Tayyip Erdoğan, “Maalesef terör örgütü vahşetini devam ettiriyor. Ben size ikide bir bu tür değerlendirmeleri yapmayı da doğru bulmuyorum. Tabii o görevini yapıyor, biz de bunun karşısında görevimizi yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Terör örgütünün siyasi kanadından Hasip Kaplan ise Tayyip Erdoğan’ı eleştirdikten sonra “Başbakanın yardımcılarından biri diyor ki, ’1 Ekim’den sonra Meclis’e gelmezseniz bu halk sizi azleder’zaten bu halkın seçtiği vekilleri tutuklamışsınız, başkanlarını tutuklamışsınız gücünüz yetiyorsa gelin beni de alın” dedi ve ekledi:
“Ben de buradan bakana sesleniyorum. Sana ne lan. Sen kim oluyorsun sana mı soracağız Meclis’e girip girmeyeceğimizi. Ayrıca buradan Başbakan Erdoğan’a sesleniyorum. Bu halkın iradesi ile seçilen milletvekillerini hapiste bıraktınız. Belediye başkanlarını yakalayıp cezaevine gönderdiniz. Şu anda Şırnak’ta seçilmiş olarak sadece ben kaldım. Gelin beni alın da kimse kalmasın. Kanunsuz uygulamalar yaşanırken sen orada pişkin pişkin konuşuyorsun. Şunu iyi bil ki hiçbir halkın iradesinden daha
büyük değildir. Bu irade sana da diz çöktürecek.”
Bir önceki seçimde cezaevinden çıkarılarak TBMM’ye kabul edilen Sabahat Tuncel ise “Aklınızı başınıza alın. Bu ülkeyi, daha büyük savaşa, kaosa sürüklemeyin. Bizden korksanız iyi olur” dedi.
Devlet iradesi zayıf düşürüldüğü, daha doğrusu kurucu irade, devletin başındakiler tarafından zayıflatıldığı zaman, işte böyle başka iradeler ortaya çıkar. “Sana ne lan” iradesi gibi..
Ayrıca amirallerinin üçte ikisi tutuklanmış
bir ordu bu durumda bir irade ortaya
koyabilir mi?
***
Erdoğan ise bu konuşmalardan önce Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı tarafından New York Üniversitesinde düzenlenen “Yeni Türkiye, Yeni Orta Doğu ve Yeni Dünya Düzeni” konulu toplantıda yaptığı konuşmada, “Yeni bir Ort Doğu doğmuştur ve bunun büyüyerek devamının önünde durmak mümkün değildir. Ancak, tehiri söz konusu olmaktadır ama er geç halkların arzuları gerçekleşecektir. Bölgede yaşanan değişimden korkmamak, aksine bunu tüm dünya için bir fırsat olarak görerek desteklemek ve kolaylaştırmak gerekir.Tabiatıyla önümüzdeki süreç çok kolay olmayacaktır. Tarih boyunca benzer süreçlerden geçen bütün ülkelerde olduğu üzere, bazı alanlarda daha hızlı, diğerlerinde daha yavaş ve aksak bir geçiş süreci yaşanacaktır. Ancak bugünden istikamet bellidir. Her ülke kendi dinamikleriyle, kendi halkının iradesiyle katılımcı demokratik bir yönetime dönüşecektir. En son Libya örneğinde de görüldüğü üzere, günümüzde diktatörlerin halklarını baskı altına alarak iktidarlarını devam ettirmesi artık mümkün değildir. Çünkü halklar artık ne baskıdan korkuyor, ne de içi boş vaatlere kanıyorlar” dedi.
***
Bu konuşmalar, Türkiye’nin tamamen ABD’nin Genişletilmiş Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesinin emrine girdiğinin
itirafıdır.
ABD yönetiminin ideologlarından Dinesh D’Souza, 1995 yılında yazdığı kitabında “Biz İslam köktenciliğini dönüştürmeliyiz, Onları liberalleştirmeliyiz” demişti. Bu program Türkiye’de AKP iktidarını üretti!
Dinesh D’Souza şöyle diyordu: “İslam bir zamanlar büyük bir medeniyetti. Sonra bir sürü şey oldu, hiçlik seviyesine indi. Şimdi tek kıymetli üretimi petroldür. Biz İslam köktenciliğini dönüştürmeliyiz. Onları liberalleştirmeliyiz. ABD’nin dış politikası, Irak ve İran’daki totaliter rejimleri yıkıp, Batı’nın kapitalizm, demokrasi ve bilim düşüncelerini oraya taşımaktır.”
İşte bu dönüşüm projesi genişletildi ve Türkiye’nin de yardımıyla uygulamaya konuldu.
Hatırlıyor musunuz, bazı köşe yazarları ikide bir, “Büyük Orta Doğu Projesi rafa kaldırılmıştır. Zaten böyle bir projenin uygulanma imkânı yoktur” diyordu..
Onların görevi, Türk halkını uyutmaktı..
Tayyip Erdoğan ise gerçeği açıkça söylüyor ama taraftarlarından uyanan yok!
Ayrılıkçıların iradesi de işte bu proje sayesinde güçleniyor..
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
26 EYLÜL 2011
Yorum Gönder