Haber Amaçlı Terör Örgütü! - Mustafa Balbay

Özellikle siyaseti, yolsuzlukları, faili meçhulleri ve benzer olayları izleyen gazetecilerin, öteden beri zorunlu uğrak yerlerinden
biri adliyedir. Haklarında açılan davalar ve soruşturmalar nedeniyle sık sık savcılara ifade vermek zorunda kalırlar.
Bu, benim de Ankara’da sıklıkla yaşadığım bir durumdu. Ya savcılık kalemi arardı ya da gazete bürosuna yakın Çankaya Polis Karakolu’ndan bir polis uğrar tebliğ ederdi. Karşılıklı zaman uygun olursa bir çayımızı içer, söz arasında sorardı:
- Tebligatta belirtilen gün adliyeye kendiniz gelirsiniz değil mi?
“Elbette” derdim.
Savcı dosyayı çıkarır, yazımız ya da haberimiz nedeniyle açılan soruşturmayı özetler, ifademizi alırdı.
Kimi klişe bölümleri kendisi sekretere yazdırırdı. “Belgeleri toplumu bilgilendirme amaçlı kullandım”, “kimseye hakaret kastım yoktur”, “gazetecinin haber kaynağını açıklamama hakkı vardır” gibi...
Dava açılırsa gazetenin avukatı devreye girerdi, açılmazsa dosya kapanırdı.
***
AKP dönemiyle birlikte yukarıda aktardığım hukuki, olağan tablo değişti.
Son Aydınlık, Ulusal Kanal, İşçi Partisi operasyonu bir kez daha gösterdi ki, yargının gözünde, daha doğru anlatımla özel yetkili yargının gözünde gazetecilik-habercilik faaliyeti ile terör faaliyeti arasında herhangi bir fark yok.
Bu durumda ortaya şöyle bir örgütlenme yapısı da çıkmış oluyor:
Haber amaçlı terör örgütü!
İktidarın bombayla kitabı, kalemle kurşunu aynı “tehlikede” görmesinin bir uzantısı olarak, savcılar da artık aynı mantıkla hareket ediyor!
Normalde basın savcısının ilgi alanına giren bir konunun, Türk Ceza Yasası’nın (TCY) en ağır maddelerine dayalı işlem yapan özel yetkili savcıların alanı haline gelmesi yargı sistemimizi ortaçağ mantığına götürdü.
Elinde çekiç olan, her şeyi çivi olarak algılar.
Elinde özel yetki olan da her şeyi terör faaliyeti olarak algılıyor.
Cep telefonlarının kapsama alanı ne kadarsa bu mantığın kapsama alanı da o kadar geniş.
Özellikle gazetecilik faaliyetlerinden suç üretmek sadece bu mesleği yapanlara değil tüm topluma yönelik sonuçları olan bir yaptırım. Her şey bir yana toplumun bilgi edinme, haber alma hakkı özel yargının çizdiği sınırlara indirgeniyor.
O nedenle sadece gazetecilerin değil tüm toplumun son operasyona bu gözle bakması gerekiyor.
***
Aydınlık, Ulusal Kanal ve İşçi Partisi’ne yönelik son operasyonun gerekçesi iki yıl önce yayımlanan Başbakan’a ait ses kayıtları. İddiaya göre bu yasadışı dinlemeydi ve dinleyenden yayımlayana kadar herkes suçluydu.
Yasadışı dinlemelere medyanın ve yargının bakışında tam bir çifte standart var.
Eğer konuşmalar iktidarın aleyhine ise dinleyen ve yayımlayan suçlu.
Eğer konuşmalar, iktidarın aleyhine değilse, hatta iktidar medyasının hedef haline getirdiği kişi ve kurumlara ilişkinse konuşan “suçlu”; yayımlayan büyük bir gazetecilik başarısı gösterdi!
Bir iki değil, onlarca örneği olan bu durum hukuk zemininde nasıl anlatılabilir?
“Gazetecilik başarısı” gösterenlerden bazıları hakkında herhangi bir tutuklama ya da alacakaranlık gözaltısı olmaksızın dava açıldı. Bir yandan da onların ortadan kaldırılması için kulis faaliyeti yürütülüyor. Medyanın kendisinin ortaçağ mantığının parçası haline gelmesi hüzün verici.
Ancak... Ne olursa olsun, her şeye karşın karamsarlığa pay vermemek gerekiyor. Medyanın büyük bölümünü iktidarın basın kolları haline getirebilirsiniz, bir o kadarını sindirebilirsiniz ama tümünü susturamazsınız.
Gün gelir, kocaman bir balona bir topluiğne yeter.

Mustafa Balbay/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget