Paris’te L’Humanite şenliklerine konser için davet edilen Joan Baez, Le Monde gazetesine verdiği söyleşide, “40 yıl önce direnmek daha kolaydı. Durum açıktı. Sorunlar somuttu. Bugün ise düşmanı açıkça tespit etmek çok zor” diyor.
Bugün düşmanı tespit etmek gerçekten çok mu zor? 40 yıl önceye göre durum daha mı karışık?
Yanıta geleceğiz ama önce çok sevdiğim Joan Baez‘in samimi dolu açıklamalarından bir bölüm daha aktarmak istiyorum:
“Benim için ilk yurttaşlık hakları mücadelesi, sonra da Vietnam savaşına karşı mücadele idi. Çok düşünmeme gerek yoktu. Doğal bir süreçti. O kadar ki, savaşın btiminde, o mücadele kadar yoğun yaşayacağımız başka bir şey olmadığından, kimlik krizine girdik. Kaybolduk. Bugün, temeli ve istikameti açgözlülük olan bir toplumda, düşmanı açıkça tespit etmek çok, finans dünyası ve spekülatörle mücadele etmek çok zor.”
DÜŞMAN ORTADA
Joan Baez‘in sorusune dönersek, bugün düşman belli değil mi gerçekten?
Yani Afganistan’a, Irak’a, Libya’ya saldıran ABD, halkların düşmanı değil mi? Yugoslavya’yı sekiz parçaya bölen ABD, halkların düşmanı değil mi? İran’ı ve Suriye’yi tehdit eden ABD, halkların düşmanı değil mi? Sudan’ı bölen ABD, halkların düşmanı değil mi?
Baez‘in örnek verdiği Vietnam savaşından ne farkı var Irak’ın? O günleri berrak gören Baez düşmanı tespit edebiliyordu da
bugün neden edemiyor?
OBAMA ALDATMACASI
Yanıta geleceğiz ama gelin Joan Baez‘in şu sözlerini de not edelim:
“Ne olursa olsun 1960′lar gibi bir 10 sene bir daha hiç yaşanmayacak. O zamanlarda, fevkalade bir kasırga yaratmak için her şey vardı; Bob Dylan gibi sanatçı bir yetenek, bütün bunların çimentosuydu. Bugün böyle bir çimento görevi yapacak biri olmadan, çeşitlilik fırtınası içinde yaşıyoruz. Bir ara, Barack Obama’nın bu çimento işlevini yürütebileceğini düşündüm. Bu hareketleri birleştirebileceğini düşündüm ama öyle olmadı. İktidara gelmek ile bir şeyler yapamama, birlikte yürüyen bir gerçeklik.”
Kuşkusuz, 40 yılda dünya değişti… Emperyalizm özellikle 80′lerde dünya çapında atağa geçti. Ve bu durum karşısında geri adım atanlar sivil toplumculukla, liberalizmle buluştu. Oldukça geniş konu, buralara girmeyeceğiz.
ANAHTAR: ANTİ-EMPERYALİM
Ama şunu söylemeden edemeyeceğiz: Soğuk savaşta ve iki kutuplu dünyada kalmak, hele de Asya’nın atağını görememek, Baez‘in
belirttiği “berrak olmayan durumun” kaynaklarındandır…
Ama en önemlisi, dünyayı kavramanın anahtarı olan anti-emperyalizmdir. Kişi anti-emperyalist oldukça, yani cephesini emperyalizme karşı döndükçe “düşmanı tespit edebilecektir”.
Ancak Obama‘dan medet umulduğu bir durumda, elbette düşman tespit edilemeyecektir, elbette tüm iyi niyetinize rağmen durum çok karışık gelecektir.
Obama‘dan medet umulduğunda da, kaçınılmaz olarak ABD’nin hedef aldığı ülkelerin liderleri düşman sanılmaya başlanacaktır.
Nitekim, emperyalizmin atak yaptığı dönemde dünyaya enjekte ettiği sivil toplumculuğun, liberalizmin aydınlar üzerindeki etkisi neticesinde Yugoslavya’da Clinton demokrasi havarisi olurken, Miloseviç kasap ilan edildi; Irak’ta Bush demokrat olurken, Saddam diktatör ilan edildi!
“Ne Sam ne Saddam” diyenler de sonuçta Sam’a hizmet ettiler.
Bugün halklarının büyük oranında desteğini alan Kadafi ve Beşar Esad‘ın da aynı çevreler tarafından “halklarına zulüm yapan
diktatörler” olarak nitelenmesi bundandır.
Sonuç olarak, ABD’yi baş düşman ilan etmeyenin pusulası şaşar! Tüm çıplaklığına rağmen, durum karışık gelir!
Mehmet Ali Güller/AYDINLIK
Yorum Gönder