Bir ülkenin bütünlüğünü ve güvenliğini sağlayan güçleri tele kulak ile dinleniyorlarsa o ülkenin güvenliği kalmamış demektir. Türk Silahlı Kuvvetlerini denetim altında tutmanın bir yoludur bu.
İnternete düşen eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in konuşmalarını fırsat bilerek “işte, biz orduda bunun için değişiklikler yapıyoruz” diye öğünmek yerine dürüstçe davranarak konunun üzerine ciddiyetle gitmek gerekir. Hani derler ya, kabahati özründen büyük diye, işte aynen öyle. Devlet bunu yapıyor.
Ülkede artık kimsenin gizi kalmadığı gibi bu askeri dinlemelerin düşmanın elinde olması ne kadar kötü günler geçirdiğimizin acı gerçeğidir. Yani askeri sır sayılabilecek hiçbir şeyimiz kalmamıştır artık.
Geçenlerde eski evraklarımı karıştırırken İsviçreli Profesör Finger’in Özelleştirme ve AB sizi yok edecek başlıklı yazısı dikkatimi çekti. 2007 yılında yaptığı bir röportajdı bu.
Profesör özelleştirmelerin Türkiye için yol açacağı tehlikelere değinerek “Stratejik önem taşıyan bazı kurumların özelleştirilmesi boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu Türk kimliğinin kaybedilmesine kadar varabilir.” Demiş.
Ne kadar doğru söylemiş adam. Gittikçe hem demokrasiden hem de kimliğimizden uzaklaştırılıyoruz.
Bakınız değerli okurlarım, yurdun iletişim alt yapısı gibi stratejik ve kritik bir sorumluluğa sahip önemi çok büyük olan telefonumuzun yabancı sermayeye satılması veya kiraya verilmesi iktidarın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden sadece bir tanesidir.
Bu adeta bir facia ve ihanettir.
Yıllık kârının yarı parası peşinatla, 3 yıllık kârı fiyatına 6 yıl taksite bölünerek satılması ayrı bir konudur ama devletçilik ilkesinin işleyişi ile doğrudan ilgilidir. Artık silahlı güçlerimizin dinlendiği bir ortamda güvenliğimizin olduğunu iddia edebilir miyiz?
Mesela Vodaphone‘u alan İngiliz şirketinin Yunanistan’da Amerika adına casusluk yaptığını Yunan basınında çıkan bilgilerden öğrenmiştik değil mi?
Bakınız, mahkeme kararı olmaksızın milyonlarca telefonun yıllardır izlendiği ortaya çıktı.
Vodafone’un Amerika’da faaliyet gösteren Verizone isimli şirketi, istihbarat örgütlerinin çatı kuruluşu olan Ulusal Güvenlik Ajansı (National Security Agency) ile işbirliği içindeymiş.
Eski Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner’in internette dolaşan konuşmaları da bu yolla elde edilmiştir. (Tabi içerdeki iş birlikçilerin katkılarıyla.) Konuşmalar çarpıtılarak Türk Ordusunu gözden düşürmek için her şey yapılmaktadır böylece.
Sessizliğini bozan eski Genelkurmay Başkanımız Koşaner bu günde aynı şeyleri söylerim bu bir öz eleştiridir diyor. Buraya kadar tamam hoş ta, demek ki birilerinin PKK ile yapılan mücadelenin planları hakkında en ufak noktalarına kadar haberleri oluyor, sonra da bunu PKK ya önlem almaları için bildiriyorlar. Geçtiğimiz yıllarda PKK bir açıklama yapmıştı hatırlarsanız. Türk uçakları boş binaları barakaları bombaladı diye.
İşte işin vahameti de budur.
Benim anlayamadığım noktayı sizlerle paylaşmak istedim. Peki, bu tele kulak meselesi yeni değilken TSK modern teknoloji çağında neden önlem almıyor? Almadı acaba?
Ordumuzun nefes alması bile izleniyorken o zaman buna mutlaka bir çözüm getirilmelidir.
Biz yine Türk dostu Profesör Dr. Fringer’in AB ye girmememiz için söylediği sözlere dönelim.
AB Türkiye’ye az bile olsa ışık yakıyorsa, Rusya’ya göz kırpıyorsa, ASYA ekonomisinin sessiz ve derinden büyümesinden çekindiği içindir. Rusya ile birlikte yeni bir güç olunmasından korkuyor ve bu nedenle oyalama taktiği uyguluyor.
Aslında AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var Türkiye’nin AB’ye değil. Çünkü Türkiye her şeyi ile kendi kendine yeten bir ülke.
Türkiye öncelikle devletin stratejik yönden önem taşıyan haberleşme, su, elektrik rafineri gibi kurumlarını özelleştirmemelidir. Özelleştirecekse bile bazı kriterleri göz önünde bulundurmalıdır. Mesela özelleştirme yapıldıktan sonra bir rekabet ortamı doğacak mı rekabet ortamı ne olacaktır?
Fringer, Fransa ve Almanya’nın elektrik ve su gibi kurumlarını önemli bulduğu için özelleştirmediğini söyleyerek Rusya’yı örnek olarak vermiş. Rusya’nın hiçbir kurumunu özelleştirmediğine değinerek bu kurumlarını uluslararasında elinde bir silah olarak tuttuğundan söz ediyor. Rusya’nın doğal gaz vanasını kapattığında Avrupa ile kriz yaşandığını anlatıyor. Rusya’nın kendi kuralını koyduğunu özelleştirme olunca gücünün elinden alınacağının bilincinde olduğunu anlatıyor.
İsviçre örneğinin en iyisi olduğunu anlatırken de şöyle diyor:
Türkiye bütün Avrupa ülkelerini bırakarak İsviçre örneğini almalıdır. Çünkü İsviçre AB ye girmedi 2 li anlaşmalar yaptı. Yapılan anlaşmaları da kendi lehine çevirdi.
Özelleştirmeler yapıldığında gelen paraların nerelere yatırıldığı çok önemlidir. Acaba bazı çevrelere mi, tarıma mı, sanayiye mi yatırılıyor. Özelleştirmelerden gelen paraların İMF ve dünya bankasına yatırıldığını bunun da halktan gizlendiğini söylüyor. Belli şehirlerde yapılan istatistiklerin asla doğruyu yansıtamayacağını ve ancak ulusal bir araştırma ile doğru rakamların ortaya çıkacağından söz ediyor.
Profesör Ringer öğüt vermiş ama bizde tam tersi yapıldı ve halen yapılmaktadır.
Özelleştirmelerden gelen paralar bizde buhar olup uçuyorlar sanki. Veyahut ta birileri zenginliğine zenginlik katıyor ama halk olarak bize bir şey yansımıyor ve ne yazık ki günden güne yoksullaşıyoruz.
Bir düşünelim elimizde bizim olan ne kaldı ki? Bankalarımız, önemli kurumlarımız hep yabancıların ellerinde.
Çok kâr getirdiğini bizzat Kadir Topbaş’ın ağzından işittiğimiz İDO bile satıldı. Şimdi köprüler, oto yollar satılacak. İETT yi de parça, parça satacaklarmış. Daha neyimiz kaldı satılacak?
Biz halen uyuyoruz ve en ufak bir tepki vermiyoruz.
Yargı iktidarın elinde, ordumuz gözleniyor, komutanlar teker, teker hapsediliyor ve ordunun içi boşaltılıyor. Tek adamla idare edilen bir ülke konumundayız ve de halen aklın yolu birdir diyerek birleşip güç olmuyoruz. Bu affedilecek gibi değildir.
Basına uygulanan darbelerle öğrenme, bilgilenme özgürlüğümüz elimizden alınıyor, topraklarımız, değerli kurumlarımız peşkeş çekiliyor, Türkiye bölünmenin eşiğine gelmiş ve biz pısırık bir halde oturuyoruz. Bunları bıkmadan, usanmadan buradan haykıracağım. Kimse kusura bakmasın.
AB diye BOP başkanlığı diye kandırılıyoruz. Türkiye gittikçe bataklığa gömülmektedir.
Bu vatan hepimizin değil midir? Neden öyleyse halen siyasette güç olmanın peşindeyiz?
AKP’ nin başta olduğu müddetçe hiçbir zaman seçimleri kazanamayacağımızı bildiğimiz halde çırpınıp duruyoruz ve gittikçe de batıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesine dönüşmüştür artık.
Bu ciddi bir vatan meselesidir. Öyleyse Parti gözetmeksizin birleşmeli büyük güç olmalı ve artık yeter diyebilmeliyiz. Bunun için de demokratik yollardan ne gerekiyorsa yapmalıyız..
İşçi Patisi bir kıvılcım yakmıştır top yekûn bu kıvılcımı ateşe döndürmeliyiz. Burada Atatürk’ün kurmuş olduğu Ana muhalefet Partisi CHP öncü olmalı halkın önüne geçmelidir.
Artık sözün bittiği yerdeyiz.
Sevgilerimle…
Tünay Süer
Yorum Gönder