Ninem derdi ki; çık sokağa bağır!… “orospuuu!..”
Kimden en çok itiraz gelirse, bil ki o orospudur!..
Çık yüksekçe bir yerden bağır!… “Hırsıııız!..” İlk kimden gelirse itiraz, bil ki o hırsızdır; veya hırsız o’dur!..
*****
Bugünlerde; bir namusuz-şerefsiz alçak yaygarasıdır, aldı başını gidiyor!..
Sokakta, pazarda, kahvede, mecliste, resmi ve özel toplantılarda!…
Şerefsiz-namussuz-alçak ortalarda dolaşıyor da, bir sahip çıkanı yok!.. Herkes itiraz etsin diye birbirinin gözünün içine bakmakta, ilk çığlık birisinden gelsin diye!..
Sonunda dayanamayıp ben itiraz ediyorum!..
Ve; ninem haklıysa şayet, o aranan da ben oluyorum!..
*****
Tamam anladık; ninem haklıysa, aranan benim de; ben tek miyim onu tam çözemedim!..
Yanlış anlaşılmasın, meramım, başka itiraz edenleri arayıp bulup yandaş sağlamak değil. Benim derdim, beni itiraz etmek zorunda bırakanlarla!..
*”Aynı amaç için çalıştığımız gerilla kardeşlerim!..” diye seslenen, milletvekili, Bakan değilim ki ben!..
* İstanbul İl Başkanı iken, 18 Aralık 1991 de hazırladığı Kürt Raporu’nda; “Türkiyenin PKK ile mücadelesi, Kemalist rejimin zora ve silaha başvurma yönteminden başka bir şey değildir. Bu mücadelede biz devletin yanında yer almayız!..” demedim ki ben!..
*. “Hükümet olarak biz görüşmedik, benim özel temsilcim olarak da gideni, yine devlet görevlisi olarak göndermişimdir. Devlet başka, hükümet başka. Hükümet olarak bizim görüştüğümüzü söyleyenler bunu ispat edemezlerse şerefsizdirler, alçaktırlar” diyen ben değildim ki!..
*Bir taraftan, “hükümet değil, devlet görüşür” derken, diğer taraftan,
Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi’ndeki (AKPM) konuşmada “Devlet, istediği ile görüşür. Devletin başı da iktidardır-hükümettir” diyen de ben değildim!…
*“Bu ekibin yeni üyesiyim. Yaklaşık bir ay önce İmralı’da Sayın Öcalan’la bir araya geldik. İsmim …. Müsteşar yardımcısıyım ama Sayın Başbakanımızın özel temsilcisiyim. Bu konuda arkadaşlarımızın uzun zamandır sizinle beraber devam ettirdikleri çalışmalar gerçekten her kürlü takdirin ötesindedir. Ama bir noktadan sonra verilen raporlar çerçevesinde olayın teknik görünen bir çalışmadan öte daha siyasi içerikli, daha farklı bir boyuta taşınması ihtiyacı hasıl olunca Sayın Başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi. Takdir edersiniz ki oldukça hassas bir durum. Siyasi riski yüksek” diyen de belli; ben değilim!…
* Ülkenin bölünmüşlüğünün tescili anlamına gelen “özerklik” ilanını, mahalle düğünü sanıp, “kendileri çalar, kendileri oynarlar” diyerek basite alan da ben değilim..
**“…Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden birisi de laiklik ilkesidir…” diyen değilim.
** “…Milliyetçilik öyle olmuş ki Türkçülük şeklinde olmuş… Mesela ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza, özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür…” de demedim.
** “…Seyahat ederseniz Doğu ve Orta Anadolu’ya geldikçe ‘Önce vatan’ yazdığını da görürsünüz. Yani bunlar tek parti döneminden kalan zorla halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmemiş bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir…” de demedim.
*BOP Eşbaşkanlığını, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığı ile ayni koltukta taşına bileceğini de savunmadım.. Ben değildim ki 32 kez “Ben BOP eşbaşkanıyım-Bu proje içinde Orta Doğuda büyük görevlerimiz var!” diyen.
* 2 Nisan 2003 günü buluştuğu ABD Dışişleri Bakanı Powell ile “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma yaptığını” Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na kendi ağzıyla, (belki de dünya tarihinde ilk) başka bir devlete gizli hizmet sözleşmesiyle bağlandığını doğrudan itiraf eden zat ile zinhar, ne göbek ne de fikri bir bağlantım mevcut.
* 2003’ten bu yana o “2sayfalık anlaşmada bahse konu 9 madde”nin zaman içinde bir bir gerçekleştirilmesinde, yeminle söylüyorum ki en küçük bir dahlim-katkım-tasvibim olmadı. Tam tersine bunu ihanet olarak gördüm. O iki sayfa 9 maddelik anlaşmanın; günü geldiğinde; tarih önünde hesabını verecek olan da ben değilim..(Meraklısına önemli not: Google’a sadece “2 sayfa 9 madde..” yazarak girin. Görün neler çıkacak karşınıza!.)
* Diğerleri bir yana, Sırasıyla Parti Genel başkanı; milletvekili adayları, Genel Kurmay Başkanı derken, arkasından gelen MİT’in ve diğer kasetlerin, ne kasete alınmasında, ne de sızdırılmasında da, bir dahlim olmadığı gibi, bazılarını alkışlarken bazılarına da kızıp köpürmüşlüğüm de yok!..
* – “Ben YARSAV’ın kazanacağı bir sabaha uyanmaktansa şeytanla işbirliği yaparım!..”
- “Bizim için önemli olan kazanmak. Siz önemli olan adalet diyorsunuz. Bu seçim her şeyden önemli. İlerde demokratik seçim yapılabilir!..”
- “Bakanlık eşeği aday gösterse eşeğe oy veririm” gibi söylemlerle, asli görevinin hak ve hukuk dağıtmak olduğunu unutarak adaletin iğfaline meşruiyet kazandıran üst rütbeli hukuk adamı da değilim…
* Cülus ve ulufe dağıtır gibi, biat ve itaate göre yandaşlara-oydaşlara-paydaşlara, yeni makam ve mevkiler ihdas edip dağıtan da olmadım.
Daha hangilerini sayayım ki!..
Atatürk’e küfretmedim.., Komu malını peşkeş çekmedim…, ne Cumhuriyeti ve onun temel ilkelerini, ne de onu kuranları aşağılamadım.. Sahte gözyaşları ile halkı kandırıp, idamları bile oy toplama adına istismar etmedim… Meclisi devre dışı bırakıp, gece mesaileri ile parmak kaldıranları bile aldatan kanunlar-ferman niteliğinde Kanun hükmünde kararnameler çıkarmadım, bu fermanlara da iyi gözle de bakmadım.. ÖSYM ve Deniz Feneri.. gibi yolsuzluk ve hukuksuzlukların ayyuka çıktığı kurumlarda görev de almadım!.. Kr.Plt.Tğm. Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna sahtekarca kendisiyle ilgisi olmayan numaraları da ben yüklemedim!.. İntikan alırcasına, tutuklulukları ayni bahaneyle uzatan ve hukuku hukuksuzluklarla tesis etmeye çalışanlardan da olmadım!.. Eşkiyaları Habur’da karşılayanlar arasında da yoktu… Ülkeyi, yıkıma ve bölünmeye götürecek olan açılımlar adına “güzel şeyler olacak!..” diyen de ben değilim..
İsterseniz yemin de edeyim bunların hiçbirisiyle ilgim-karışmışlığım-paylaşmışlığım olmadığına dair!..
her şeye rağmen dedim ya; ninem haklıysa şayet, ben, namussuzum!.., şerefsizim!.., alçağım!.. Yüksek perdeden ve yüksek yerden anons edilince namussuzluk, şerefsizlik, alçaklık, tahammülsüzlük gösterip itiraz ettim!..
Ahh!.. Yaktın beni Nine!..
——————————
Not: Çift yıldızlı(**) maddelerin sahibini merak etmekteyseniz; sayın Bekir Çoşkun’un “Biz Atatürk’ü Sevdik..” başlıklı makalesini okuyunuz..
Yazımı o yazının son paragrafı ile bitirmeyi zorunlu bir görev bildim kendime..
*****
“Ama ne yapalım ki bize Atatürk’ü sevdirdiler… Onun bize bıraktığı her şey göz bebeğimiz gibidir…
Sesimizi kesemeyiz… Bağırırız, çığlık atarız, direniriz, didiniriz, olmadı dizimize vurup bedelini öderiz başımız dimdik…
Ama teslimiyet, biat, sineye çekmek bize göre değil…
Çünkü biz Atatürk’ü sevdik…”
Yorum Gönder