Bir ülkenin gerçek yargı sistemine sahip olup olmadığını yargı bağımsızlığı ve hakim teminatı olup olmadığına bakarak anlamak mümkündür.
Türkiye’de fiilen yargı bağımsızlığı ve hakim teminatı kalmamıştır.
Son örnekleri Ergenekon davası’nı sürdüren Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün başka bir yere atanması, yine Deniz Feneri Savcıları’nın soruşturmada tam önemli delillere ulaşacakken görevden alınmalarıdır.
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, savcıların görevden alınması ile ilgili olarak “Peki, Sayın Erdoğan bu olayda işin ucu acaba size mi dokunuyor? Vaktiyle Deniz Feneri Derneği üzerinden oluşturulan fonlarla bir ilişkiniz var mıydı, yok muydu?” diye sordu ve “Yürümekte olan bir davaya iktidarlar bu şekilde müdahale edemezler. Ederlerse kamu vicdanı ayağa kalkar. Şimdi sormak gerekir. Hani Türkiye bir hukuk devletiydi? Hani yargı bağımsızdı? Şayet bu ülkede Başbakan’ın ahbaplarına dokunulamıyorsa ne hukuk vardır, ne de yargı bağımsızlığı... Ben iddia ediyorum; bundan böyle hiçbir savcı Başbakan’a selam vermiş birine dava açamaz, hiçbir hakim ceza veremez.” dedi.
***
Şimdi Başbakan’a selam verene dava açılamaması bir tarafa, en küçük eleştiri yapanı bile “Başbakan’a hakaret” soruşturmasından geçirmeye başladılar. Hem de nasıl? Mesela, ulusal basında çıkan yazınız, sonraki gün, bir yerel gazetede alıntı olarak yayınlandı diyelim. O ilin savcısı size ve yazınızı yayınlayan gazetenin sahibine, yazıişleri müdürüne soruşturma açıyor, tutuklama istiyor! Halbuki bu konuda yetkili, gazetenin bulunduğu il veya ilçenin Cumhuriyet savcısıdır. Fakat yazı yerel basında çıktığı için o ilin savcısı “Ben yeni gördüm” diye dava açıyor, tutuklama istiyor.
Niçin peki?
Başbakan’ın hiçbir şikayeti yokken, zaten ortada bir hakaret de bulunmuyorken, neden böyle yapılıyor?
Ülkede Tayyip Erdoğan’ı koruma kanunu mu var ki eleştirilmeyecek!
Benim için hava hoş! Bir daha Tayyip Erdoğan’ın adından bile bahsetmem!
Fakat ben böyle susarsam, bir süre sonra, basında Tayyip Erdoğan’ın hatalarını yazabilecek, tek bir kişi bile kalmaz.
Tayyip Erdoğan, halkın denetiminden tamamen yoksun kalır! Kendisi bilir!
***
Kılıçdaroğlu, “İstediğiniz kadar dinleyin, dinletin. İstediğiniz kadar ortalığa korku salın. Demokrasinin, hukukun, insan haklarının, özgürlüğün tadını almış bir toplumu korkunun esiri yapamazsınız” diyor.
Bugün Tayyip Erdoğan’ı eleştirmek cesaret değil, aptallık sayılmaya başlandı. Çünkü Tayyip Erdoğan’a dokunan da yanıyor. Özellikle Deniz Feneri’ne dokunanın başı belâdan kurtulmuyor. Deniz Feneri’nde gerçekten Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi sarsacak bir durum yoksa, savcılar neden görevden alındı?
***
Yıllar önce çalıştığımız gazete ile birlikte okurlara, “Hz. Ali’nin devlet adamlarına öğütleri” başlıklı bir kitapçık vermiştik. Hz. Ali, Mısır’a vali olarak gönderdiği Malik Ejder’e öğütlerde bulunurken şöyle demişti:
- Memurlarını seçerken devlet suçlarından sorumlu olanları seçme; devlete millete vefalı, karakteri sağlam olanları seç.
- Şahsi menfaat beklemeden devletin, milletin menfaatlerini konuşabilecek, doğru, dürüst, nazik ve cesareti olanları seç.
- Halka karşı daima içinde sevgi ve nezaket besle. Onlara bir canavar gibi davranma ve onları azarlama.
- Halktan birileri yanına korkarak gelmesin, seninle konuşurken dili sürçmesin.
- Şahsi yakınlık ve tesir altında kalarak hiç kimseye vazife verme.
- Alkışa ve yersiz övgüye müsamaha etmek insanı büyüklenmeye sevk eder ve kibre yaklaştırır.
- Sakın insanların iyisiyle kötüsü senin yanında bir olmasın.
Memurlarınızdan vazgeçtik de Tayyip Bey, basında, şahsi menfaat beklemeden devletin, milletin menfaatlerini konuşabilecek, doğru, dürüst, nazik ve cesareti olan insan kalmazsa, bu sizin de sonunuz demektir, haberiniz var mı?
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
Yorum Gönder