Kaç gündür basında ve televizyonda eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşener’e ait olduğu söylenen ses kaydı dolaşıp duruyor.
Biz; bu kaydın yasadışı biçimde alınmasının yarattığı hukuk ihlaline; kişisel özgürlüklere yapılmış saldırıya değinmeyeceğiz. “Başbakan’ın ses kaydını yayımlayanlar terör örgütü üyesi yapılıp hapse konuluyor da savcılar bu işi niye görmezden geliyorlar?” diye de sormayacağız.
Olayın; ordu içinden orduya ihanet boyutunu dikkate sunmaya çalışacağız.
Işık Koşener Paşa; bu konuşmasında belli ki komuta kademesindeki arkadaşlarına yakınıyor.
Ve yakınmasındaki ana ekseni de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki hainler oluşturuyor.
Işık Paşa şöyle diyor: “Bizim içimizde maalesef helal süt emmemiş arkadaşlarımız da çıktı. Maalesef onu da bulamıyoruz. Belki birkaç kişi. Neticede maalesef çok malzeme vermişiz. Çok vermişiz malzeme.”
ORDUDAKİ HAİNLER
Biz 2007’den itibaren TSK’ya karşı başlatılan operasyonlarda; Genelkurmay’ın içinde gizli odakların eli olduğunu iddia ettik. TSK’yi çökertmek için çok dallı bir saldırı başlatıldığını; hatta Taraf Gazetesi’nin bu operasyonun gazetesi olması için yayına sokulduğunu yazdık, durduk.
Ve dediklerimiz bir bir çıktı. Öyle ki TSK’nın kalbine yerleşmiş olan o casuslar; oradan tam bir valiz dolusu CD’yi, askerdeki casusların gazetesi Taraf’ın muhabirine vererek yayımlattılar. Sonra aynı malzemeler özel yetkili savcılara sunuldu. Meşhur Balyoz soruşturması da öyle başlatıldı.
Işık Paşa bu konuda da yakınıyor ve 1. Ordu’nun içinde askeri casusların bulunduğunu dile getiriyor. Dediklerine baksanıza: “ Balyozída, bizi üzen taraf (...) 1íinci Orduída her şeyimizi çaldırmışız. (...) Esas rezalet bu. Nasıl bu olur yav, nasıl bu olur (...) bir ordu karargahından bu bilgiler nasıl çıkar ya?”
Görüldüğü üzere; eski genelkurmay başkanı, dış istihbarat kuruluşlarını değil de kendi ordusu içindeki bazı subayları suçluyor.
Dedim ya; haini bol milletin asker haini de bol oluyor.
Ver parayı; al malzemeyi...
Bu taraf; Türk milletinin en zayıf damarıdır.
KÖK TÜRKLER ÖRNEĞİ
Birleşerek imparatorluk kuran Türk milleti; ayrışarak kendi devletini yıkmıştır. Bunun en açık örneğini de Büyük Kök Türk İmparatorluğu (545-745 araları)oluşturur.
Çin’in etkisine kapılarak milletten ayrılanların durumunu Kül Tigin anıtı şöyle anlatıyor: ì...Kutsal Ötüken ormanının milleti, gittin. Doğuya giden/gittin. Batıya giden/gittin. Gittiğin yerde kazancın şu olmalı: Kanın su gibi aktı, kemiğin dağ gibi yığıldı. Beylik erkek evladın kul oldu; hanımlık kız çocuğun cariye oldu.”
Orhun (Göktürk) Yazıtları; Çiníin adam ayartma politikasından yakınmalarla doludur. Çin devlet yöneticilerinin yaptıkları gayet basittir. Önce bazı Türk beylerini satın almakta; ona muazzam imkânlar sunmakta ve o hain beyi bir propaganda malzemesi olarak kullanmaktadır. Hain Türk beyini ipeklere, altınlara boğan Çin yönetimi; öbür beylerin de onu taklit etmesini sağlamaktadır. Böylece hainler çoğalmakta; Türk milletinin birliği kolayca yıkılabilmektedir.
Bu iş için çok usta casuslar kullanmaktadır Çin. Ünlü Çin casusu Chang Sun- Sengíin Kök Türk Devleti içinde yürüttüğü yıkıcı çalışmaları koskoca imparatorluğu çökertmişti. Türk beylerine verilen Çinli prenseslerin tümü casusluk yapmaktaydı. (Bu konunun ayrıntılarını ve örneklerini merak edenlere “Yabancı Kaynaklara Göre TÜRK KİMLİĞİ” (Kripto Yayınları) isimli kitabımızı (s.335’ten itibaren) öneriyoruz. )
Açıkçası; Türk milletinin içindeki bir damar; bu casuslara hizmet etmeye açıktı... O damar bugün de atmaktadır. Avrupa Birliği’ne casusluk eden yazar, gazeteci, sanatçı takımının bulunduğu şu ortama bir baksanıza...
ANADOLU DERNEĞİ
Bir hainler örgütü de yakın zamandan:
Kurtuluş Savaşı’nın başlatıldığı dönemde; İstanbul’da Hürriyet ve İtilaf Partisi egemen durumdaydı. Bunlar; İttihat ve Terakki karşıtlığı hatta düşmanlığı temelinde örgütlenmişlerdi. Hürriyet ve İtilaf Partisi, İngiliz’i de Yunan’ı da düşman görmüyordu. Bunlar; Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Kurtuluş Savaşı’nı da bir İttihatçı hareketi sayıyordu. Bu mücadeleyi engellemek için de İtilafçılar, İngilizlerle ve hatta Yunanlılarla açıkça işbirliği yaptılar.
Bunların kurduğu Anadolu Derneği de işte bu ihanetin şekillendiği bir dernektir. Bunlar; Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Ankara hükümetine karşı işbirlikçi yeni bir hükümet kurmanın planlarını yaptılar. İngiliz belgelerinden öğreniliyor ki; bunlar İstanbul’daki Yüksek Yunan Komiserliği’ne yazılı bir öneride bulunuyorlar. 11 Aralık 1921 tarihli bu öneride Anadolu Derneği yönetimi özetle şunları teklif ediyor işgalci Yunanlılara:
- Yunan işgali altındaki bölgelerde; padişah adına geçiçi bir hükümet kurulacaktır. Burada bir Meclis seçilecektir. Başkent de Bursa olacaktır.
- Kemalistler ile mücadele edilecek; Kemalistler yenilecek; bütün ülke onlardan kurtarılacaktır. Bundan önce ise, Geçici Hükümet ,Yunanistan ile barış yapacak, sonrasında ise ittfak kuracaktır.
- Mustafa Kemal’e karşı savaşabilmek için, Yunan işgal orduları Başkomutanı, geçici hükümetin vergi toplamasına ve yeni vergiler koymasına izin verecektir.
- Kurulacak devletin oluşturacağı Gönüllü Anadolu Ordusu’nun eğitiminden ve silahlandırılmasından Yunan Başkomutanı sorumlu olacaktır. Gerektiğinde iyi Türkçe bilen bir miktar Yunan subayı; bu Anadolu Sefer Ordusu’na katılacaktır.
- Yukarıdaki hazırlıklar tamamlandıktan sonra Geçici Hükümet; Ankara hükümetine sempati besleyen şimdiki İstanbul hükümetinin (Tevfik Paşa Kabinesi) değiştirilmesini padişaha önerecektir.
- Anadolu Derneği’nin İstanbul ve öteki yerlerdeki üyelerinin Bursa’ya taşınmaları için Yunan Hükümeti; Anadolu Derneği’ne 100 bin lira borç verecektir.
HIYANETE DEVAM
Anadolu Derneği yöneticileri; yıkıcı çalışmalarına devam etmektedirler. İngiliz belgelerinden anlaşılıyor ki dernek yöneticileri Yüksek Yunan Komiseri’ne giderler ve padişah Vahideddin ile Yunanistan arasında Sevr’den daha ayrı bir barış yapılmasını önerirler. Bunların iddiasına göre; Yunanistan barış garantisi verir ise; Sultan Vahideddin, Ankara’ya karşı ılımlı davranan şimdiki hükümeti değiştirecek ve yerine anti Kemalist bir hükümeti getirecektir. Bu antikemalist hükümet de Yunanistan ile şu koşullarda bir antlaşma imzalayacaktır:
- Anadolu’da Padişah’ın korumasında bağımsız bir Anadolu Devleti kurulacaktır. Bağımsız Anadolu Devleti’nin başında bir Hıristiyan vali bulunacaktır, lakin bu vali Yunanlı olmayacaktır.
- Anadolu Devleti’nin sınırları , Sevr Antlaşması’nın 66. maddesinde saptanan sınırlardır.
Trakya sınırı ise Müttefik Devletlerce (İngiltere, Fransa vb) mart 1921’de önerilen Çatalca sınırı olacaktır.
Herhalde 1. Ordu içinde asker imiş gibi görev yapan o kişiler, işte bu Anadolu Derneği’ni kuran hainlerin torunlarıdır. Hürriyet ve İtilaf ile bugün orduya karşı mücadele edenlerin aynı damardan geldiğini de bilmeyen yoktur
Rıza Zelyut/GÜNEŞ
Yorum Gönder