“Devletin varlığını ve bağımsızlığını...
Yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü...
Halkın kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma...
Hukukun üstünlüğüne...
Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma...
Halkın refah ve mutluluğu için çalışacağıma...
Her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsünden...
Ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağıma...
Namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın verdiği yasa teklifinden ve ettiği sözlerden!
Bu beyefendi Meclis Başkanlığı’na bir teklif vermiş ve Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun kaldırılmasını istemiş...
Öğretim birliğini esas alan Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun “ulus devlet”in inşasında önemli bir rol oynadığını belirterek, bu zihniyetin kanun ve yasaklarla yerleştirilmeye çalışıldığını iddia etmiş; bu yüzden de kaldırılması gerektiğini savunmuş.
Sonra da konuyla ilgili olarak görüşlerine başvuran bir gazeteye aynen şunları söylemiş:
“Tabii ki ben Kemalizm’e karşıyım, gizleyecek hâlim yok, bence tasfiye olmalı... Ben laik de değilim. İslam şeriatına inanıyorum.”
‘Kehanet’ doğru çıktı!
BDP’li Altan Tan’ın sözleri; bu “atağın” başladığının habercisi!
Madem inançlısınız; o zaman, yukarıda yazdığım yemini nasıl ettiniz?
Hani devletin varlığını, bölünmez bütünlüğünü, halkın egemenliğini koruyacaktınız?
Birlik-bütünlük konusundaki düşünceleriniz zaten kamuoyunun malûmu da... Halkın egemenliği yerine dinin egemenliğini getirmek istemenizi; bu yeminle nasıl uyumlu gösterebileceksiniz?
Atatürk ilkelerine ihanetinizi nasıl açıklayacaksınız?
Yaptıklarınızın “anayasaya sadakat olduğunu” nasıl savunacaksınız?
Daha da açık sorayım Altan Bey:
Bundan sonra nasıl namus ve şeref edebiyatı yapacaksınız?
Sağlık Bakanlığı, bebeklere uygulanan “topuk kanı testi”nin bilgi formlarını değiştirmiş...
Beslenme, ilaç kullanımı, kan uyuşmazlığı gibi sağlık için gerekli bilgileri çıkartıp; bunların yerine “bebeğin dini”, “evlilik dışı” olup olmadığı gibi soruları eklemiş...
CHP Milletvekili Prof. Aytuğ Atıcı, bu uygulamanın Hipokrat Yemini‘ne uymadığını ve dünyada bir örneği daha olmadığını belirterek, “Çocuklar doğar doğmaz fişleniyor. Bebeğin dininden ve nasıl dünyaya geldiğinden Sağlık Bakanlığı’na ne? Bunlara göre mi hizmet verecek?” diye sormuş...
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!
Ülkemize fotoğraf çekmek için geldiği belirtilen ve daha sonra cesedi İstanbul’un Cankurtaran semtinde bulunan ABD’li Sarai Sierra için tüm polis teşkilatı ayağa kalktı...
Meğer Sierra‘nın cesedinin bulunduğu Cankurtaran’da, son bir yıl içinde 4 yabancı kadın daha öldürülmüş... Sorum
İçişleri Bakanı’na:
Aynı bölgede daha önce öldürülen dört yabancı kadın için bugüne kadar ne yaptınız? Bu cinayetlerin de Sierra cinayeti gibi kısa sürede aydınlatılması için; kurbanın ille de ABD’li mi olması gerekiyor?
Ankara Valisi Alaaddin Yüksel’in, 29 Ekim kutlamalarındaki ve birçok yasal gösterideki katı tavrını anımsıyor olmalısınız...
Hani polisin, bayram kutlamak ve Anıtkabir’e kadar yürümek isteyenlerin üzerine; genç-yaşlı, kadın-erkek demeden biber gazı sıkmasını, tazyikli suyla saldırmasını emreden... Ankara’ya ulaşan tüm yolları kestirerek “Atatürkçü” avına çıkan Vali Bey...
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, “Türkiye’de insan haklarının geliştirilmesine ve korunmasına katkıları... Ve diğer insan hakları kuruluşlarına örnek gösterilebilir çalışmalarından dolayı” kendisine teşekkür belgesi vermiş!
Adı İnsan Hakları Başkanlığı; ama... Bağlı olduğu kurum,
Başbakanlık!haberguncel.blogspot.com
Yani; Ankara Valiliği ile aynı patrona (!) bağlı...
Dolayısıyla “insan hakları” falan, umurunda değil... Tek derdi; yıkama, yağlama yapmak!
Demek ki neymiş?
Körler ile sağırlar birbirini ağırlarmış!
(Bu atasözünü kullanmak zorunda kaldığım için görme ve işitme engelli vatandaşlarımızdan peşinen özür diliyor; hepsinin gözünün, kulağının ve yüreğinin hem Ankara Valisi’nden, hem de Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’ndan çok daha açık olduğunu adım gibi biliyorum...)
Yorum Gönder