Başbakan’ın uçağına seçerek aldığı, tabii haberlerinde, yazılarında -rahatsızlık vermek ne demek- elbette desteğini esirgemeyen gazeteciler ulaştırdı haberleri.
Uçağın sürekli konuğu gazetecilere, Hürriyet, Zaman, Yeni Şafak gibi Başbakan’ın özel uçağına sürekli konuk olanlara yeni isimler katıldı.
Örneğin bunlardan biri, Kanal D’nin yönetmeni, ana haberlerin değişmez yıldızı Mehmet Ali Birand.
RTE’nin Amerika’dan ayrıldığı gün ABD gezisini yorumladı.
Başbakan; BM, Obama, Suriye, İsrail… aklına hangi devlet veya başkanı gelirse hepsini bir güzel fırçalamış.
TV’lerde konuşmayı, ertesi günü medyadaki övgüleri (örneğin Hürriyet’te Enis Berberoğlu’nun New York’tan “dünya bu sese kulak vermeli” diye özetlenebilecek yorumunu) izleyen Müslüman halkımız da İslam ülkelerinin fatihi, BM’de kimi devletlere fırça atan RTE’yi alkışlıyor.
***
Tabii medyamız Amerikan basınında Obama-RTE ilişkilerine değinen bilgilerden habersiz görünmeyi yeğliyor.
Örneğin New York Times gibi ağırlığı olan bir gazete, (22.9.11’de) Obama’nın RTE’nin dostluğunu kazanmaya çok çalıştığını ama başaramadığını yazarken, ABD Başkanı’nın “özel görüşmelerde RTE için sert sözler kullanmaktan da kaçınmadığını” özenle belirtiyor.
Kimin umurunda?
Halkımız ve medya; dünyaya kafa tutan (MHP liderine göre ‘dünyayı kurtaran adam’) rolündeki RTE’ye övgülerini esirgemiyor, destekliyor ya; ötesi hava civa!
***
Başbakan’ın özel uçağı ile geziye katılan Mehmet Ali Birand, “RTE’nin New York’ta hemen her gün gece gündüz oradan buraya koşarak çoook yorulduğunun” altını çizdikten sonra, sözü özel uçağın yetersizliğine getirdi.
Başbakan özel uçağında bugün üstü koltuk, çekme yatakta yatıyormuş.
Ya’vu hem dünyayı kurtaracak, hem adını Türk kamuoyunun kafasına kazıyacak konuşmalar yapacak bir başbakana böyle küçük bir uçakla taa Amerika’lara gidip gelmek yakışıyor mu? Adeta işkence uygulanıyor!
Medyatik yalakalık, yandaşlık o denli gelişti ki ülkemizde, sorsanız şimdi kimilerine:
Uçakta RTE’ye reva görülen rahatsızlıkla aylardır tek başına hücrede yatan Mustafa Balbay, daha rahattır diye bir kıyaslama yapabilirler.
Bu yorum yadırganmaz da!
***
Şöyle fabrikadan yeni çıkmış, ısmarlama; geniş yatak odalı, bir de çalışma ofisi. Eşi Emine Hanım için dolaplar. Seçilmiş gazetecilere gündem yaratacak konuşmalar yapacak ayrı bir salon.
Neden esirgeniyor RTE’den? Peşin fiyat değeri 600 milyon dolarcık, yeni uçağı hak etmiyor mu?
Daracık hücreye benzer bir kabinde RTE, terörün ülkeye egemen kıldığı kasvetli havayı dağıtacak açıklamalar yaptı.
Terörü sonuçlandırmaktan aciz kalınca, halka yeni, peşine takılacağı, tabii yeni umutlar vermeye özen gösteren açıklamalar…
Bir kere mart-nisan aylarına dek terörün öldürmeye devam edeceğini Başbakan’dan öğrendik.
Bu aylara kadar “hudut birlikleri kurulduğu zaman çok daha rahatlayacakmışız”.
Çünkü bu aylarda 5 bin 100 kişilik “araziyi de halkı da tanıyacak olan” ilk hudut birliği eğitimini tamamlayacak ve… -açıklamadan çıkan anlama göre- teröristlerin önünü keseceklermiş!
***
Başbakan demek istiyor ki, sıkın dişinizi mart-nisana kadar. Hudut birlikleri göreve başladı mı… terör daha az öldürecek, rahatlayacağız!
Ama son sözü şu: “Siyasetle müzakere-PKK ile mücadele.”
Lakin, hemen “Kiminle müzakere edeceğiz, kiminle mücadele” diyen RTE, terörün “Siyasi ayağı iki parça. Dağ kadrosu iki parça” diyor, ama kendi sorularını kendi yanıtlayamıyor. Kafiyeli politik saptamasının içi de boş kalıyor.
Durum böyle ise siyasal görüşmeler İmralı ile mi yoksa Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile mi yürütülecek?
Durmadan değiniyor, “Operasyonlar ancak PKK silahı bırakırsa durabilir” diyor.
Oysa, PKK’nin silah bırakmasını istemekteki amaç, örgütün silahları teslim edip Kandil’den inmesi ise elbette gerçekleşmesi istenilen budur ama…
Evet bir ama’sı var bu amacın.
PKK, hükümetle yapacağı görüşmelerde temel dayatmalarını elde etmeden ne silahtan ne de terörden vazgeçer!
Ateşkestim der, ama silah elde görüşme sonuçlarını bekler!
Hava destekli kara harekâtı gerçekleşmedikçe, Kandil tamamen temizlenmedikçe ve çevresi sürekli denetim altına alınmadıkça, dillerinden düşürmedikleri söz gibi, “terörün asgari düzeye inmesini” beklemek….
…kimi, yeni önlemlerle terörün önleneceğini topluma şırınga etmek, düşsel bir beklentinin gerçekleşmesine umut bağlamak anlamına gelmiyor mu?
Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet
Yorum Gönder