Bu kepazeliği bitirmek için daha ne gerekiyor? - Mustafa Mutlu

Bu ülkede son on yılda Yargıtay Başkanı’nın, Yargıtay Onursal Başsavcısı’nın, Anayasa Mahkemesi üyesinin gizli kamera kayıtları ortaya çıktı; çekenler bulunamadı...

Ana muhalefet partisinin liderine ait olduğu öne sürülen bir video, o liderin istifasına yol açtı; çekenler bulunamadı...

Bakanların, yüksek rütbeli subayların, belediye başkanlarının ses ve görüntü kayıtları internetteki binlerce sitede yayınlandı; dinleyenler, çekenler, yayınlayanlar bulunamadı...

Bir siyasi partinin üst düzey yöneticileri, kendileriyle ilgili seks kasetleri yüzünden tam da seçim öncesinde partilerinden istifa etmek zorunda kaldı; çekenler ve yayınlayanlar bulunamadı...

Yüzlerce gazeteci, siyasetçi, sivil toplum örgütü yöneticisi, hukukçu, asker, bazı ses ve görüntü kayıtları nedeniyle bazı davaların sanıkları haline getirildi; kaydedenler bulunamadı...

Şimdi; kendi isteğiyle bir ay önce emekliye ayrılan Genelkurmay Başkanı’nın karargâhta üst rütbeli subaylarla yaptığı çok gizli bir “değerlendirme toplantısı”nın ses kaseti internete düştü; bu “ortam dinlemesi”ni kaydedenler yine ortada yok...

Sadece Başbakan’ın telefon konuşmalarını yayınlayan bazı gazeteciler içeride... Kaydedenler yine bulunamadı!



***


Dün bu kaset, neredeyse bütün günlük gazetelerin manşetinde yer aldı, televizyonların ana haber bültenlerinde “ilk haber” olarak yayınlandı...

Herkes...

Ama herkes; önceki Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in “söyledikleriyle” ilgiliydi...

Yazılanları okudum; yasalara aykırı tek bir söz yok...

Aksine; o günlerde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Koşaner, çok ciddi özeleştirilerde bulunuyordu...

Büyük bir sorumluluk bilinci içinde; yapılan hataları tek tek anlatıyordu...

Bundan amacı, aynı hataların bir kez daha yapılmasını engellemekti...

En önemlisi; yukarıda da belirttiğim gibi, o konuşmayı telefonda gevezelik olsun diye değil, en yakın çalışma arkadaşlarıyla düzenlediği çok gizli bir toplantıda yapıyordu...

Şimdi herkes, onun söylediği sözlerle ilgili...

Yok öyle demiş, yok böyle demiş...

Ne diyecekti Allah aşkına?

Terörle mücadeledeki eksiklerini, gediklerini böylesine üst düzey bir toplantıda dile getirmeyecekti de nerede getirecekti?

Önemli olan söylenen sözler değil, o “çok gizli” toplantının...

Kim ya da kimler tarafından...

Neden, yani hangi amaçla...

Ve nasıl dinlenip, kaydedildiği değil mi?



***


Yukarıda örneklerini verdim; bu ülkenin “devlet”i, kendilerini “devletin üstüne koyan” birileri tarafından dinleniyor, izleniyor, kaydediliyor...

Ve acı olan, dünyadaki en gelişmiş, en pahalı teknolojilere sahip olan istihbarat birimlerimiz, bu adamları bir türlü belirleyip, yakalarına yapışamıyor!



***


Peki, biz bu “beceriksizliğin” hesabını kimden soracağız?

Laf olsun diye sormuyorum... Ve tekrar ediyorum:

Devletin en tepesindeki yöneticileri, bu kadar açık bir şekilde ve pervasızca dinleyip, kaydeden ve sonra da yayınlayan adamları bulmak kimin görevi?

Eğer bu benim görevimse...

Başarılı olamadığım için, istifamın kabulünü arz ve talep ediyorum!



*****


AVUKATLAR!

Bazı adliyelerin icra dairelerindeki rüşvet iddialarına bir dokundum, binlerce avukattan ve mağdurdan “ah” mektupları yağıyor...

Bu mektuplar o kadar çok ve o kadar önemli ki...

Aralarından seçtiklerimi yayınlamam, gazetecilik görevi...

En kısa zamanda bunları sizinle paylaşacağım ve “adalet dağıtmakla görevli kurumlardaki adaletsizlikleri”, yaşayanların ağızlarından paylaşacağım.

Ne zaman mı?

Çok yakında!



*****


GÜNÜN SORUSU

AKP’li Fatih Belediyesi’nin düzenlediği konserde AKP’nin kadrolu süper starı Ajda Pekkan’ın şarkılarının söylenmesine izin verilmemiş... Sorum Ajda Pekkan’a:

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?



*****


Libya’daki isyancılara 300 milyon dolar, nereden gitti?

Türkiye, Libya’da Kaddafi yönetimini devirmek için savaşan isyancılara 100 milyon doları hibe, 100 milyon doları nakit, 100 milyon doları da proje desteği olmak üzere toplam 300 milyon dolar para yardımı yapmış...

Bu para uçaklarla bavullar içinde gönderilmiş...

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Türkiye olarak kendi yöntemlerimizi gerçekleştirdik. Bu yöntemleri kullanmaya devam ederiz” demiş...



***


Bildiğimiz kadarıyla, Türkiye Cumhuriyeti hâlâ bir hukuk devleti...

Hukuk devletleri, ancak “devlet yönetimleri”yle, uluslararası hukukun öngördüğü koşullarda bu tür ilişkilere girebilir...

Oysa paranın gönderildiği taraf, henüz bir “devlet yönetimi” değil...

Hükümeti yok, Başbakan’ı yok, devlet başkanı yok, bakanları yok, hatta bürokratları bile yok...

Çok merak ediyorum; isyancılara “nakit” olarak gönderilen paralar, hangi kurumumuzun kasasından çıktı?

Ve bir “hukuk devleti” olan Türkiye, bunu “hangi isim altında” bütçeleştirecek?



***


Eğer bu ülke, birilerinin babalarının çiftliği haline gelmediyse... Dışişleri Bakanı, yukarıdaki soruların yanıtını vermek zorunda!

Mustafa Mutlu/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget