Bu mudur? - Deniz Kavukçuoğlu

Bu yazıyı yazmaya koyulduğum saatlerde Siirt-Pervari’de, Belenoluk Jandarma Karakolu’na yapılan PKK saldırısının bilançosu belli olmuştu: Beş şehit, yedi yaralı ve ölü ele geçirilen 3 PKK’lı. Bir ay içinde tanık olduğumuz bu kaçıncı kalleş ölümdür?
Birçok kez sordum kendime, PKK bu cinayetleri hangi amaçla işliyor, diye. Verdiğim yanıtların hiçbiri inandırıcı gelmemişti bana, bugün de inandırıcı bir yanıt bulamıyorum kendi sorduğum soruya. Sivil siyasal örgütü “barış” sözcüğünü bir an olsun dilinden düşürmezken PKK, kendi gençlerini de ölüme atmak pahasına bu cinayetleri niçin sürdürür, üstelik de her geçen gün biraz daha arttırıp yoğunlaştırarak?
***
Bu çatışmalar, cinayetler, terör, yaklaşık 30 yıldır sürüyor. Bu yıllar içinde ülkemiz 40.000 evladını yitirdi bu ölümcül sarmalda.
Doğrudur, birçok insan bu ülkede “Kürt sorunu” diye bir gerçek olduğunu bu ölümcül sarmalda öğrendi. Ve birçok insan bu sorunun barışçı yoldan çözülmesi doğrultusunda verilen çabalara arka çıktı, katkıda bulundu. Kürt örgütlenmelerinin barış çağrılarına içtenlikle inandı, destek oldu. Şimdi ise aynı insanlar, “Acaba yanlış mı yaptık?” diye düşünmeye başlıyor.
PKK’nin nedenini anlamakta zorlandığımız yeni stratejisi insanların düşünsel koşullarını yeniden 1990’lı yılların düzeyine geri çekiyor. Kürt sorunu gerçeğinin yerini giderek “terör sorunu” tartışmalarına bırakıyor, dolayısıyla “siyasal çözüm” tartışmalarının yerini “askeri çözüm” alıyor. Askeri çözümün ise daha fazla ölüm, daha fazla kan, daha fazla acı anlamına geldiğini 30 yıllık tanıklığımızdan biliyoruz.
PKK ve onun yeni stratejisini suskunlukla destekleyen örgütler bunu mu istiyorlar? “Barış”ın yolunun bu stratejiyle mi, daha fazla ölümle, daha fazla kanla, daha fazla acıyla mı açılacağını düşünüyorlar?
***
Okurlarım tanığımdır, bu köşede KCK tutuklamalarını diğer toplu davalardaki tutuklamalarda görülen hukuksuzluklardan ayrı tutmayarak aynı kararlılıkla eleştirdim. Hukuk adına, insan hakları adına KCK tutuklularını savundum. Günlerdir bakıyorum, bekliyorum o tutuklulardan giderek çoğalan kalleş ölümlere ilişkin hiçbir ses gelmiyor.
Bundan böyle “Demek acılarımız ortak değilmiş” diye mi düşünmeliyim? Acılarımız ortak değilse geleceğimiz nasıl ortak olabilir, diye mi sormalıyım kendime? Birçokları gibi “Kürt sorunu” gerçeğiyle aramdaki düşünsel köprüleri atmalı mıyım? Ne halleri varsa görsünler mi demeliyim?
BDP’nin son genel seçimlerde TBMM’ye 36 milletvekili seçtirme başarısı bir umuttu bizim gibi düşünenler için. Doğrusu hem BDP’lilerden hem de blok listesinden milletvekilliği kazanan Süreyya Sırrı Önder, Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel ve Şerafettin Elçi’den Kürt sorununun siyasal çözümüne ilişkin önemli katkılar bekliyorduk.
Olmadı. Umutlarımızı yarı yolda bıraktılar.
Artan ölümler, bombalamalar, saldırılar karşısında suskun kaldılar. Yoksa bu kalleş cinayetleri kınadılar da biz mi duymadık? Dilerim öyle olmuş olsun.
***
Dünkü gazetelerde BDP Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un bir açıklaması yayımlandı. Haklı olarak son bir hafta içinde aralarında Şırnak Belediye Başkanı da bulunan 400 parti çalışanının tutuklanmasından yakınıyor. “Öcalan’la yapılan protokoller çerçevesinde yeni bir müzakere sürecinin başlatılması gerektiğini” söylüyor. İyi de bu müzakere süreci yeni cinayetler, yeni ölümler eşliğinde mi sürdürülecek? Tuğluk; açıklamasında cinayetleri, ölümleri kınamıyor. Eğer müzakereler başlarsa “Kandil de buna izin verir” türü şantaj kokan sözler söylüyor.
“Barış”ın yolu böyle mi, ölümle, kanla, şantajla mı açılacak? Umut ya da kâbus!
Bu mudur?

Deniz Kavukçuoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget