AKP iktidarı, İslamcı kökeninin gereklerini adım adım yerine getiriyor. Devlet yapısını oluşturan ana kurumların ele geçirilmesi süreci tamamlanmak üzeredir.
Günümüzde devletin çarkının ana dalları yasama, yürütme ve yargıdır. Bunların karşılıklı kuvvet dengesi ile çalışmaları ilke sayılırsa da, demokrasilerde, yasama organı, asıl belirleyici sayılır. Çünkü yasama organı; egemenliğin kaynağını, yani halkın iradesini temsil eder. Ancak ülkemizde yasama organının oluşumunu parti genel başkanlarına bırakan uygulama, onca katılımcı demokrasi süslerine karşın devam ediyor. Yasama organı ya da demokrasi suyunun başı, AKP’de Başbakan’ın, diğer partilerde de genel başkanın iki dudağı arasında kalmış bulunuyor.
AKP de bu yapıya dayanarak üçüncü seçim zaferiyle birlikte yeni gelişmelere ebelik ediyor.
AKP İslamcı anlayışı, siyasal yapının diğer birimlerini de hızla sarıyor. Kurumsal yapının kaleleri, daha doğrusu tepe noktaları, adliye ve askeriyeden sonra eskiden ilmiye de denilen, eğitim ve bilim kurumlarının her biri artık AKP anlayışının tamamıyla egemen olduğu bir duruma gelmiştir. Ülkede, bilimin yerini hızla ilmihal, yani İslami davranış bilgileri alıyor; medyanın büyük bölümü de kamuoyunun bunlarla meşgul olmasını sağlıyor.
Tepeler ele geçirildikten sonra gerisi çorap söküğü gibi kolayca geliyor. Çünkü, ülkemizde tarihsel olarak siyasal ve toplumsal yapılanmalar yukarıdan aşağıya doğrudur. AKP ile, elbette yenilikler değil, eğer şöyle bir terim kullanılırsa, eskilikler de yukarıdan aşağıya yapılıyor. Yasama organını hiçe sayarcasına çıkarılan KHK, kanun hükmünde kararnamelerle, devletin kurumsal yapısı, devlet aygıtının her hücresi AKP anlayış ve kadrolarıyla dolduruluyor!
Gelinen noktada, tümüyle en tepedeki tek kişiye bağlı yapılar, demokratik kurumların yerini almış bulunuyor. Ne düşünce özgürlüğü güvence altına alınıyor ne de aklın özgürleşmesi akla geliyor. Giderek hızla laiklikten uzaklaşan bu siyasal yapı, bu sanal demokrasi, ülke içinde ve dışarıda allanıp-pullanıp Türkiye demokrasisi diye satılıyor.
Bir düşünsel, siyasal ve toplumsal çelişkiler mozaiği ve ilkellikler yumağı olan bu yapı mimarı Başbakan tarafından, Arap ülkelerinde laiklik elden giderken varmış gibi yaparak, tam bir aldatmacayla, “Ben laik değilim ama devlet laik” vurgusu yapılarak demokrasi diye pazarlanıyor.
Böyle bir siyasi olumsuzluklar ortamında, ana muhalefet CHP, tam bir acizlik ve duyarsızlık içinde bu büyük AKP akıntısına kapılmış gidiyor.
CHP, bununla da yetinmiyor(!) Partinin uzman çalışanlarından birinden, bir MYK üyesinin yüzündeki kılları cımbızla alması istenebiliyor. Tam da şair Orhan Veli’nin dediği gibi; partide “Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna, Umurunda mı dünya?!” tutumu sergileniyor.
Ayrıntıları her gün belirginleşen AKP sürecinin hiç olmazsa ikinci aşamasının gerçek yüzünün ve niteliğinin doğru anlaşılması için çaba harcanması gerekiyor.
Yakup Kepenek/Cumhuriyet
Yorum Gönder