Sevgili okurlar; uzun bir tatilin keyfini çıkarıyorsunuz ya da sevdiklerinizle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz. Belki bir sahil kasabasında güneşleniyorsunuz ya da denizdesiniz, belki bir yaylanın püfür püfür esen rüzgârına teslim etmişsinizdir bedeninizi. Ne durumda olursanız olun yine de ülke gerçeklerinden uzak kalamazsınız, çünkü bu ülke hepimizin, anlık güzellikler geçicidir, bunları kalıcı hale getirmek için yaşadığımız sorunları bilmek ve bunları çözmekle yükümlüyüz. Bu vatanı henüz doğmamış çocuklarımızın daha iyi yaşaması için korumak zorundayız.
Biraz hayal edin
Şimdi düşünün; hanginiz telefonunuzun dinlenmediğinden emin? Ya da bulunduğunuz yerin birileri tarafından izlenip izlenmediğini biliyor musunuz? Günün birinde “teknik takibe” takılıp takılmayacağınızı hiç aklınıza getirdiniz mi? Kapı komşunuzun kaçakçı olduğundan habersiz, her sabah verdiğiniz selamın günün birinde sizi de sanık durumuna düşüreceği düşüncesi aklınızı kemirmiyor mu? Ve en önemlisi, belki aklınızda bile kalmamış telefon konuşmalarının medyada yayınlandığını hayal edin; o an içinizde esecek fırtına ve öfkeyi hiç merak ettiniz mi? Sakince düşünün bunları şimdi..
En eski istihbarat yöntemi
İnsanları gizlice izlemek, dinlemek, kayıt altına almak istihbarat örgütlerinin en eskiden beri uyguladıkları bir yöntemdir. Teknoloji ilerledikçe izleme-dinleme taktikleri de değişti elbette. Öncelikle çok kolaylaştı. Cep telefonları, kredi kartları, internet, otomobillerdeki GPS’ler sayesinde kimin nerede olduğu, ne yaptığı, ne için para harcadığı bile küçücük bir odadaki ekrandan izlenebiliyor. Ancak demokratik bir hukuk devletinde “ülke çıkarı için” bile olsa bu tür izlemeler belli kurallara bağlıdır. Öncelikle kimse izinsiz dinleme-izleme yapamaz. Yapmaya kalkanlar anında ağır cezalar yer.
Gündem yaratıyor
İzleme dinleme skandallarının hukuki boyutunu yıllardır tartışıyoruz, tekrar uzun uzun anlatmak istemiyorum. Ancak görünen o ki Türkiye bu alanda çok ileri bir noktaya geldi ve durum artık tüm vatandaşlar kadar devletin güvenliğini de tehdit ediyor. Türkiye’yi adeta esir alan bir (ya da birkaç) “dinleme çetesi” fütursuzca saldırarak sürekli “gündem yaratıyor” ülkeyi bu gündemler içinde tutarak asıl sorunların gözden kaçırılmasına ön ayak oluyor. Bir suçu önlemek zorunda olan ilgililer ise yaratılan gündemi ellerini ovuşturarak hiçbir şey yapmadan sadece seyrediyorlar.
Genelkurmay’ın dinlenmesi
En son eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in ses kaydı, yine “aynı çete” tarafından medyaya verildi. Burada hepimizi şaşırtan Genelkurmay Başkanı’nın bile dinlenir hale gelmesi. Sanıyoruz ki herkes dinlenebilir ama Genelkurmay dinlenemez. Çünkü Genelkurmay’da çok sıkı güvenlik vardır. Oysa teknoloji artık hiçbir güvenlik önlemi tanımıyor. Benim telefonumun dinlenmesiyle Genelkurmay Başkanı’nın dinlenmesi arasında fark yok. Sadece Genelkurmay’ı dinlemek için biraz daha fazla çaba harcamaları gerek. Bir ülkeyi dönüştürmek için bu kadar eziyet de normal tabii.
“İçeriğe bak”mış
“Dinleme çetelerinin” marifetlerinin üzerine balıklama atlayanlar “Bu nasıl hukuk devleti?” sorularına karşı “Sen içeriğe bak, neden dinlemenin yasa dışı olduğunu söylüyorsun da ortaya çıkan kepazeliği görmüyorsun” diye saldırıya geçiyor hemen. Şundan; örneğin Koşaner’in ses kaydında “kepazelik” olarak tanımlanan neredeyse her şeyi yıllardır yazıyoruz, mücadelesini veriyoruz. Üstelik bugünkü tatlı su demokratlarının korkudan kafalarını kuma gömdükleri dönemlerde de yapıyorduk bunları. Arkamıza iktidarı alarak değil; tam tersine, kendimizi ateşe atmaktan çekinmiyorduk.
Bu çok örgütlü bir iş
Başta iktidar olmak üzere, MİT, Emniyet, savcılar özellikle son birkaç yılda ayyuka çıkan dinleme skandallarına karşı hep tepkisiz kaldı. Anlıyorum, ortaya saçılan her kayıt iktidarın ve yandaşlarının işine geliyor. Bugüne kadar yasa dışı dinleme yapan ya da yasal yollarla yapılmış dinlemeleri medyaya veren bir kişi bile hakkında işlem yapılmamış olması bu hukuksuzluğun bizzat iktidar tarafından desteklendiği kuşkusunu doğurmuyor değil. Ama ne olursa olsun, bu işin arkasında çok örgütlü bir güç olduğu kesin. Belki de iktidarın bile baş etmekte zorlanacağı bir güç.
Günü bekleniyor
Işık Koşaner’in söz konusu kayıtlarının 13 ay önce tutulduğu anlaşıldı. Demek ki bu büyük örgüt-çete tam bir yıldır Koşaner’in kayıtlarını elinde tutuyor ve “günü geldiğinde” servis etmek için bekliyor. Nedenini henüz tam bilmiyoruz ama demek ki “o gün” meğer “bugün”müş. İstediğimiz kadar tahmin ve spekülasyon yapabiliriz bu konuda, buna karşı asıl gerçeğin ve amacın ne olduğunu anlayamayız. Çünkü Türkiye artık bu “çetenin” kontrolünde. Neyi ne zaman yapacaklarını ve sonuçlarının ne olacağını biliyorlar. Türkiye bir bilinmeze doğru koşar adım gidiyor.
Kara propaganda
Işık Koşaner’e takılıp kalmayalım. Türkiye’de yüzlerce, binlerce kişi yasal ya da yasa dışı dinlemeler sonucu hapiste yatıyor şu anda. Bu dinlemelerde ortaya çıkarılan bir suç yok. Sadece dinleyip inceleyenlerin “subjektif yorumları” var. Mahkemeler de kayıtların yanına düşürülen “şu anlama geliyor” türü yorumları kanıt sayarak insanları hapislere atıyor. Ama burada asıl yapılan kara propagandadır. Suçla hiç ilgisi olmayan söz ve beyanlar medyaya saçılmaktadır ki, bu da iktidarın hoşlanmadığı insanların toplum önünde küçük düşürülmesi, karalanması, lekelenmesidir.
İktidara düşen
Bugün itibarıyla, azgın bir yandaş medya, hiçbir kural ve hukuk tanımadan, ahlâk, vicdan, namus, dürüstlük kavramlarını hiçe sayarak dinleme çetelerinin emrinde olabilir. Ancak kendine yarasa bile iktidarın bu rezalete karşı hiçbir şey yapmaması, günün birinde aynı silahla kendisinin de vurulmasına neden olabilecektir. Türkiye’yi yöneten çeteler çıkarları bozulduğunda aynı silahı bugünkü iktidara doğrultmaktan hiç çekinmeyeceklerdir. “Hukuk bir gün herkese lazım olur” sözünü bu iktidar da zihninden hiç çıkarmamalıdır. Çünkü olan sadece iktidara değil Türkiye’ye de olacaktır.
Ordunun yapılanması
Şimdi gelelim “içerik” konusuna. Hangi yoldan öğrenirsek öğrenelim, Koşaner’in sözleri Türkiye’nin acı bir gerçeğini de dile getiriyor. Koşaner’in sözlerinde bir suç yok. Ama müthiş bir özeleştiri var. Önemli olan, bu özeleştirilerde belirtilen konuların hangilerine el atılıp çözüm yolları arandığıdır. Silahlı Kuvvetler’in komünizm tehdidi ortadan kalktığından bu yana düzen ve disiplininin bozulduğu bir gerçek. NATO eski NATO olmayınca bizim ordumuzda da bir zaaf doğduğu görülüyor. Demek ki kapsamlı bir yapılanma gereği kendini zaten hissettiriyor.
Gazetecilere öfke
Pek çok okur Koşaner’in gazetecilerle ilgili “bunlar anasını bile satar” sözlerine ne tepki vereceğimi merak ettiklerini belirtiyorlar. Açıkçası o bölümü gülümseyerek okudum. “Anasını satar” lafı hoş olmasa da, sadece askerin değil, bizde ve dünyada pek çok kurumun gazetecilere bakış açısının böyle olduğunu biliyoruz. Yüzümüze söylenmez tabii ama özel konuşmalarda ipin ucu kaçabilir. Dürüstçe cevap verin şimdi; “Hanginiz özel bir sohbette patronunuzdan (genel başkanınızdan, komutanınızdan, amirinizden) söz ederken, onun karşısındaymışsınız gibi saygılı, özenli ve dikkatli oluyorsunuz?”
Hepinize iyi haftalar dilerim.
Can Ataklı/VATAN
Yorum Gönder