Çarlar ve Sultanların Dansı - Nilgün Cerrahoğlu

“Anlamını yitirmeyen bir söylem var” diyor son yazım için Moskova’dan yazan bir okurum: “ ‘Her toplum layık olduğu idare ile yönetilir!’ Rusya da bu söylemin sözlük karşılığı (‘yönetilebilir demokrasi’ babında) ‘yönetilir tıpkı Rusya’da olduğu gibi’dir! Bu durumun savunulacak hiçbir yanı yok. Rus insanı mutlak otoriteye olumlu gözle bakıyor. Bugün Çarlık yeniden kurulsa Müslüman ahali -ki onlar da milli kimlik olarak Rusluğu benimsiyor- dahil birçok Rus sevincinden ne yapacağını şaşırır! İşte Rus halkının bu özlemini Çar Putin fazlasıyla yerine getiriyor, gerisi hikâye! Ama devlet bizdeki gibi ‘sekter’ değil, ben hâlâ TC vatandaşlığından vazgeçmedim, seçimlerde oy vermek dışında her Rus vatandaşına verilen haklardan yararlanıyorum. Rus Ortodoks eşimle Türkiye’de yaşabileceğimi bir an için hayal bile edemiyorum, mahalle baskısı nedeniyle! İki ‘demokrasi’ arasındaki fark da bu! Kafa kâğıdında ‘Müslüman’ yazan bir Türk vatandaşı ile evli olan karım ki onun kafa kâğıdında dini yazılı değil, kimseyi rahatsız etmediği gibi, ben de kimseyi rahatsız etmiyorum yani kimse bizim bu konumumuzu dert etmiyor! Bu olgu -ki biz ‘istisna’ değiliz- gerçek ‘sekülerlik’ değil mi? Ve de evrensel demokrasilerin olmazsa olmaz koşulu toplumun seküler olması değil miydi? Rus anayasasının 8. maddesi ‘Rus devleti sekülerdir’ yazar ve bu RTE’nin ‘laik TC’si’ gibi takıyye de değil yani sapına kadar doğru ama yönetim biçimi (Rusya’da ‘ileri demokrasi’(!)nin diğer adı olan) ‘sovereign/egemen demokrasi’! Bu temelinde ‘yıkışık’ gibi görünen olgunun nedenlerini belki siz daha iyi çözümlerseniz dışardan biri olarak!”
Ankara-Moskova kriterleri
Moskova-Ankara kriterlerini, yaşam pratiği üzerinden karşılaştıran okurumuz; Moskova’nın Ankara’ya göre daha özgürlükçü olmasa da nispeten daha “seküler” olduğunu söylüyor. Azımsanmayacak bir fark. “İlave olarak insanı bunaltan mahalle baskısı burada yok!” demeye getiriyor…
Ankara kriterlerinden “mahalle baskısını” eksilttiğimizde, “Moskova kriterlerini” de böylelikle demek ki üç aşağı beş yukarı tasavvur edebiliriz.
“Moskova kriterleri”; bazı alanlarda kuşkusuz Ankara kriterlerinden çok daha sert uygulanıyor. Medya özgürlükleri söz konusu olduğunda mesela, “kırmızı kart” gösterilen gazeteciyi Moskova’da gereğinde vuruyorlar. Bizde “kodese gönderme geleneği” görece ağır basıyor. Halihazırda hapisteki 57 gazetecisiyle ülkemiz, “yerküre üzerinde hapiste en çok gazeteci bulunduran ülkeler arasında” başı çekiyor.
Baskı yöntemleri ve çeşitleri farklı olsa da iki ülkede de özde; “özgürlükler” kendi başına önemsenen değer kabul edilmiyor.
BBC’de Rusya’yı boydan boya kat eden bir belgesel izlemiştim.
Belgeselin sonunu İngiliz gazeteci tam böyle bağlamıştı: “Demokrasi ve özgürlük Rusya’da, Avrupa’daki gibi aranan ve talep edilen bir ‘değer’ değildir. Rus insanın önemsediği bir numaralı konu ‘güvenliktir’!”
“Kopenhag Kriterleri’nin”, başka deyişle Rusya’da hiçbir karşılığı yok. Hal böyle olunca, “çarların dansı” olarak adlandırılan Putin-Medvedev sisteminin 2024’e; giderek 2036’ya dek yerinde kalacağının ilanı Rus kamuoyunda isyan çıkartmıyor.
İlginç değil mi?
Arap dünyasında öyle ya da böyle “Arap Baharı” denen olguyla yıllanan diktatörler bir bir koltuklarından olurken kuzey komşumuzda “çarlar” yerlerini sağlamlaştırıyor.
Batı demokrasileri için ‘skandal!’
Bu Rusya’da acayip “anakronistik” bir durum sayılmıyor.
“Çarların” aralarında dönüşümlü anlaşması yadırganmıyor.
Almanya’da bu çok çarpıcı noktaya dikkat çeken “Süddeutsche Zeitung” gazetesi; “Başka bir ülkede” (Bir Batı ülkesinde!) diyor: “Dev bir skandal olarak değerlendirilecek (Putin-Medvedev paktı!); kararnamelerle yönetilen Rusya’da olağan karşılanıyor!”
Devlet zirvesinde “düet” şeklini alan “güç ittifaklarının” olağan bulunduğu tek yer gördüğümüz gibi Rusya değil. Putin-Medvedev anlaşması, telaffuz edildiği andan itibaren bizde de heyecan yarattı. Gazeteler formülü derhal manşete taşıdı. Köşe yazarları olayın “demokrasi” boyutunu sorgulamadan anında; “Putin-Medvedev paslaşması Ankara’dan dikkatle izleniyor. Gül ve Erdoğan da yer değiştirebilir. Neden olmasın?” yazıları kaleme almaya başladı.
O yazarlar ki AB süreci boyunca “Kopenhag Kriterleri’ne” övgü yağdırıyordu.
AB hedefi derin dondurucuya kaldırılınca; “Arap Baharı” gündeme geldi. Aynı meslektaşlar bu defa; “Arap diktatörlerine” ayar yapan Erdoğan’ın sağa sola verdiği “demokrasi derslerine” konsantre oldu.
Şimdi de “çarların dansından” ilham alınabilecek bir olası “sultanlar valsine” tempo tutuyorlar.
Zigzagların hızına ve keskinliğine bakar mısınız?
Araziye uyum sağlamakta maşallah bizden hızlısı yok.
Rusya hiç olmazsa neyse o! Bukalemun gibi halden hale girmiyor.

Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget