İşte yargı!.. - Mehmet Faraç

28 Şubat sürecinde yargı mensupları, akademisyen ve gazetecilere Genelkurmay’da brifing verilmesi sırasında herkes halinden memnundu!...
Yaşamları ordu düşmanlığıyla geçenler ise başlarını kuma gömmüşlerdi!.. Hatta onların bir bölümü de, bu brifingleri düğmelerini ilikleyerek seve seve izlemişlerdi!..
Gün olup devran dönünce ordu karşıtlığı zirve yaptı! Atatürk, laiklik ve cumhuriyet düşmanı liboşlar ; döneklik, Kürtçülük ve yağcılıktan sonra yeni hobilerine, yani TSK düşmanlığına sarılmışlardı!..
Önlerine geleni “militarist” olmakla suçlayan bu iki yüzlü soytarıların çoğunun 12 Eylül sonrası nasıl şakşakçılık yaptığını arşivlerden biliyoruz!.
Dedim ya, biriler al takke ver külah yöntemlerle devrana takla attırınca, medyadaki işbirlikçi taşeronlara da yeni görev çıktı! Kimi askerin peşine düştü, kimi Kemalist siyasetçinin…
Kimi kinini Atatürkçü memura yöneltti kimi ise Cumhuriyet kurumlarına!..
Hedef gösterme furyasından CHP de nasibini alınca yargı harekete geçti. Savcılık “internet andıcı” soruşturması kapsamında, Genelkurmay’daki brifinglere katılan CHP milletvekillerinin adlarını bile istedi!..
Demokrat olmayı şaklabanlık olarak görmezseniz eğer, haklı olabilirsiniz; siyasetçinin, gazetecinin ve özellikle bir yargı mensubunun gidip askerden brifing alması hoş görünmeyebilir!..
Peki, hukukçu olmamasına rağmen Turgut Özal’ın ite kaka Anayasa Mahkemesi’nde üye yaptığı Haşim Kılıç‘ın deşifre olan “arz”ına ne demeli?..
CHP‘nin tasfiye ettiği ulusalcılardan Şahin Mengü, Kılıç’ın Wikileaks belgelerindeki öyküsünü önceki gün Aydınlık‘ta yazmıştı.
Belgelere göre “Haşim Kılıç, 29 Ocak 2010′da ABD Büyükelçisi Jaffery’i ziyaret edip, siyasi parti davaları, askerlerin sivil mahkemede yargılanmaları gibi konularda verdiği kararlar hakkında bilgi aktarmış ve Anayasa’nın da antidemokratik olduğunu söylemiş!”
“Bir müstemleke Yüksek Mahkemesi Başkanı bike müstemleke valisine bile böyle sunum yapmaz” diyen Mengü, haklı olarak Kılıç’ın istifasını istiyor.
Bakalım ‘yargıçlar askerden brifing alamaz” diyen ikiyüzlü liboşlar, ülkesini ABD’ye şikayet eden Kılıç‘a nasıl bir tepki gösterecekler acaba?..
Eminin alışkanlık gereği diyecekler ki, “Benim, Wikileaks’im iyidir!..”
O zaman ben de derim ki, tuh yüzünüze!..
İşte Yargıç!..
Ancak bakınız, Türkiye’de yargı kurumlarının her üyesi gidip ABD elçilerine bilgi arz etmiyor, kimileri de hukukun üzerindeki siyasal kuşatmaya isyan ederek istifa dilekçesini veriyor!..
Bir şok dilekçe, Yargıtay ve HSYK’ye yönelik atamalarla yargıçları iyice doruğa çıkan kadrolaşmanın yargıçları iyice boğduğu bir döneme denk geldi!..
Belli ki, “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarına bakan hakimlerin yerlerinin değiştirilmesi, son olarak Deniz Feneri‘ni soruşturan savcıların görevden alınmasıyla devam eden kadrolaşmada, Cumhuriyetin yargıçları hepimizin kafasındaki o ünlü soruya vurgu yapmak istedi:

“Et kokarsa tuz!.. Ya tuz kokarsa?..”

Bakınız, Yargıtay Tetkik Hakimi Celal Çelik, istifa gerekçesini nasıl açıklamış:
“Deniz Feneri soruşturmasının, 3 savcıdan alınmasındaki fahiş taraflı tasarrufların yarattığı adalet travması, var olduğuna inandığımız adaletten her gün biraz daha uzaklaşılması nedeniyle; bu oyunun bir parçası olmamak yolundaki kişisel tercihimi kullanıyor ve yargıçlıktan istifa ediyorum. Midemin kaldıramayacağı kadar sorunlarla karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Türk yargısı çok derin sıkıntılar yaşıyor. Bana göre Türk yargısı bitmiş bile diyebiliriz.”
Çelik,bu istifasının ilk olmayacağının sinyallerini de veriyor.
Kulislerde, Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve silah arkadaşlarının topluca görevi bırakmasının ardından AKP’nin bürokraside kuşatmasına karşı ikinci istifa dalgasının yargıda geleceği konuşuluyor.
İşte Terör!..
Siirt ve Bitlis‘te polis okullarının taranması, Ankara’da patlayan bombanın üç can alması, Siirt’te dört masum genç kızın 200 mermi ile katledilmesi, Diyarbakır’da motosikletlerini tamir eden 2 polisin şehit edilmesi ve son olarak Batman‘da çatışmanın ortasında kalan anne ile kızının ölümü!..
Tüm bunlar ve benzerleri Şeker Bayramı sonrasında yaşandı. Oysa şiddetin kol gezdiği Güneydoğu’da, terörün nasıl bir kaos yarattığı son dönemde bir kez daha gözlemledim.
Bayram öncesi 15 gün süreyle, terörün ekonomiyi ve sosyal yaşamı çökerttiği Güneydoğu kentlerinde dolaştım.
Ne Urfa, ne de Diyarbakır sokaklarında bir tek turist vardı!..
Bırakın yabancı turisti, bir zamanlar din turizmi amacıyla bölgeye akın eden yerli turistlerden bile eser yoktu!..
Terör, bayram sonrası şiddetini iyice arttırdı!.. Bacası tüten üç beş küçük atölye dışında sanayi tesisinin olmadığı bir coğrafyada, tek kurtuluş kaynağı olan turizm de, yollara döşenen mayınlara ve şehre inen teröre kuran edilmişti!..
Her ne kadar “AB’ye giden yol Diyarbakır’dan geçer” teraneleri kimilerinin ağzında sakız olsa da, artık Güneydoğu yollarında bir tek AB vatandaşına rastlanmıyordu!..
Bölge halkı bu yüzden isyanda!.. Diyarbakır, Siirt, Batman, Şırnak ve Mardin’deki bazı sivil toplum kuruluşlarının PKK saldırılarını şiddetle kınamasının altında da, ekonomideki çöküşün travması var!..
Bakınız, halkın şiddet olaylarından bıktığını belirten Diyarbakır Ticeret Borsası Başkanı Fahrettin Akyıl ne demiş:
“Bunlar vahşet!..Ucu kime dokunuyorsa dokunsun bu saldırıları şiddetle kınıyorum.İnsan olarak ne diyeyim?..Artık insanlığımdan utanıyorum!..”
Evet, terör insanlık suçuysa tüm sorumlular utanmalı…

Mehmet Faraç/AYDINLIK

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget