıma geçip hararetle “Toprağımız, tabiatımız elden gidiyor, siz hâlâ siyaset konuşuyorsunuz, bizi de dinleyin, bizim de sorularımızı cevaplayın” diye bağırdı.
O gözler o kadar deliciydi ki anlatamam. Öfkeyle hırsın, korkuyla çaresizliğin, kararlılıkla saflığın bir bileşimi gibiydi.
“Tamam” dedim, “Sizi mutlaka dinleyeceğim, şu kalabalık biraz dağılsın.”
Çeşme Yarımadası’ndaki Karaburun’dan geliyormuş. Tek geçim kaynağı keçi beslemek ve zeytincilik olan bir yörük köyünde yaşıyormuş. Köylerine rüzgâr enerjisi santralleri kurulmuş.
“Acemiydik, memleketin enerjiye ihtiyacı var diye ses etmedik, ama bu rüzgâr santralleri HES’lerden beter. 8 bin keçimiz telef oldu, 2000 zeytin ağacımız kesildi, bizi kandırdılar” dedi.
Anladığım kadarıyla, tarım ve hayvancılık alanları üzerine kurulu rüzgâr enerjisi santralleri doğayı olumsuz etkiliyor. Ancak burada bir de santrali kuran şirketin kendi çıkarı için doğayı bizzat tahrip etmesi de var. Dev direklerin dikilmesi için tarım arazileri tahrip edilmiş, zeytin ağaçları sökülmüş. Su yolları kapatıldığı için keçiler susuz kalmış ve ölmeye başlamış.
Konuyu anlatan mağdur, bölge köylülerinin feryat figan her yeri aradıklarını, rüzgâr enerjisi konusunda uzmanları köylerine getirmek istediklerini ama bir cevap alamadıklarını söyledi.
Önceki gün bu köylerde yaşayanlardan yeni bir mesaj aldım. Şöyle diyorlar: “Selam Sayın Ataklı; ayın birinde Karaburun Parlak, Salman, Sarpıncık köylerindeki rüzgâr enerjisi firmasının halkın katılım toplantısını yaptırmadık. Halk isyanda. 13 köyün muhtarları oradaydı. Sesimizi duyuracak bir tane basın yoktu. Tarih önünde torunlarına temiz bir çevre bırakamayacakları için ve bu kadar tahribatın vebalini onlar da verecektir. Yazık, bazı gazetecilerin iktidar şahıslarını konuk ettiklerinde nasıl yalakalık yaptıklarını görüyoruz. Onlar her devirde bukalemun gibi deri değiştirmişlerdir. Garibandan ne fayda var? Karaburun talan ediliyor. Saygılar.”
İşte böyle. Çevreci tüm örgütleri uyarmak istiyorum. Eğer köylülerin anlatttıkları doğruysa bununla hep birlikte mücade etmemiz gerek. Gideceğimiz başka ülke yok çünkü.
Okurlarımdan Ertuğrul Berki, okuduğumda utandıran bir gözlemini aktarmış bana. Birlikte okuyalım: “Okulların tatil olmasından yararlanarak, küçük kızım ile birlikte Caddebostan McDonalds’a gittik. Aldıklarımızı yerken yan masada yemek yiyen üç genç kalktı. İlerideki bir masada durumu fena görülmeyen bir genç gelerek tepsilerde kalanları bir tepsiye topladı. Küçük kızımın ne olduğunu anlamaya çalışan bakışları altında oturduğu masada bunları yemeğe başladı. Dayanamayarak yanına gittim. Kim olduğunu, neden böyle yaptığını sordum. İsterse kendisine bir şeyler ısmarlayabileceğimi söyledim. Teşekkür etti, asla kabul edemeyeceğini söyledi. “Ailemin verdiği gururu gururla taşıyorum” dedi. “Ben üniversite öğrencisiyim. Ailemin bana verebileceği bütçesi yok. Ben de böyle kalanları ziyan etmeyerek karnımı doyuruyorum. Asla da gocunmuyorum. Gocunması gerekenler utanması gerekenler gocunmuyorlarsa ben de gocunmuyorum” diye devam etti. Masama dönerken insanlığımdan utandım. Kızım yüzüme anlamsızca bakarken , “bu çocuk büyüyünce politika yapar da iktidar olursa sokaklarda aç kalmaz” diye geçirdim, içimden...”
Yorum Gönder