Dil Birliği; Millet olabilmenin olmazsa olmaz şartlarından biridir. Bir ülke Ulusal Birliğini korumak istiyorsa “Dil Birliğini” mutlaka korumak zorundadır. Kendisine özgü kurallarıyla bir anlaşma aracı olan dil, aynı zamanda konuşulduğu ülkenin ruhunu yansıtır.
Türk Milletinin birliğini bozmak isteyenlerin öncelikli hedefi “Türk Dilini” bozmak ve bizi ayıracak diğer dillere resmiyet kazandırmaktır.
Bu konuda ki düşüncelerimizi paylaşmadan evvel, bize yani Türk Milletine, Türkçeden başka dillerde de eğitim ve öğretim öneren ve ısrar eden ülkelerdeki durum nedir, ona bakalım;
Kuzey Irak:
Burada dil ile ilgili ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Sorani dilini konuşanlar, resmi dilin yani eğitim ve öğretim dilinin “Sorani” olmasını dayatıyorlar. Hatta daha ileri giderek Kürtçeyi yasaklamaya çalışıyorlar. Sorani, Arap harfleriyle oluşuyor, çoğu Kürt anlamıyor.
Türkiye’de; Kürtçe eğitim ve öğretim diye, ana dilde eğitim, insan olmanın gereğidir diye dayatmaya çalışanların Kuzey Irak’ta sesleri çıkmıyor !… Neden dersiniz?… Çünkü orada PKK’lıların ve BDP’lilerin önünde saygıyla eğildikleri ve “Önder” kabul ettikleri Barzani yönetimi vardır. Barzani’nin emir ve uygulamalarına karşı çıkmak, ölümle eşdeğerdir. Hele Türkiye’de yaptıkları asker-polis öldürmenin benzerini, bir peşmerge’ye yapmaya kalkanın sadece kendisi değil, yedi sülalesi yok edilir.
İran-Suriye-Irak:
Bu üç ülkede yaşayan Kürtler, özellikle “Kürt Diaspora”sını” oluşturan Kürtler bir Avrupa ülkesinde bir araya geldiklerinde, aralarında “Arapça- Farsça veya Türkçe” konuşarak anlaşırlar. Birbirleriyle Kürtçe anlaşamayan Bölücülerin, Türkiye’ye “Kürtçe Eğitim- Öğrenim” diye dayatmaları, bizdeki bazı safların da bunlara inanması, ne büyük bir çelişkidir. Diğer bir çelişki ise PKK Bölücü Terör örgütünün önderi “Apo” kod adlı Agop Sarkisyan’ın da Kürtçe tek kelime konuşamamasıdır !…
Brezilya:
Tek resmi dil olan Portekizce etnik köken fark etmeksizin tüm Brezilyalılar tarafından kullanılan ortak dildir.
Çin:
Ülkede üç ana Çince türü vardır. Mandarin-Kanton-Hongkong Çincesi. Resmi dil yani eğitim-öğretim dili Mandarin Çincesidir.
ABD:
350 milyon nüfuslu bu ülkenin üçte birinin ana dili İspanyolcadır. Çinceden İtalyancaya kadar çok sayıda dil kullanılır. 2007 yılında ABD’de “İngilizce Dil Birliği Kanunu” çıkarıldı.
Kanunun gerekçeleri şunlardı;
*Eğitim ve resmi yazışma masraflarından tasarruf sağlamak,
*Ülkedeki az gelişmiş bölgelerin dil farkı sebebiyle geri kalmalarını önlemek. (Birleşmiş Milletlerin, Resmi dil ısrarındaki gerekçesi budur)*İngilizce, ABD’deki farklı etnik köken, kültür ve dilleri birleştiren temel olgudur.
*ABD’de tüm Kamu ve Özel işyerlerinde İngilizce kullanılır.
*Vatandaşlık başvurularının ilk şartı; İngilizce bilmektir…
ALMANYA:
Son 5 yılda okullarda, ders aralarında ve okul bahçelerinde dahi Almancadan başka hiçbir anadilde konuşulamaz, yasaktır. Almanya da Türk Lisesi açılmasına Merkel karşı çıkmaktadır.
SLOVAKYA: 5 Milyonu aşan nüfusunun, 500 bin’i Macar asıllıdır. Slovakya da, Slovakçadan başka diller sadece evlerde konuşulabilir. Konuşma yasağını ihlal edenler 5 bin Euro cezaya çarptırılırlar.
AB; Slovakya Hükümetine “Macar Açılımı yapın, Macarca TV kurun, Macarlara ana dilde eğitim verilsin”, diye asla baskı yapmaz. Umurlarında bile değildir.
FRANSA: Fransa’da Alsascien, Brötonca- Korsika’ca dillerinde okuma- yazma ve yayın yapmak yasaktır. Fakat kimse Fransa’ya “Korsikaca-Brötonca-Oksitanca-Provensçe dillerinde eğitim-öğrenip yap, TV kur demez, diyemez.”
Fransa, Avrupa’da ilk “Kürt Enstitüsünü” açan devlettir. Çok sayıda Kürt kökenli Türkiye vatandaşı da “Fransa Vatandaşı” olmuştur. Bunlardan bir tanesinin bile Fransa’da ana dilde yani Kürtçe eğitim istediklerini duydunuz mu, gördünüz mü? Fransa AB üyesi, demokrasisi gelişmiş bir ülke değil mi? İsteseler ya…
İsteyemezler, istedikleri an, bir araba sopa yiyip, sınır dışı edileceklerini çok iyi bilirler !…
Örnek olarak seçtiğim bu ülkelerde ve diğerlerinde “Dil Birliği’ne” titizlikle uyulurken niçin bize yani Türkiye’ye, Kürtçe Eğitim ve Öğretim dayatılmaktadır?
Çünkü bir devleti bölmenin en kolay yolu, onun dilini bozmaktır. Sonrası onlar için kolaydır. Dil Birliği olmayan ülkeyi parçalamak, insanları birbirine düşürmek çok basittir. Yugoslavya örneği henüz o kadar taze ki. Çeşitli etnik kökenlerden oluşan Yugoslavya’yı, Tito’nun ölümünden sonra paramparça ettiler.
Türkiye’yi yönetmek gerçekten zordur. Çünkü bu ülkede “Doğru bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olan” boldur. Bölücü Terör örgütünün,
Dış Düşmanlarımızın bize ne yapmak istediklerini biliyoruz ve anlayabiliyoruz, onlar işlerini yapıyorlar, bizler de karşı koyup hem oyunlarını bozacağız, hem de onları pişman edeceğiz.
Cehaletleri ve iş bilmezlikleri ile farkında olmadan ülkesine kötülük eden siyasetçileri de biliyoruz. Peki, ya hem bu devletten maaş alıp, hem de Türkiye’nin kuyusunu kazanlara ne yapacağız? Dünya’da hangi devlet kendisini yıkmak için çalışan memuruna maaş verir? ABD-Almanya-Fransa-İsveç-Norveç-İtalya gibi ülkeler, kendi Anayasalarını ve artık içtihat haline gelmiş Yüksek Yargı karalarını çiğneyen, devletlerinin birliğine kast eden memurlarına ne yaparlar?
İster inanın, ister inanmayın o adamları analarından doğduğuna bin pişman ederler.
Size iki örnek vereceğim;
*Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Vekili ve Yaşayan Diller Ens. Md. Prof. Dr. Kadri Yıldırım…
Bu kişi, görev yaptığı Üniversitenin isminin, o bölgede 307 yıl hüküm sürmüş bir “Oğuz Türkmen” Beyliğine ait olduğunu unutup, YÖK’ün “Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü”(YÖK’ün bu uygulaması kanunun arkasından dolanmak ve Yüce Divanlık bir suçtur) açılması ve öğrenci alınması ile ilgili olarak bakın neler diyebiliyor?
“Dünyanın hiçbir yerinde bu alanda 4 yıllık lisans eğitimi veren bir eğitim kurumu yok. Bayram havası teneffüs ediyoruz.Hem Kürt halkı, hem üniversite, hem de enstitü olarak büyük sevinç içindeyiz. Bu, anadilde eğitim için bir basamaktır…”
*Diyarbakır’ın eski, İzmir’in yeni Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak…
Savcı Bey defalarca hem ulusal, hem de yerel medyaya verdiği beyanlarında “Ana Dilde Eğitim” istediğini, devletin bu konuda hem yasal hem de ekonomik destek olmasını gerektiğini söyledi…
Anayasamızın 42. Maddesi: “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk Vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz” demektedir.
Anayasamızın 66. Maddesi: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” der.
Yargıtay: Bir sendikanın tüzüğünde- bireylerin ana dillerinde eğitim-öğrenim görmesini ve kültürlerini geliştirmesini savunur- ibaresi bulunması ve verilen ihtar üzerine de bu ibarenin kaldırılmaması sonucunda açılan kapatma davasında; “İkinci dil veya ana dil adı altında eğitim ve hizmet verilmesini Türkiye Cumhuriyeti Yasaları ve Anayasası yanında, AİHM Kararları ve sözleşmesine de aykırı bularak bu nedenle sendikanın kapatılmasına karar vermiştir.(Karar No: 2004/28345-24792)
Biri Profesör, diğeri görevi Anayasa-Yasaları ve T.C Devletini korumak olan Cumhuriyet Başsavcısı bu Anayasa maddelerini ve Yargıtay kararlarını bilmiyorlar mı?
Bunlar ve bunlar gibi düşünenlerin, yasaları çiğneme özgürlükleri mi var? Neye ve kime güveniyorlar?
Gelelim yazının sonuna;
Türkiye’nin Resmi Dili, Eğitim ve Öğretim dili Türkçedir. Dünya durdukça da böyle kalmalıdır. Çeşitli etnik kökenlere mensup vatandaşlarımızın kendi anadillerini ve kültürlerini öğrenmek, yaşatmak en doğal haklarıdır. Bunun için her türlü olanakları kullanabilirler. Bunun nasıl olacağını merak edenler, Boşnak kökenli Türk Vatandaşlarının bu konuda yayınladıkları bildiriyi lütfen okusunlar.
Bir bölgede ana dilde eğitim ve öğretime izin verirseniz, 10 sene sonra o bölgedeki vatandaşlarınızla anlaşamazsınız. Hiçbirinizin çocuğu o bölgede ne öğretmenlik ne doktorluk, ne işçilik yapabilir. İşte bölünme de tam böyle başlar…
AKP’ye oy veren vatandaşlar, Başbakan Erdoğan’a, yapılacak Anayasa değişiklikleri konusunda ne düşündüğünü sorsunlar. Bir cevap alırlarsa da Şehitlerimize, Gazilerimize ve yakınlarına anlatsınlar…
Dil Bayramınız kutlu olsun !…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder