Cumhuriyet’in emektarlarından, Samsun Temsilcimiz Cemil Ciğerim ile yıllar öncesine, 12 Eylül 1980 darbesinin hemen öncesine, o ünlü Fatma operasyonuna gittik:
“1979’da Terzi Fikri (Fikri Sönmez) Dev-Yol’cuların desteğiyle Fatsa bağımsız belediye başkanı seçilmişti. Ordu’da herkes birbirini tanıdığı için sağ-sol olayları pek olmuyordu. Silah ise hiç kullanılmıyordu. Reşat Akkaya, Ankara Emniyet Müdürü iken Sıkıyönetim Komutanı tarafından görevden alınmasına karşın Süleyman Demirel tarafından Ordu’ya vali olarak atandı. Olaylar da, Reşat Akkaya ile birlikte hızla tırmandı.
Temmuz 1980’de Akkaya’nın emri üzerine bir grup maskeli ile birlikte Gürgentepe Belediyesi’nin kapıları kırıldı, Belediye Başkanı Ekrem Aydın’a saldırıldı. Arama bahanesiyle içerideki eşyalar talan edildi. Çamaş Belediye Başkanı Osman Uygun hastanelik edildi. Vali Akkaya, belediyeleri de kavganın içine çekmek istedi. Fatsa’da 11 Temmuz 1980’de, yine Reşat Akkaya’nın sorumluluğunda başlatılan ‘Nokta Operasyonu’ sırasında, haklarında tutuklama kararı bulunan militanlar maskeli muhbir olarak görevlendirildi.
‘Nokta Operasyonu’nu izlerken maskeli muhbirlere hedef gösterildiğini öğrendiğim Cumhuriyet muhabiri Işık Kansu’dan, foto muhabiri Saim Tokaçoğlu ile birlikte Fatsa’yı terk etmelerini istedim. Arkadaşlarımı Ankara’ya uğurladıktan sonra ben de Fatsa’dan Ordu’ya döndüm. Akkaya, yüzleri maskeli olarak operasyonlara katılanlar için ‘Maskeler operasyonun sırrıdır’ dedi. Bununla da kalmadı. Fatsa’daki operasyonlar sırasında neden maskeli kişilerin kullanıldığı yolundaki soruya da şu yanıtı verdi: ‘Biz bilgi almak için bazı kadınlardan da yararlanıyoruz. Onlara aşk yaptırıyoruz. Şimdi bunlara orospu diyebilir misiniz?’
12 Eylül askeri darbesi ile birlikte yaşadıklarımı, gördüğüm baskıları, gözaltına alınmamı, sorgulanmamı, hakkımda açılan davaları, yazılardan dolayı tutuklanmamı, TCK 159 ve 163. maddelerden 3. Ordu Erzincan Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi’ndeki yargılanmamı anlatmak için sayfalar yeterli değil. İşte 1976’da genç yaşta Cumhuriyet gazetesinde başlayan gazetecilik serüvenimden bir küçük kesit.”
Cemil Ciğerim diyor ki:
“Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Yaş otuz beş yolun yarısı eder’ şiirinde olduğu gibi ben de 35 yılını verdiğim Cumhuriyet’te yolun yarısındayım.”
Nice yıllara sevgili Cemil Ciğerim!
Kim Yapacak?
Prof. Dr. Gürhan Fişek’e göre, ilköğretim tamamlandıktan sonra 15 yaşında gidilen çıraklık eğitim merkezlerinin öğrenci sayısı yıllardır hep 250 binde takılıp kaldı. Demek ki değişen bir şey yok bu alanda:
“Küreselleşme yaşam koşullarını zorlaştırdı, yoksulluk işsizliği arttırdı. Aynı zamanda lise ve üniversitelerde öğrenci sayısı da arttı. Okul harçları, kitaplar, kurslar, test sınavları vb. harcamalarının miktarı çok yüksek. Ailelerin yanı sıra öğrencilerin de çalışmasından başka çare var mı? Demek ki, öğrenciler, kayıtsız olarak, okul dışı zamanlarda -belki de okula devamsızlık yaparak- çalışıyorlar. En acı olanı, kayıtlı çocuk ve gençlerin iş kazalarına uğrama oranlarının artış göstermesi… Bu, onların ne kadar zor koşullarda çalıştığını bize gösteriyor. Bir de kayıtsız olanların durumunu düşünmeli. Öğrencilerin artan oranda ve aynı zamanda kayıtsız olarak çalışma yaşamında yer alması onların okul başarılarını ve geleceklerini karartıyor.”
Ne yapılabilir? Gürhan Fişek’in gösterdiği çözüm, eğitimin yalnızca nicel değil, niteliksel yönden de güçlendirilmesi:
“Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ve bu süre içinde çocukların ve gençlerin ekonomik olarak desteklenmesinin yanı sıra, çalışmasına da kesinlikle izin verilmemelidir.
Öğrencilerin yaşama ve öğrenim koşullarının geliştirilmesinin yanı sıra, okulu bitirdikten sonra eğitimlerine uygun işlere yerleştirilmeleri sağlanmalı. Yani sosyal politika-eğitim-yeteneklerine göre iş üçgeninin işlemesi gerekiyor. Ailelerinin yaşama koşullarının geliştirilmediği bir ortamda, tek başına çocukları ve gençleri kurtarabilmemize olanak yok. Onun için herkese sağlık, herkese eğitim ve herkese insanca yaşayabileceği gelir sağlamamız gerekiyor.
Bence hedef tam istihdam olmalı. O zaman ne kayıtsız çalışma kalır, ne de işçilerin kötü çalışma koşullarına boyun eğmesi. Bunun için de yeni iş alanları açılmalı ve gençlere eğitimle kazandıkları niteliklere uygun işler yaratılması gerekiyor. Bunu yapabilecek olan da kamu girişimciliğidir. O halde 30 yıldır bize dayatılan özelleştirme-taşeronlaştırmanın yerine yeniden kamu girişimciliğini koymalıyız.”
Asıl soru takılı kalıyor aklımızda:
Yeniden kamu girişimciliğini kim gerçekleştirecek?
Bayram
30 Ağustos, ulusal halk ordusunun, Anadolu’nun göğsüne saplanmış sömürgecilik hançerini çıkardığı gündü ve bağımsızlığı simgelerdi.
Bugün nasıl kutlanabilir ki, 30 Ağustos?
Her kurumda bağımsızlık tasfiye edilmişken…
Işık Kansu/Cumhuriyet
Yorum Gönder