Devlet mi Hükümet mi? - Alev Coşkun

Sayın Başbakan’ın belirttiği gibi devletin kimi kurum ve dairelerinin kendi başlarına kararlar alıp görüşmeler yapmaları, iç ve dış politika girişimlerinde bulunmaları devlet içinde çelişkiler ve kaos yaratır. Böylesi bir durum, devlet içinde devlet olmak olgusunu ortaya çıkarır ki, bu da demokratik hukuk devletinde olamaz.
PKK temsilcileri ile MİT ve Başbakan Müşteşar Yardımcısı’nın yaptığı görüşme tutanaklarının gazetelerde yayımlanması üzerine devlet-hükümet kavramları ve tartışması bir kez daha gündeme geldi.
Aslında konu seçim kampanyası sırasında ortaya atılmıştı. PKK ile görüşme yapıldığı tartışması ateşlenince, Başbakan Erdoğan “PKK ile biz görüşmeyiz, hükümet görüşmez, devlet görüşebilir” demişti.
Bu tartışma, ciddi bir kavram karmaşasını ortaya koydu. Devlet-hükümet ilişkisi nedir?
Bu noktada çağdaş anayasa ve siyaset bilimi açısından devlet ve hükümet kavramlarını ele alıp irdelemekte yarar var.
Devlet, çağdaş anlamda belirli bir toprak parçası (ülke) üzerinde yaşayan insan topluluğunun egemenlik ve bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenme olarak tanımlanıyor.
Devlet insanlık tarihi kadar eski ve yüzyıllar boyunca değişik biçimler alarak gelişen bir kurumdur. Örneğin; jandarma devlet, güvenlik, savunma, adalet gibi klasik devlet görevlerini yerine getirmekle yetinen, ekonomi ve toplumsal yaşamda rol almayan bir devlettir. Aynı biçimde, polis devleti de hukukun üstünlüğü ilkesiyle kendisini bağlı saymayan bir devlet modelidir.
Ortaçağlarda devlet, kral ya da padişahla tamamen iç içe, birbirine bağlı olan bir kurumdu. Fransız Kralı 14. Loui’nin “Devlet benim” sözü, aslında o günün devletini tam olarak anlatan bir tanımdı. O dönemde bir devletin yadsınamaz fonskiyonları olan yasama, yürütme, hatta yargı kralın elinde toplanmıştı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde de padişah her türlü yetkiyi elinde tutuyordu.
Bütün bunların yanında ortaçağlarda papalık tarafından onaylanan kralın gücüne karşı gelmek, aynı zamanda kutsal din kitabına da karşı gelmek demekti. Bu nedenle ortaçağın devleti hem otokratik hem de dinsel bir devletti.
Günümüz anayasa hukuku ve siyaset bilimi öğretisinde, bir insan grubunun, sınırlarla belirlenmiş bir toprağa yerleşmesi sonunda meydana gelen siyasal bir toplumun yönetilmesindeki en üst kurumdur.
Devletin varlığı
Günümüzde devletin varlığı için gerekli koşullar: ülke, insan topluluğu ve bu sınırlar içersindeki hukuki ve siyasi teşkilatlanmadır. Devlet ancak bu üç koşulun bir arada bulunmasıyla varlık kazanabilir.
Bu unsurların bir araya gelmesi sonucu devlet, “belli bir arazi parçası ve belli bir insan topluluğu üzerinde teşkilatlı zorlama gücüne sahip bir siyasal kurum” olarak tanımlanabilir. (Teziç, Anayasa Hukuku, s.115) Görüleceği gibi, millet olmadan devlet kurumundan söz edilemez. Hatta anayasa hukukunda, “devletin mi milletten önce, yoksa milletin mi devletten önce” ortaya çıktığı konusu uzun uzun incelenir.
Hükümete gelince... Siyaset biliminde hükümet iki anlamda kullanılıyor. Geniş anlamıyla hükümet, alt kademedeki bağımlı idareyi, devletin üst kademedeki faaliyetlerini yerine getirenleri diğer bir deyişle kamu görevlilerine emir verme yetkisine sahip olan ve siyasi iktidarı elinde bulunduran “yönetenleri” ifade eder.
Dar anlamda hükümet ise, yürütme erkini elinde bulunduranların bütününü belirtir.
Bu durumda, hükümet ve yönetim kavramları eşanlamlıdır. Dar anlamda hükümet “yürütme erkini” elinde tutan başbakan ve bakanlardan oluşan siyasal yürütme organıdır.
Günümüzde demokratik ülkelerde hükümetler hukuka dayalı adil seçimler sonunda oluşurlar.
Yukarıdaki anlatımlardan şu noktalar ortaya çıkmaktadır:
- Devlet hukuki bir tüzelkişiliktir. (Soyut bir tüzelkişiliktir.)
- Hükümet seçimlerle oluşan siyasal bir organdır.
Anayasamıza göre “egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.” (m. 6/3)
Genel seçimlerde çoğunluğu sağlayan parti dünyadaki bütün demokratik ülkelerde hükümeti kurar. Hükümetler yasama organından güvenoyu aldıktan sonra, yürütme erkini oluşturur. Bütün devlet daireleri, devlet teşkilatında yer alan kamu kurum ve kuruluşları ve bu kuruluşlardaki devlet memurları siyasal iktidarın emrine girer.
Bu nedenle, hükümet konuşmuyor devlet konuşuyor cümlesi, anayasa hukuku ve siyaset bilimi açısından hiçbir anlam ifade etmez.
Hükümetin talimat vermesi zorunlu
Yürütme organını elinde tutan siyasal iktidar (hükümet) emir ve talimat vermedikçe hiçbir devlet kurumu, hiçbir müşteşarlık, hiçbir genel müdürlük, hiçbir devlet memuru kendi başına buyruk iş yapamaz.
Yürütme, günümüzde etkinliği giderek artan bir siyasi erk haline gelmiştir. Ünlü Fransız anayasa ve siyaset bilimi hocası Jeanneau’nun “Anayasal Politik Kurumlar” kitabında belirttiği gibi: Yürütme organı yasaları uygulayan bir siyasal organ olmanın ötesinde, günümüzde devletin tüm organlarını yönlendiren ve görevlendiren bir “atılım, karar ve öngörü organı” niteliğine bürünmüştür.
Sayın Başbakan’ın belirttiği gibi devletin kimi kurum ve dairelerinin kendi başlarına kararlar alıp görüşmeler yapmaları, iç ve dış politika girişimlerinde bulunmaları devlet içinde çelişkiler ve kaos yaratır. Böylesi bir durum, devlet içinde devlet olmak olgusunu ortaya çıkarır ki, bu da demokratik hukuk devletinde olamaz.
Günümüz anayasal demokrasilerinde siyasal iktidarın emir ve talimatı olmadan devlet organları ve devlet memurları herhangi bir girişimde bulunamazlar.
Bu durumda, “Hükümet konuşmuyor, devlet konuşuyor” cümlesi bilimsel olarak boşlukta kalmaktadır.

Alev Coşkun/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget