Gazeteci Müyesser Yıldız, 40 kilo ağırlığında 48 yaşında bir kadın.
Yaklaşık 7 aydır tutuklu bulunuyor. Müyesser Yıldız Uğur, yüce gönüllü bir Türkiye sevdalısıdır. Tutuklandığı andan itibaren uğradığı haksızlığa karşı susmamış, sinmemiş, korkmamış hem hukuku, hem basın özgürlüğünü, hem de kendini savunmuş, gerek mektuplar yazarak, gerek sosyal paylaşım sitelerine yazılar göndererek mücadelesine devam etmiştir.
Müyesser Yıldız, bu mücadelesini çok zor şartlar altında vermektedir. Bir ananın yavrusundan ayrı kalması, bir evladın bakıma muhtaç “Alzheimer” hastası anacığının yanında olamamasından daha ağır bir üzüntü olabilir mi?
Müyesser Yıldız, üzüntüsünü kendi yaşadı ama üzüntüsünün altında ezilmedi.
Son olarak da,
“Müyesser Yıldız’ın Karşı İddianamesi- Dilsiz Şeytan Olmayacağım” isimli bir kitapçık yazdı ve kitapçığı Rahmetli Güngör Yurdakul’un anısına ithaf ederek, gazeteci arkadaşlarına gönderdi.
Bakalım Müyesser Yıldız neler yazmış, ne ile suçlanmış ve niçin yaklaşık 7 aydır tutuklu !…
Tamamen siyasi bir metin niteliğinde olan iddianamenin bütününe bakıldığında görülen şudur; Birilerince, iktidar başta olmak üzere bir takım kesimleri rahatsız eden Odatv haberleri “katalog haberler” şeklinde tasnif edilmiş, ardından bunlara uygun “talimatlar” hazırlanmış ve ilgi alanlarımıza göre bilgisayarlarımıza yüklenmiştir. “Katalog Haberler” suçunun delili de böylece yaratılmıştır!…
Müyesser Yıldız’ın iddianameye göre suçu, “Kara propaganda ve toplumu yanlış bilgilendirme faaliyetini icra etmek.” Evet suç bu, fakat ortada bir tane bile örnek yok!… Hangi haberi ve yazısıyla kara propaganda yapmış ya da topluma yalan haber vermiş, belli değil!…
Ona yapılan bir suçlama da, “PKK propagandası yapma, PKK’yı ve Öcalan’ı güçlü göstermek.”Bu konuda M.Yıldız bakın ne diyor; “Açık söylüyorum veya itiraf ediyorum. Ben suç aletleri alfabenin 29 harfi olan tek kişilik bir örgütüm. Ezeli ve ebedi yegane liderim de Mustafa Kemal Atatürk’tür. Lâkin değil Yalçın Küçük, Soner Yalçın ya da Atam mezardan kalkıp, PKK’yı öv talimatı verse, dinlemem…”
Müyesser Yıldız, Türkiye’de Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ü mahkemeye veren ilk gazetecidir. Aynı konuda hem Zaman Gazetesini, hem de Sabah Gazetesini dava etmiş ve bu davalar Yargıtay’da M.Yıldız’ın lehine sonuçlanmıştır. Tam Zekeriya Öz için açtığı dava sonuçlanmak üzereyken, gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır!…
Müyesser Yıldız’ın iddialarından biri, bu iddianamenin üzerinde Zekeriya Öz’ün gölgesi olduğudur. Bunun da en büyük gerekçesi olarak, 2007 yılında yaptığı telefon konuşmalarının, Savcı Öz tarafından basına verilmesi üzerine, Savcı Öz’ü dava etmesi ve Savcı Öz’ün 2010 yılında aldığı dinleme kararıyla, 2007 de yapılan konuşmaları “suç delili” olarak dosyaya koymasıdır.
Müyesser Yıldız isyanının sebebini şöyle açıklamaktadır;
“Neden PKK ile ilişkilendirme çabası üzerinde bu kadar duruyorum?
Çünkü bu bana 6,5 aylık haksız-hukuksuz esaretimden daha ağır geliyor. Önce kendime, daha sonra beni tanıyanlara ve en nihayet Türk Milletine duyduğum saygı, bu konudaki düşünce ve duruşumun en ufak bir tereddüde mahal vermeyecek şekilde ortaya konulmasını gerektiriyor.
Herkes şunu bilsin ki, tek başıma kalsam da ülkemi ve milletimi bölme senaryoları ile mücadele edeceğim. Çünkü şerefli ve büyük Türk Milletinin Kürt kökenli bir mensubu olarak, 100 yıldır bizler üzerinden hayata geçirilmek istenen bu senaryolarla mücadelede, öncelikle bizlere görev düştüğünü, hatta iki misli gayret sarf etmemizin boynumuzun borcu olduğuna inanıyorum. Keşke, tamamına yakınının benim gibi düşündüğünü bildiğim Kürt kökenli vatandaşlarımızın hepsi daha fazla sesini çıkarsa da senaristlerin ve siyasilerin, bölücüler ve teröristleri palazlandırmasının önüne geçse…”
Kitabının sonunda şunları söylüyor;
“Benim 6,5 aylık esaretimi maddi hiçbir karşılık telafi edemez. İsterse Türk Mahkemeleri veya AİHM, Türkiye bütçesi tutarında bir meblağın tarafıma tazminat olarak ödenmesine karar versin, anlamı ve değeri yok. Tek isteğim, bu hakka, hukuka, vicdanlara aykırı sürecin sorumlularının hukuk devleti ciddiyetine yakışır bir şekilde süratle ortaya çıkarılması ve hesap sorulmasıdır…”
Değerli okurlar, eğer bir ülkede bir kişi dahi, haksız yere özgürlüklerinden ayrı bırakılıyor ve o toplum susmaya devam ediyorsa, en azından “Ne yapıyorsunuz, buna hakkınız yok” diyemiyorsa orada kalpler mühürlenmiş, beyinler kilitlenmiş demektir ve o ülkede maalesef “Adalet” ölmüş demektir.
Devletlerin en büyük zenginliği, ne yer altı zenginlikleri, ne paraları, ne orduları, ne yetişmiş insanlarıdır. Devletlerin en büyük zenginliği, “Adalet Sisteminin” doğru-çabuk-bağımsız-tarafsız çalışmasıdır.
Hakimlik görevinden dün istifa eden Yargıtay Tetkik Hakimi Celal Çelik yaptığı basın toplantısında şunları söyledi; “Türkiye’de AKP Hükümetinin yaptığı uygulamalardan sonra kimse Yargı Bağımsız-HSYK Tarafsız diyemez…”
Türkiye’de tek adam faşizminin ta kendisinin uygulandığı, Hakimlerin ve Savcıların tayin korkusuyla baskı altına alındığı, Hukuk Fakültelerinin konuşamadığı, medyanın tamamına yakınının iktidarın emrine girdiği bir ortamda 40 kilo ağırlığında bir gazetecinin, bir ananın böylesine cesur konuşmalar yapması ve hem kendi hakkını, hem de ülkesinin birliğini savunması üzerine yukarıdaki başlığı yazıma koydum.
40 kiloluk vücutta, 40 Ton Yürek olur mu demeyin. Eğer o yürek vatan sevgisiyle doluysa, dünyada onu tartacak kapasitede kantar henüz yapılamamıştır. İnanmayan Anıttepe’ye Atatürk’e baksın.
Bir insanın yüreğinin tüm emperyalist devletleri nasıl yendiğini bir daha görsün.
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
28 Eylül 2011
Yorum Gönder