Sovyetler Birliği’nde 1991’deki 19 Ağustos darbe girişiminin 20. yıldönümünde, doğrusu bizde de, dünyada da beklediğimden daha az yazı yayımlandı.
Oysa 1991 Aralık ayında, iki kutuplu dünyanın da sonu olacak olan Sovyetler Birliği’nin çöküşünün başlangıcı bundan yirmi yıl önce bir ağustos günü (19 Ağustos) başlayan ve üç gün içinde bastırılan darbe girişimidir.
Yani dünyanın gidişini, hiç değilse bir süre, baştan aşağı değiştiren olay yirmi yıl önce bu ay içinde olup bitmiş, 1991 Ağustosu’nun 19’unda parlamentoyu kuşatan tanklarla başlayan, sonra da üç günde bastırılan darbe girişimi Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşünü de hızlandırmıştır.
Tabii ki, “darbe başarılsaydı ne olurdu” diye sormanın bir anlamı yok.
Zaten seksen yıldan fazla egemen olmuş olan bir sistemin kendisini koruyup, koruyamamasını bir darbenin başarısına bağlamak da mümkün değildir.
Marksist düşünür Eugene Varga sistemin karşı çıktığının yerine, ondan daha iyisini ikame edememiş olması yüzünden zaten tehlikede olduğunu, vasiyet niteliğindeki tarihi yazısında, bu olaydan yıllarca önce yazmıştı.
Evet, Sovyetler’de de onun uydusu ülkelerde de sistemin çöküşünün nedenlerinin, bir yöneticinin veya bir darbecinin başarısı ya da başarısızlığında veya dış güçlerin etkisinde değil, başat olarak kendi zayıflıklarında yattığını Marksist düşünürler de önceden söylemişlerdi.
***
Bununla birlikte, 19 Ağustos’un yıldönümünde; Rusya’da yapılan bir kamuoyu yoklamasında, deneklerin yalnızca yüzde 10’u darbenin demokrasinin bir zaferi olduğunu söylerken, yüzde 17’sinin de, “keşke başarılı olsaydı” dedikleri görülmüş.
Daha da ilginci, ankete katılanların yüzde 58’inin Sovyetler Birliği’nin tarihe karışmış olmasından üzüntü duyduklarını söylemeleridir.
19 Ağustos 1991’de, sokağa inen tanklara karşı, Duma’yı savunanlar arasında bulunan mimar Guennadi Yigoyev, olayın 20. yıldönümünde “Yeniden aynı durum olsa, bir daha aynı şeyi yapardım” diyor.
Ne var ki, 20 yıl önce SSCB’nin yıkılmasına katkıda bulunmakla iftihar eden mimar şunları söylemekten de geri durmuyor:
- 1991’de dünyaya açıldık bu doğru, ama hâlâ yöneticilerimizin tersine, biz ülkemizin efendisi olamadık.
Marksist – Leninist ve de Stalinist sistemin sonunda bir polis rejimine dönüştüğü ve ülkede yaşayanlar kadar herkes için düş kırıklığı yarattığı bir gerçek.
Ama, o rejimin altında yaşayan insanların yüzde 58’i onun yıkılmış olmasına üzülüyorlarsa eğer, o zaman yerine gelenin daha büyük bir düş kırıklığı yaratıp yaratmadığını sorgulamak gerekir.
Kokuşmuşluğun, rüşvetin, yine polis baskısının, diktanın egemen olduğu, özel mülkiyetin bile gayrimenkul baronlarının spekülasyonlarından masun kalamadığı bir düzenin üstüne bir de eşitsizlikleri ve sefaleti eklediğinizde, insanların, düş kırıklığı yaratmış olan eski sistemi özlemle anmalarında çok da şaşılacak bir yön yok.
***
Tabii baskıcı sistemi bir başkasının izlemesi, Sovyetler’in baskıcı yapısının salt Marksizm – Leninizmden mi, yoksa o toplumun tarihi koşullarından mı kaynaklandığı sorusunu da biçimlendiriyor,
Gençlerin eğilimleri de çok çarpıcı. Rusya’da 46 bölgeden 1200 denek üzerinde yapılan bir araştırma, 16 -24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 39’unun yabancı ülkelere göçmek istediklerini ortaya koyuyor. Üstelik de göçmek isteyenlerin yüzde 33’ü en üst düzeyde eğitim görmüş olanlar. Zaten son 3 yılda 1 milyon 200 bin genç göçmüş bile. “Moskova Haber”de, bu anketi değerlendiren Alla Bogolepova bunun tüketim ürünlerine kolayca ulaşmak amacını taşıyan eski göçlerden farklı olduğunu belirtiyor. Zaten, köşeyi dönme ve daha çeşitli tüketim ürünlerine ulaşmak açısından, Rusya’da özgürlüklerin 20 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak derecede arttığını söylemek gerek. Ama “beklenen ve özlenen özgürlük sadece bu muydu” derseniz, yanıt “hayır”dır. Eskiye hayıflanmak tabii ki bir çözüm değil, eskinin yeniden ihyası da imkânsız. Zaten “Yeni Çarlar” ile düzenlerinin savunucuları da, kendilerine yöneltilen eleştirileri göğüsleyebilmek için, hep eskinin bozukluklarını öne sürüyorlar. Bir düzen, kendisini ancak eskinin bozuklukları ile savunabiliyorsa, orada eskiyi yıkmakta başarılı olunmuş olunsa bile yeniyi inşa etmekte başarısız kalınmış demektir.
Bu acaba yalnız kuzey komşumuz için geçerli bir kural mı dersiniz? Değerli Okurlarım, bayramınızı kutlarım.
Ali Sirmen/Cumhuriyet
Yorum Gönder