Uğur Mumcu’yu Kim Öldürdü -1-Adnan Gerger

BaşlarkenÖncelikle söylemek isterim ki, İmge Kitabevi’nce yayınlanan “Uğur Mumcu’yu Kim Öldürdü?” kitabımda yeni iddialar gündeme taşınmıyor, bir yargıya da varılmıyor. Umut Operasyonu sürecini belgelerin ışığında gözler önüne seriyor sadece…
Evet, Umut Operasyonu çerçevesinde birçok insan yakalandı. Kimisi masum olduğunu söyledi, kimisi de poliste, savcılıkta ikrarda bulundu, pişmanlık yasasından faydalanmak istedi; mahkeme safhasındaysa Emniyet’te işkence altında ifadelerini verdiklerini, suçsuz olduklarını ve olaylarla hiçbir bağlantılarının olmadığını söylediler. Birçoğu, “zanlı” diye tutuklandı, yargılandı. 18 yıldan bu yana da adli süreç devam ediyor. Bu sürecin başlangıcında ve hemen sonrasında neler yaşandığı kamuoyunca pek bilinmedi. Birçok soru yanıtsız kaldı. Birçok soruya da herkes kendi penceresinden yanıt verdi. Birçok insan elinde belge olmadan birtakım iddialar ortaya attı. İşte bu kitap, bu anlamda sıradan bir kitap değil… Bu kitap, bir ilk kitap… Bu kitabı okurken “Umut Operasyonu ve Davası” sürecinde yaşananları ilk kez bir arada okuyacak ve Uğur Mumcu suikastını, her yönüyle kamuoyunda nasıl gündeme geldiğini göreceksiniz.
Bu yazı dizisinde de “Uğur Mumcu’yu Kim Öldürdü?” kitabımın özeti yer alacak. İlgiyle okuyacağınızı umut ediyorum.
Adnan Gerger
Uğur Mumcu Uzun Takip (Bir Operasyonun Perde Arkası)

O yıllar terörün, faili meçhul cinayetlerin yılıydı. 1988’den 1999 yılına kadar işlenen cinayetlerden bazıları çok farklı özellik taşıyordu. Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yaşam biçimini değiştirmeyi hedefleyen bu cinayetler, başta Uğur Mumcu olmak üzere Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı suikastlarıydı. Aynı zincirin halkası olarak yabancı uyruklu kişilere yönelik bombalı ya da silahlı eylemler de yapıldı. Devlet ve hükümetin üst düzey yetkilileri bu suikastları “devletin namus borcu” olarak nitelemesine karşın yine de failler yakalanamıyordu… “Umut Operasyonu”, 17 Ocak 2000’deki Hizbullah operasyonundan sonra başlatılmıştı. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, Türkiye’de işlenen faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasına yönelik olarak 5 Mayıs’ta düğmeye bastı ve 6 Mayıs 2000 tarihinde tüm istihbarat şube müdürlüklerini kapsayan “Umut” kod adıyla Planlı İstihbarat Operasyonu başlattı. Bu operasyonun gerçekten Türkiye’de sayılı operasyonlardan biri olacağını o an kimse tahmin edemiyordu. Kilit isimlerden “Dede” kod isimli Yusuf Karakuş, gazeteci – yazar Uğur Mumcu’nun eylemine katıldığını samimi bir şekilde itiraf edince İstanbul’da yakalanan zanlıların tamamı 7 Mayıs 2000’de Ankara’ya getirilerek sorgulamalarına başlandı. Yusuf Karakuş’un Ankara’ya getirilmesiyle operasyon daha da bir ivme kazandı.
Bir söz yetti
Aslında, örgütün varlığını çözen kilit bir sözdü. Sanıklardan Avukat Hasan Kılıç’ın bir sözü… Mahkeme sürecinde ifadeleri ve polise ettiği yardım nedeniyle cezası indirilen Hasan Kılıç ifadesinde, “Tekin kod isimli Ferhan ve ona bağlı çalışan isimlerini bilmediğim üç-dört kişiyi alın, faili meçhulleri çözersiniz” demişti.
İşte polise bir bu tek söz yetmişti. Hasan Kılıç, 13 Mayıs, 18 Mayıs tarihlerinde polise iki kere ve 19 Mayıs 2000’de de savcıya uzun uzadıya ifade verdi. Kılıç, İran bağlantılı olarak Tevhid-Selam Grubu içerisinden ayrılarak “Kudüs Ordusu” ismiyle yeni bir yapılanmaya gidildiğini söyleyecekti. Kudüs Ordusu, böylelikle ilk kez polis kayıtlarına girecekti. Kılıç, daha sonra kendisinin dar çerçeveli ve eylem ağırlıklı bir grubun içinde yer aldığını, ancak büyük eylemlerde aktif rol alan Tekin ve Selçuk isimli iki kişi bulunduğunu da anlatacaktı. 14 Mayıs 2000’de ise Tekin kod isimli zanlı Ferhan Özmen, İstanbul’da yakalanarak sorgulanmak üzere Ankara’ya gönderilecekti.

İran’da eğitildiler
Umut Operasyonu sırasında sanıklar ifadelerinde İran’da gizli servis Savama tarafından eğitildiklerini ve İran rejimini getirmek için mücadele ettiklerini tüm ayrıntılarıyla anlatıyordu. Polis de işte bu ifadelerden sonra soruşturmayı genişletmişti, “Ferhan” adlı kişiye ulaşmaya çalışırken sanıkların İran’la bağlantılarını kanıtlayan veriler de elde ediyordu. İşte bu bağlantıların detayları, o dönemde resmi bilgi notunda aynen şöyle geçiyordu:
“- Ankara Aydınlıkevler semtinde ikamet eden Ferhan … isimli şahısla ilgili yapılan araştırmalarda, 0 532 31405… ve 0 312 31781… No’lu telefonun sahibi Ferhan Özmen’e ulaşılmıştır. Telefonlarla ilgili yapılan teknik çalışmalarda Cihan (K), Oğuz Demir’e ait 0 535 73344… ile 009891123081… No’lu İran Askeri İstihbaratı Kudüs Ordusu merkezine ait İran telefonlarına ulaşılmıştır.
- Cihan (K), Oğuz Demir’in kullandığı 0 535 73344… No’lu telefonu 14 Mayıs 2000 tarihinde arayan Necdet Yüksel, Ankara Sincan PTT binası önünde buluşmak istemiştir. Buluşma yerinde Cihan (K), Oğuz Demir’in kullandığı hareket halindeki 34 YM 4140 plaka sayılı araca binmeye çalışan Necdet Yüksel yakalanmıştır. Bahse konu aracı süren Cihan (K), Oğuz Demir ise görevli polis memurlarının hafif şekilde yaralanmasına sebebiyet vererek olay yerinden kaçmıştır. Yakalanan Necdet Yüksel’in sırt çantasında malzemelerin atıldığı yerleri gösteren üç kroki çıkmıştır. Kroki adreslerindeki yer göstermelerinde değişik marka ve çaplarda 38 tabanca, 22 uzun namlulu tüfek, 8 lav silahı, bir çuval mermi, 42 el bombası, yüz şarjör, 51 susturucu, 160,5 kalıp yeşil C4 plastik patlayıcı, 27 kilogram beyaz C4 plastik patlayıcı, 48 TNT kalıbı, bol miktarda bomba yapımında kullanılan elektronik cihaz, malzeme ve dokümanlar ele geçirilmiştir.

Tekin Kod isimli Ferhan Özmen isimli şahsın 0 532 314 05 … numaralı GSM telefonunu kullandığı ve İstanbul ilinden çıkış yaptığı tespit edilmiştir. Tekin kod isimli Ferhan Özmen’in kullandığı GSM telefonu ve İran Askeri İstihbaratı Kudüs Ordusu Merkezi’ndeki 009891123081… No’lu telefonu ankesörden ararken yakalanmıştır. Tekin (K) Ferhan Özmen 14 Mayıs 2000 tarihinde yakalanarak Ankara iline getirilmiştir.
- Ferhan Özmen’in sorgusunda patlayıcı ve silahları Hatay ve Van ilinden Behrem Azad isimli şahıstan kaçakçılar kanalıyla temin ettiğini belirtmesi üzerine yapılan teknik çalışmalarda, Ferhan Özmen 0 532 31405… Behrem Azad’ın Türkiye’de kullandığı 0 535 77537… İran Askeri İstihbarat Kudüs Ordusu Merkezi 009891123081… ve Behrem Azad’ın Lübnan’da kullandığı 00961037406 … telefonlarıyla birbirileriyle irtibatları teknik takiple belirlenmiştir.
- 27 Kasım 2000 tarihinde Behrem Azad’ın Lübnan gsm’ini arayan Murat Nazlı’nın ‘Van’a bir daha gelme ve üzerindeki telefonları iptal et’ dediği tespit edilmiştir.
- Söz konusu grup içerisinde faaliyet gösteren ve bazı eylemlere katılan Rüştü Aytufan, sahte kimlik ve pasaportla yurtdışına çıkma hazırlığındayken Sakarya ilinde yapılan bir polis uygulamasında 21 Eylül 2000 tarihinde yakalanmıştır. Firari olarak aranan Cihan (K) Oğuz Demir’le ilgili çalışmalar halen sürdürülmektedir.”
Sohbette her şeyi anlattı
Ve polis, operasyonla ilgili ilk somut ucu, 13 Mayıs günü İstanbul yolu üzerindeki ankesörlü telefonla yapılan görüşmeden elde ediyordu. Takip edilen şüpheli kişi, karşısındaki kişiye, Lale’leri sevmesini söylüyordu. Ertesi sabah öğleye doğru o ses yine yakalanmıştı. Bu kez yer Cebeci’ydi. Yine şifreli konuşuluyordu. “Ağrı kesici aldım. Biraz rahatladım. Ama şimdi de sırtım… Sırtım çok ağrıyor. Bana yardım et” diyerek takip edildiğini hissettiğini söylüyordu. Ama kesin adres konuşulmuyordu. Aradan saatler geçiyor, telefon yerleri değişiyordu. Sonunda Sincan’da hastane karşısında ankesörlü telefonda aynı ses duyuldu. Polis de “Lale” sözcüğünden o gün festival düzenleneceği için yer olarak Sincanı tahmin etmiş, orada da yoğun önlem almıştı. Son telefon konuşmasının üzerinden henüz birkaç dakika geçmemişti ki, Sincan PTT’sinin önüne 34 YM 4140 plakalı Broadway marka oto hızla yaklaştı. PTT’nin önünde duran ve sırtında bir çanta olan adam aniden fırladı ve hareket halinde olan arabaya binmek istedi. İstihbaratçı polisler de fırladı. Polislerden biri arabaya binmek isteyen adamın beline sarıldı, ama ne olduğunu anlayamadan kendisini bir metre uzakta yerde buldu. Polislerin bazıları sıkıca sarılarak adamın arabaya binmesini engellerken diğer sivil polisler de arabanın önüne atlayıp arabayı durdurmaya çalıştılar. Ancak araba hiç durmadı, üç sivil polisi yaralayarak tren hattının karşısına son anda geçti. Tam o sırada bir tren hızla geldi. Belki on saniye daha geç kalsaydı, tren arabayı önüne katacaktı, ancak tren arabanın gözden kaybolmasına neden oldu. Sivil polislerce dengesi bozularak arabaya binmeden yere düşen adam da üzerine yüklenen üç polisi de bertaraf etmiş, aracın takibini engellemişti. Yakalanan kişinin, sonradan siyah kuşak sahibi karateci olduğu anlaşılacaktı. Yakalanan kişi, eylemleri bizzat gerçekleştirmek suçlarından yargılanan Necdet Yüksel, kaçan kişiyse şu ana kadar yakalanamayan “Cihan” kod isimli Oğuz Demir’di. Oğuz Demir’in izine yaklaşık 3 yıl önce ulaşıldı. Önce İran’a kaçan Demir, Hollanda’daydı. Bir Türk kamyoncunun telefon kaydıyla yeri tespit edilecek, sonra yine sırra kadem basacaktı.
Necdet Yüksel, gözaltına alındığında uzun süre kendisine verilen hiçbir soruya yanıt vermedi, ta ki kendisiyle sohbet edilene kadar… Yanına gelen emniyet amiri, Yüksel’le yarım saat kadar sohbet etti ve sözlerini, “İnancı tam olan insanlar böyle yapmaz. Bunların inanca saygısı yok. Bir başka ülkenin gelip bizim ülkemizi idare etmesini kim ister?” diye bitirdi. Yüksel, kimliğini ilk kez orada açıkladı. Operasyonlarda yakalanan örgütün önemli isimlerinden birisi de Nusret-Yakup-Cemal kod isimlerini kullanan Rüştü Ay­tufan’dı. Mustafa Rahmi-Refika oğlu 1974 doğumlu Ali Altan Ünlüler adına düzenlenmiş sahte kimlikle Sapanca’da yakalanan Ay­tufan, 22 Eylül 2000’de Ankara’ya getirilerek sorguya alın­dı. Polisler, Aytufan’ın sakladığı silah ve mühimmatları Çankaya’da kanalizasyon logarında bulacaktı.


Adnan Gerger/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget