Uzun yıllardır yazar dururum. Siyasette tek adamın olması, tek söz ve tek buyruk olması siyasi sistemi önü alınamayacak çok büyük hatalara sürükleyebilir. Oysa bizim ülkemizde demokrasi, uzun süredir tek adamların siyasete egemen olmalarıyla tökezlene tökezlene arada bir devre dışı kalarak devam edip duruyor.
Siz yıllardır adına “parti grubu toplantıları” denilen görüşmelerde, partinin başındaki liderin“nutuk” atmadından ya da o dehşetengiz görüşlerini alkışlatmasından başka bir mzanaraya rastlıyor musunuz? Ben sadece liderin konuşmasından ve sonra dosyasını koltuğunun altına alıp grubu kapatmasından başka bir sahneye son yıllarda hi. ama hiç rastlamadım.
Bu gerçeği partilerin tek buyruk merkezi olan genel başkanlarının vazgeçilmez bir hakkı olarak mı kabul edeceğiz, yoksa çok sesli demokrasinin bir zaafı olarak mı? ANAP’ın iktidar olduğu dönemlerde yaptığım ve TRT 1′de yayınlanan “Politikanın Nabzı” programında konuklarım ve ben bu gidişin demokrasiye uygun olmadığını, orada bulunan milletvekillerinin alkışlama aracı ve istenilen yönde oy kullanan makineler olmak yerine eleştiride, yaratıcı önerilerde ulunup milletim temsilcileri olarak konuşmaları gerektiğini ifade ettiğimiz için başımıza gelmeyen kalmadı.
Sonradan bakan olan bir milletvekilinin hakkında devlet bakanlığına sözlü soru önergesi vermesine ve parlamentoyu küçük düşürdüğüm iddiasına dek…
Bunu, son günlerde yaşadığımız siyasal olaylara bakarak “demokrasiden otokrasiye” doğru hızla yol aldığımızdan endişe duyduğum için söylüyorum. Sayın Başbakan her başı sıkıştığında bir vesile buluyor, Washington’da Oval Ofis‘te yanında bir uçak dolusu insanla ABD Başkanı’nı ziyaret ediyor. Yanındakiler de güya Türk-Amerikan ilişkilerini gerçekleştiriyorlar.
Esip Gürlemek
Sayın Erdoğan, bu kez BM’de konuşmak bahanesiyle gittiği ABD’de çoklukla kendisinin, bazen iktidarın, bazen de hayal gücünün sınırlarını aşan ve ülkesini bir maceraya doğru sürükleyebilecek sözler söyledi. İsrail’i-İsrail’in ABD’nin vazgeçilmez dost olduğunu bile bile topa tuttu!Yetmedi. Katıldığı bir televizyon programında deneyimli suncunun kurnaz soruları karşısında “gerekirse İsrail’le savaşa bile girebileceğini” ifade etti. Yetmedi; BM’nin yapısının köhneleştiğini, yenileşmesi gerektiğini, hem de BM üyelerinin yüzüne karşı söyledi. Yine yetmedi. İlle de BM’ninFilistin‘i devlet olarak ilan etmesi gerektiğini yineledi.
Gerisindeki sayısal çoğunluk ne olursa olsun Başbakan’ın böyle savaş çığlıkları atması, kendisini İslam’ın kılıcı Hazreti Ali ya da Kanuni yerine koyarak İslam’ın liderliğine soyunması tek emrin kural ve yasa sayıldığı Osmanlı sultanlarına yakışır da “Demokratik parlamenter bir ülkenin parlamentosunun bilgisi dışında böyle konuşması ne derece uygun olur, ülkesine yarar mı yoksa zarar mı getirir?” diye düşünmek gerekmez mi? Bakın daha düne kadar ünlü Economist Başbakan’ın bu gezisini nasıl yorumluyor.
Başlık: “Erdoğan tuzağa düşüyor!”
Başbakan Erdoğan‘ın “Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelere yaptığı başarılı gezinin üzerine New York’ta Başkan Obama’yla gerçekleştireceği görüşmeye güvenle dolup taşarak gittiği”nin belirtildiği haberde; bunun uzun sürmediği, görüşmeye saatler kala Ankara, Siirt ve sonra Bitlis’te PKK’nın düzenlediği düşünülen ancak örgütün sorumluluk almayı reddettiği saldırılar yaşandığı yazılıyor.
Türkiye’nin son aylarda laik demokrasisi,büyüyen ekonomisi ve uluslararası gücüyle tüm dünyadaki Müslümanlara ilham verdiğini dile getiren Economist, “Ancak son kanlı olaylar gösterdi ki Kürt sorunu ve Erdoğan’ın giderek şahinleşen tutumu, hükümetin başarılarını etkileyebilir”diyor.
Economist eleştirilerini sürdürüyor: “Ancak Erdoğan, Arap sokaklarındaki popülerliğini İsrail’e yönelik sert eleştirilere borçlu. Yine de Türkiye’nin İsrail karşıtı söylemi, bölgedeki rakibi, İran’ın tenkitleri yanında hiç kalır. Ve Türkiye’nin kusurlu olsa da canlı demokrasisi, mollaları en azından şimdilik gölgede bıraktı.”
Anlıyoruz, Sayın Erdoğan Washington’da şova devam ediyor. Davos’tan bu yana…
Büyük İnönü işte bunun için Türkiye’nin yetiştirdiği nadir liderlerden biridir. İsmet Paşa, Türkiye’yi batıran ve maceradan maceraya sürükleyen “merkez-i umumi” zihniyetinin hep karşısında olmuş ve lider olarak alacağı kararları açıktan söylemeden önce en az 24 saatlik düşünme payını işi ehline sormak için kendisine ayırmıştı.
Nerede o eski liderler?
Hele sorun dış politika ise ve ülke bütün eski dostlarıyla düşman haline gelmiş ve çevresinde bir ateş çemberi oluşmuşsa.
Ne demişler: Devlet adamlığı pazarda satılmıyor ki alasın!
Kurtul Altuğ/AYDINLIK
26 EYLÜL 2011
Yorum Gönder