Ben kim miyim? Ben Milli İradeyim!! - Rifat Serdaroğlu

Oturun oturduğunuz yerde, adamın kafasını bozmayın ulan. İkide bir demokrasiymiş, insan haklarıymış, hukuk devletiymiş,  yettiniz be.
Size kırk defa söyledik, hala anlamadınız mı? Artık devir değişti. Kafanıza dank etsin yahu…
Bundan böyle ben ne dersem o olur?
Ben kim miyim? Ben Milli İradeyim yahu, bu milletin her iki kişisinden biri bana oy verdi!.. Bana oy verirken benim ne olduğumu bilmiyorlar mıydı?
Bal gibi biliyorlardı… Eee o zaman ne bu tafra, tatava?
Yok, Deniz Feneri Davasının Savcılarını değiştirmişim  yok, davanın sümen altı edilmesini emretmişim yok Almanya Büyükelçisini sıkıştırmışım, Futbol Federasyonunu ben seçmişim  falan, filan…
Bir kere ben milli iradeyim, böyle işlerle ben uğraşmam. Söylerim adamlarıma onlar  hallederler.
Bakın, Bursaspor yöneticilerinden, benim adamımın kardeşini tutukladılar. Bu terbiyesizlik nasıl olur yahu!..  Bu hareket,  milli iradenin tutuklanması ve siyasi iradenin üstünde vesayet anlamına gelir!… Hemen adamım Sado’ya söyledim,
o da Bursa’ya adamı olan bir Yargıtaycı üye gönderdi.
Yargıtaycı da, hakimlere ülkenin patronunun kim olduğunu hatırlattı, hop adamlar tahliye oldu…
Bu işler böyle birader, yersen. Ne demiştim unuttunuz mu?
Bitaraf olan bertaraf olur, demedik mi?  Daha açık nasıl anlatayım ki !…
Gelelim şu top olayına;
Gazi Mustafa Kemal dahil, gelmiş geçmiş devlet adamları içinde futboldan benim kadar iyi anlayan, futbol oynamış biri var mı? Elinizi cüzdanınıza pardon vicdanınıza koyun öyle söyleyin. Tamam mı?
O zaman federasyon başkanını da ben seçerim, kim düşecek kim kalkacak ben karar veririm…
Şu Aziz’e bakar mısınız, adam daha “R”  harfini doğru düzgün söyleyemiyor, bana rağmen ihaleye girecekmiş de, Fenerbahçe’nin imparatoruymuş da, herkese posta atıyormuş da…
Gördük işte, bir fiske yedi Savcıdan, kendini delikte buldu…
Manisa’dan Bursa’ya salladığım  ağlayan kaşar abim ne diyordu; “Bir mahallede iki muhtar olmaz.”
Kim kafasını az bir şey kaldırır, “Milli İrade” tepesine biner. Öyle, “Bağımsız”, “Özgür”, “Özerk” federasyon istemem ben kardeşim. Ben alemin kralı olacağım, ama  Kasımpaşa’nın ligden düşmesi engellenmeyecek. Var mı böyle bir şey yahu? Ben Kasımpaşa’da kahvedeki cankuşlarımın yüzüne nasıl bakarım? Beni makaraya almazlar mı?…
Ne yaptım ben; Hocaefendinin adamını Başkan yaptım, yanına da Hanımın akrabası var ya ismini unuttum, hani o parlak çocuk, Belediyenin başına da ben koymuştum, esas patron odur. Hem Hocaefendiyi de memnun etmiş olduk, hem de benden habersiz orada artık sinek uçamaz!…
Deniz Feneri olayına gelince;
Herkes şunu çok iyi anlamalı. Ben kendi adamlarıma sonuna kadar sahip çıkarım. Efendim adam yanlışlık yapmış, şeytana uymuş. Kim uymuyor ki?, Kim yanlış yapmıyor ki?

Size iki örnek vereyim, bana hak verecesiniz;
Adam, benim taa Belediye Başkanlığımdan beri çantalarımı taşıyan, yanımdan ayrılmayan, Kanal 7 de davamız için çalışan, RTÜK’ü tamamen bizim hakimiyetimize veren bir kişi. Kuruluşunda benim de payım bulunan bir dernekte üç-beş yol buldu diye terk mi edeyim, yalnız mı bırakayım, hapislerde çürümesine göz mü yumayım? Sonra ya bildiklerini anlatmaya başlarsa ne olacak?
Diğerine  gelince, kendisini gençlik yıllarımdan beri tanırım. Ne günlerimiz geçti, anlatsam film olur.
Sonra adamcağız, benim oğlanın bacanağının babası. Al sen benim yakınımı, at içeri.
Ne oluyor kardeşim, kimsin sen, kendini ne zannediyorsun sen? Senin ne haddine Milli İradeye karşı savaş açmak. Sen bunu yaparsan, anında yerinden uçarsın…
Üstelik ben daha İl başkanıyken, Almanya’da şehir  şehir, cami cami  dolaşıp dernek için para toplanmasına yardım ediyordum. Elbette ki toplanan bu paralarda benim de tasarruf hakkım var. Hem kime ne yahu, veren razı, alan razı. Savcıya ne bu işlerden, Alman meslektaşlarına özendi bizimkiler. Sanki burası doçland, ya sabır…
İşte böyle, bundan böyle herkes, hepiniz milli iradeye saygılı olacaksınız. Olmayan Silivri’ye baksın. Orada 20 bin kişilik yeni bir cezaevi yaptırıyorum, tamam mı, tamam mı dedim ulan!…
Bu konuşmalar maalesef, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesinde, kendini  “milli irade” sanan bir zavallı ile, onu tedavi etmekle görevli doktoru arasında geçmiştir. Günümüz olayları ile bir ilgisi yoktur.
Bu konuşmaların geçtiği ülkede tüm bunlar olurken, vatan evlatları onar, onar şehit düşmeye devam ediyorlardı, Ülke içinden kaçırılan askerlerden bir aydır haber alınamıyordu.
Son 10 günde %18-20 devalüasyon olmuş, insanlar daha da fakirleşmiş, Kazdağı denen dünya harikasında yabancılara 16 ruhsat daha verilmiş, azınlık cemaat vakıflarının malları konu TBMM den kaçırılarak, Kanun Hükmünde Kararname ile halledilmişti. Toplumun büyük bir kısmı ise, boğazına kadar borç içinde tatil yörelerinde “eller havaya” yapıp “lay lay lom” eğleniyorlardı…
Doktorun koluna girip, içeri götürmeye çalıştığı “milli irade” ; “Bırak beni, bırak yahu, bak bıçak kemiğe dayandı, karışmam sonra” diye bağırıyordu…

Sağlık ve başarı dileklerimle

Rifat Serdaroğlu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget