Sağlık Bakanımız bir hekim. Mesleğini pratisyen olarak sürdürmemiş. Doğup büyüdüğü şehirde çocuk hastalıkları uzmanlık diplomasını da aldığı Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Lisansüstü eğitim de yapmış. Daha sonra da politikaya girerek Erzurum'dan milletvekili seçilmiş. Erdoğan hükümetlerinin en başarılı bakanları arasında. Başarısının önde gelen nedenleri arasında, kamu hastanelerini tek çatı altında toplamak gibi, bir bilim ve deneyim savurganlığını önlemek de var. Ama anlamakta zorluk çektiğim yanı,Prof. Dr. Akdağ'ın üniversite hastanelerinde görev yapan profesör unvanlı hekimlerin ücretli hasta muayene etmelerine engel olan inatçı tutumunu sürdürmesidir. Bakan Akdağ, sadece tıp fakültelerinin hastanelerinde değil, kamuda görevli hekimlerin özel hastanelerde hasta muayene etmelerine de yasak getirtmiş. Bu yasakların sürdürülmesinde öylesine kararlı ki, bu nedenle sözü edilen özel hastanelerden yasağı dinlemeyenler çıkarsa, onların iki uyarıdan sonra kapatılmaları yoluna gidilebilecek. Allah'tan, yürürlükteki mevzuata göre hekimlerin mesleklerini yapmaktan engellenmesine Tabip Odaları karar verebiliyor da yönetmeliği yapan Bakanlık yasağa uymayan hekimler için böylesine acımasız bir yaptırımı uygulamaya kalkışmayı göze almıyor.
Sağlık Bakanı'na soracak olursanız, yasağı getiren nedeni "hekimlerin tam gün görev yapması gibi, hastanelere başvuranların sabahtan akşama kadar aradığı tabibi bulmasını sağlamak" türünden bir yanıtla anlatacaktır. Ve bu tür bir açıklama, özellikle sağlığın sosyalizasyonunu savunanların da hastaların da hoşuna gidecek bir yanıt olarak gelecektir. Oysa fakültelerin ya da öteki kamu , hastanelerinin çalıştırdığı hekimlerimiz; özellikle de bilimsel kariyer yaparak doçent, profesör gibi unvanlara hak kazananlara, muayenehane açmadıkları için sadece kamuda çalışan meslektaşlarından farklı parasal bir statü tanıyor mu ki, Akdağ, sadece meslektaşlannın değil, hastaların da ellerini kollarını bağlama yoluna gidebiliyor! Sayın Bakan'a göre, üniversite ya da öteki kamu hastanelerinde çalışan Türk hekimlere tedavi olamayan hastaların gam çekmelerine , de gerek kalmaması için Bakanlık özel ambulans uçaklarla onları yurtdışında tedavi ettirmeyi de üstlenebilecekmiş!
Hekim Bakan, ambulans uçak ve dışarıda tedavi giderini göze kolayca alıyor. Ama yine de burada sadece hastanede çalışmayı kabul edecek meslektaşlarına doyurucu bir . tazminat verilmesini aklından geçirmiyor! Dün bir gazetede, Bakanlığın bu yasağı nedeni ile İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi'nde haftada ortalama 700 olan ameliyat sayısının 380'e gerilediği yazılıyordu. Bir başka gazetemiz de Sağlık Bakanımızın gözüne sokar gibi, Antalya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Cihan Topal adında çift kolu da kopmuş bir hastaya her fonksiyonu yapan iki kolun başarıyla takıldığını duyuruyordu. Operasyonu yapan operatörümüzün adı, Recep Bey duymasın ama, Doçent Dr. Ömer Özkan. Bu hekimimiz de, yeni yönetmeliğe göre ya doçentlik maaşına talim edecek ya da üniversiteye veda! ??? İyi de tam gün uygulaması hiç mi olmamalı? "Özellikle hekimi yeterli olmayan bölgelerimize öncelik tanınarak elbette uygulanmalı" diyor eski Sağlık bakanlarından dostum Dr. Mete Tan. Ve kendi bakanlığı zamanında ilk kez bu yöntemi de uygulamak için ülkenin 6 bölgeye ayrıldığını ve bazı bölgelerde çalışacak olanlara dört ya da beş kat farklı ücret ödendiğini anımsatıyor.
Bir başka dostum Prof. Dr. Nadir Kaya da ülkenin herhangi bir kentinde, tam gün hastanede görev yapmayı kabul edecek olanlara, öteki hekimlerden farklı katsayılar uygulanacak olursa sorunun kolay çözüleceği düşüncesinde. Sağlık Bakanı topu hekimlere değil, Maliye Bakanı'na paslamalıdır.
Orhan Birgit/Cumhuriyet
Yorum Gönder