Başbakan’a Mektup - 7 - Mustafa Balbay

Sayın Başbakan,
Bayramdan önce size bir kez daha yazmak istedim.
Geçen gün televizyonda kanal sörfü yaparken sıklıkla olduğu gibi birçok
kanalda sizin konuşmanızın olduğunu gördüm. “Barış ve kardeşlik” diyordunuz... “Halkı tümüyle kucaklamak” diyordunuz...
Bir an mutlu oldum. Ülkemizin yeniden bir numaralı sorunu haline gelen terör belasıyla mücadele için oluşturulan yeni stratejiyi anlattığınızı düşündüm.
Az sonra anladım ki, bu dilekleriniz meğer Arap ülkeleri içinmiş!
Aynı duyguları, Türkiye’nin sorunlarının çözümü için de öncelikli koşul saymanızı dilerim.
***
Konu Arap ülkelerinden açılmışken oradan devam etmek isterim.
Hiç düşündünüz mü; art arda devrilen liderler ve onların milletvekillerinden oluşan parlamentoları son seçimlerden yüzde kaç oy almışlardı?
Hiçbirinde yüzde 90’ın altında değildi!
Demek ki, demokrasinin tek koşulu seçimler değil. Demokrasiyi ileri götürmenin hiç değil.
Devrilen liderlerin ardından yazılanları okuyorum; size kayıtsız şartsız destek veren yazarlardan biri şöyle diyordu:
“Ülkelerinde en ufak muhalif sese bile tahammülleri yoktu. Medyayı tamamen kendi kontrolleri altına almışlardı. Halkın doğru, güvenilir haber alma kanalları yok denecek kadar azdı...”
Bu satırları aktarmaktaki amacım, herhangi bir imada bulunmak, laf sokuşturmak değil. Ülkelerini böyle yöneten liderlerin yaşadıkları kaçınılmaz sonla ilgili gerçekleri paylaşmak.
***
Sayın Başbakan,
Gelir dağılımındaki eşitsizlikle birlikte iç barışımızı tehdit eden en önemli sorun olan terörle mücadelede, terör örgütüne anladığı dilden cevap verileceğini söyledikten sonra ülke kamuoyuna döndünüz, şöyle dediniz:
“Herkes terör örgütüyle arasına mesafe koysun, herkes safını belirlesin!”
Elbette doğru değerlendirme, böyle olması gerekir; demokrasiye inanan herkesin nereden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun terörün her türlüsüne hayır demesi gerekir.
Peki Sayın Başbakan, seçimlerden önce ne yaptığınızı anımsıyor musunuz?
Bütün muhalefet partilerini terör örgütünün uzantısı ilan ettiniz. Üstelik sizin bilginiz dahilinde devlet kurumları İmralı’yla düzenli görüşmeler yaparken!
Şimdi talimatla yön tayini istiyorsunuz.
Siyasi partiler, fikri, idari ve mali yönden size bağlı özerk kuruluşlar mı?
“Terör örgütü üyeliği” bağlamında konunun can yakıcı bir yanı daha var; kamuoyunun da yurtseverliğinden şüphe etmediği pek çok kişi, böyle bir suçlamadan tutuklu yargılanıyor. Siz bu davaları peşinen “Türkiye’nin temizlenmesi” diyerek yargılama sürecinin ana unsurunu oluşturuyorsunuz.
Türkiye neden temizleniyor? Teröristlerden mi, yurtseverlerden mi?
Terörist diye yargılanmasını istediklerinizin özellikle ülke bütünlüğü, AB ve Kıbrıs’a ilişkin düşüncelerinden “suç delili” üretildi. Bugün o düşünceleri siz savunuyorsunuz!
Bir anlamda onların düşünceleri sizin dilinizde, bedenleri cezaevinde, hatta bugün siz onlardan daha ileri gitmiş durumdasınız.
***
Sayın Başbakan,
Bayramın son günü aynı zamanda Dünya Barış Günü. Atatürk’ün, “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü iktidarınız da yeri geldikçe kullanıyor.
Dünyadaki barışın hali ortada; yurtta barış ne durumda?
Her şeyi bir yana koyalım; 12 Haziran’da büyük umutlarla oluşan TBMM 24. döneminin partiler arası ve Meclis içi ilişkilerine bakalım.
Vicdanınıza sorun; barış ortamı var diyebilecek mi?
Bir ülkenin Meclis’inde barış yoksa milletinde olabilir mi?
Kaygılarımla...

Mustafa Balbay/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget