Maviler giyinmiş bir ağustos sabahı...
Üç gündür poyraz esiyor... Bazen hafif, bazen sert.
Sabah saatlerinde başlayıp, günbatımında daha da hızlanıyor.
Deniz kıyısında bir çay bahçesinde güneşin batışını seyrederken, bazı dostlar soruyor:
“Her gün şehit haberleri, ne olacak bu işin sonu?”
Büyük acının yüreklere düştüğü gün, Ezine üzerinden Ayvacık’a iniyordum.
Haberi öğrenince içimde tarifsiz bir acı hissettim...
Yazımın girişini ve sonunu değiştirdim.
Bir süre sonra zeytin ağaçları arasından Edremit Körfezi görünmüştü.
Birkaç gündür yine buralardayım...
Herkes, azıtmış terör örgütü PKK’yi konuşuyor ve soruyor:
“Akan kan durdurulsun, devlet ne yapacaksa yapsın!”
Başbakan Erdoğan’ın “Ramazan sonuna kadar sabrediyoruz” sözleri yurttaşlar arasında tepkilere neden oluyor. Gencecik çocuklarımız gece yarısı, sahur vakti alçakça katlediliyor.
***
Kim ne derse desin, Güneydoğu’da terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kafa tutuyor, halkı sindiriyor. 90’lı yıllarda olduğu gibi yol kesip, asker, kaymakam, sağlık memurunu kaçırıyor.
Yaşadığımız coğrafyada toplumun tüm kesimlerinin, teröre karşı birlikte hareket edip, onu lanetlemesi gerekiyor.
Bu işin öncülüğünü tüm partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar başlatmalı.
Teröre karşı İspanya örneğinde olduğu gibi toplumsal tavır alınmalı.
Ne yazık ki toplumsal tepki yok Türkiye’de...
Bir dayanışma içinde olmalıyız.
İster Türk, ister Kürt, ister Laz, ister Çerkez...
Etnik ve dinsel kimliğimiz ne olursa olsun; ister Sünni ister Alevi...
Terörün dincisi, dinsizi; sağcısı solcusu da olmaz...
Terörün bir insanlık suçu olduğunu, hem örgütsel ve bireysel hem de devlet terörünün bir insanlık suçu olduğunu bilmeliyiz.
Toplum olarak 11 şehidimizi toprağa verdikten sonra bu acıyı unutup gideceğiz.
Ya şehit aileleri... Analar, babalar, kardeşler, eşler, çocuklar, sevgililer...
O acıyı yüreklerinde duyumsayacaklar, yaşamları boyunca...
Oturup konuşmalı, liderler bir araya gelmeli, PKK terörünün neden kaynaklandığı soğukkanlı bir biçimde değerlendirilmeli.
***
Başbakan Erdoğan, “mübarek ramazan ayının” bitmesini beklerken, eli kanlı terör örgütü PKK “ben beklemiyorum” yanıtını verip, askerlerimizi şehit etti.
Pusu kurdu, her zaman olduğu gibi...
Ramazandan sonra barışın miladı olacakmış, bu barış ayıyla dayanışma gerçekleşecek, çok farklı şeyler gündeme gelecekmiş.
Mış, mış, mış!
Yavrularımız şehit edilirken mübarek ramazanın bitmesi neden beklensin?
Önce 13 şehit... Arada bir iki şehit... ardından 11 şehit...
Neyi bekliyoruz Tanrı aşkına söyleyin?
Neyi?
Elbet Kandil dağının bombalanmasıyla bu sorunun birden çözümleneceğini bekleyecek kadar saf değil bu toplum...
Bu ülkede terörsüz geçen yıllar oldu...
Ne yapıldı, birileri gelip anlatsın!
Çözüm o denli kolay değil...
BDP sağduyudan çok uzakta duruyor ve PKK’ye dolaylı ve dolaysız destek veriyor.
BDP’nin ne istediğini, çözüm konusunda ne düşündüğünü, “demokratik özerkliğin” onlar için ne anlama geldiğini bilmiyorum.
Türkler ve Kürtler üniter devlet çatısı altında, anayasal eşitlik içinde birlikte yaşayamazlar mı?
Bunun gerçekleşmesi için önce PKK’nin silahlarını bırakması gerekir... Sonra çözüm yolları konuşulup, tartışılır...
***
Bir kıyı kasabasında dostlarla konuşuyorum...
Buralarda Türkler, Kürtler, Boşnaklar kardeşçe yaşıyor ve hiçbir sorun çıkmıyor.
Kürtler salt Güneydoğu’da yaşamıyor...Kürtlerin yüzde 60’ı Ankara’nın batısında.
Varsılı da var yoksulu da, tıpkı Türkler gibi...
Bu güzelim coğrafyada artık akan kan dursun... Yerini demokrasi, barış ve özgürlük alsın...
Yeter artık!
Hikmet Çetinkaya/Cumhuriyet
Yorum Gönder