O denizlerin altında sadece doğal gaz ve petrol yok. O denizlerin dip derinliği yer yer 3 bin metreye ulaşır ve o denizlerde “zenginlik ve servet” bin metrede başlar. Bin metrede binlerce ton “Kırmızı Karides Stokları” yatar.
Bilinler bilir.
Karides denizin canıdır.
Kanıdır.
Deniz canlıları karidesle beslenir. Kıbrıs’ın denizlerinde göçmen balıklar “büyük sürüler” oluştururlar. Orkinos, Tuline ve Tombirik göçmen balıkları göçerler, yumurtlarlar, yavrularlar, döner yine bu denizlere gelirler. Orkinosları Koruma Komisyonu raporlarında açıkça yazıyor ki, Türk balıkçı tekneleri de “orkinos avlamak” için Mısır önlerine kadar giderler.
Türk balıkçıların da haklarıydı.
Avlanıyorlardı, avlanacaklardı.
Sardalyanın da beslenme alanıdır.
Palamutun da beslenme alanıdır.
Lüferin de beslenme alanıdır.
Doğu Akdeniz’in en verimli “kalamar ve sübye alanları” da Kıbrıs’ın denizlerindeki bu bölgededir.
Xxx
2003 yılından başlayarak Kıbrıs Rumları, kendi açılarından atağa geçip, Lübnan ve Mısır ile “denizlerin zenginliğini paylaşma anlaşmaları” yapıp, sonra da Yunan devleti ile İsrail’in koruyucu kanatları altına girerek ve ABD şirketini de işin içine katarak “münhasır ekonomik bölgelerini” ilan ettiler.
Türkiye’yi yönetenler seyretti.
Türk balıkçının av alanı daraldı.
Öyle bir noktaya geldik ki, Türkiye’nin hakları bu denizlerde Antalya Körfezi’ne sıkışıp kaldı. Bu deniz alanında gasp edilmeye çalışılan sadece doğal gaz ve petrol değil “Türk ulusunun gıda güvenliği için önemli olan” su ürünleri de oldu.
Şimdi orkinoslar soruyordur.
Sardalyalar soruyordur.
Palamutlar soruyordur.
Lüfer de de soruyordur: İktidardakiler 9 yıldır oradasınız; niçin “Türkiye’nin bir deniz araştırmaları stratejisi”ni oluşturmadınız. Rumlar harekete geçinde sizin de “sondaj yapmak” aklınıza geldi. Rumlar, Yunanlı, İsrail, Mısır, Lübnan, ABD, AB ve hatta Rusya bu denizlerin diplerindeki zenginliği paylaşma anlaşması yapınca sizin de “arama yapmak” aklınıza düştü.
Xxx
Akdeniz, Türkiye’ye kapandı.
Güney Kıbrıs yönetimi, hem Türkiye’yi, hem KKTC’yi, hem AB’yi çok iyi düşünülmüş, ve 2003’den başlayarak bugüne dantel gibi örülmüş hamleyle sıkıştırdı.
Aklınız, o zaman nerdeydi?
Türkiye’nin “Deniz Araştırmaları Stratejisi” niçin olmadı. Türkiye’nin bir deniz araştırmaları stratejisi olsaydı, bugün “Hurdaya çıkmış Piri Reis Gemisi gönderme” palavrasına sarılmaya ihtiyaç kalır mıydı?
Palavrayı huy edinene ne denir?
Sözlüklere bakılsın, yazıyordur.
KUTU
(uyan borusu)
Newyork’ta
ayıplı şirinlik!
Başbakan Newyork’ta “yabancı yatırımcıların çağrıldığı” bir toplantıda; kendi emrinde ve denetimindeki memurları, “bürokratik oligarşi” diye yaftalayan bir konuşma yaptı. Ve “Bu bürokratlar kendilerine gelen dosyayı alıp rafa koyarlar. Şu olmuş, bu olmuş yatırımcı geliyor, gelecekmiş umurunda değil. Bir de özel bağlantılar kurma gayreti içine girerler” diye suçladı. Özel bağlantı kurmak rüşvet ortamı yaratmak demek. Newyork’ta kendi memurunu çekiştirerek yabancı para babasına ayıplı şirin görünme gayreti çok dikkat çekiciydi. Başbakan; “bugüne kadar gelmiş yabancı sermayenin Türkiye’den bir yılda ne kadar kar-kira ve faizi alıp dışarı götürdüğünü” de açıklayabilseydi… Akılına mı gelmedi, yoksa bu bilgi halktan mı gizleniyor?
Necati Doğru/SÖZCÜ
26 EYLÜL 2011
Yorum Gönder