25 milyon Fenerbahçe taraftarına 2011 yazını ve bayramı zehir eden cehennem kaosu tüm hızıyla sürüyor. Biz yine de herbirinize “mutlu bayramlar” dileyerek yazımıza başlayalım!
Olay bir yandan her an medyada dalgalanıyor, bir yandan da internette büyük “harp” (!) var. Bazı G.Saray ve Trabzonsporluların Fenerbahçe’yi medyada savunuyorum diye benimle didişmeleri, Sarı-Lacivertlilerden gelen destek ve siyasi düşmanlarımın karşı saldırılarıyla günlerdir Twitter’da ülke trendlerinin zirvelerindeyim! Gerginlik had safhada! İnsanlar birbirini aşağılamak için her iftiraya, sataşmaya, saldırıya tenezzül ediyorlar.
Hafıza tazeleyelim: 1988’de G.Saray o büyük Neuchatel krizini yaşamıştı. 5-0 kazandıkları, 0-3’ün rövanş maçından sonra aldıkları disiplin cezası ile elenmek üzereyken tek can simitleri Ali Şen’di. G.Saray’ın yaşadığı kriz karşısında duyarsız kalamayan ünlü başkan, önce İtiraz Kurulu Başkanı’nın yaşadığı İskoçya’ya, hemen ardından da İsviçre’ye giderek yıldırım operasyonu ve köklü ilişkileriyle kâbusu bitirivermişti. Turgut Özal’dan Caucescu’ya, UEFA üst yetkililerinden gözlemcisine kadar herkesi de devreye sokmayı başararak! Sonra dönüşte ne mi oldu? G.Saray Başkanı Ali Tanrıyar havaalanı apronunda Şen’i karşıladı, Florya’ya kokteyle götürdü ve orada alkışlarla altın G.Saray rozetini kendisine taktı. G.Saray’ın Avrupa başarıları, ki hepsine çok içten sevinmişimdir, böyle bir Fenerbahçe katkısını da içeriyor. Şen olmasa G. Saray o yıl Avrupa’da yarıfinal oynayamayacaktı. Bu tarihi hatırlatmaları, Alp Yalman ve Faruk Süren’den de herkes kontrol edebilir. Şen birkaç yıl sonra tekrar F.Bahçe başkanı olduğunda, Ali Sami Yen’de küfürlerle karşılanıp farklı bir teşekkür (!) daha almıştı, ama neyse bunu da geçip son iki aya bakalım.
3 Temmuz’dan bu yana geçen süreçte, TFF krizi rahatlatmak için sorumluluk aldı. Kulüpler Birliği toplandı ve oybirliğiyle Fenerbahçe’ye destek olma kararı çıktı. Soruşturma sürüyordu. Lig zamanında başlayacaktı. Sonra G.Saray’da bir iç tartışma yaşandı. O ilk toplantıya G.Saray adına katılan Ali Dürüst’ün yapıcı tavrı gitti, yerine “Bu iş örtbas edilemez” diyerek krizi derinleştirmeye karar vermiş bir “ezeli rakip” geliverdi! TFF sarsıldı, kriz tescil edildi, lig ertelendi. Sürecin diğer bir kritik virajında 15 Ağustos’ta Mehmet Ali Aydınlar, iddianamenin bekleneceğini ve savunma hakkının kutsallığını hatırlattı, Avrupa için bildirilen takımların tescil gördüğü tekrar vurgulandı. Akabinde G.Saray tekrar bunun böyle geçiştirilemeyeceği, kangren kolu kesmek gereği gibi bir söylemi öne süren sert bildirisiyle yarattığı parazitlere bir yenisini ekledi. “Müzmin muhalefet”in yeni hedefi, TFF’yi Fenerbahçe aleyhine kararlar almaya itmekti. Kararsızlığını her an belli eden TFF bu baskıyla boğuşurken üzücü “muhbirlik” olayları gelişti. Koskoca TFF, “Bizi FIFA’ya, UEFA’ya jurnalleyen kulüpleri unutmayacağız” diyerek G.Saray’ın bu akıl almaz tavrına tepki verdikten iki gün sonra göstermelik müfettiş ziyareti ile o ağır ceza geliverdi. Fenerbahçe Başkanvekili Nihat Özdemir’in ilk tepkisi “Şimdi mutlu musunuz Sayın Başkan?” diye Ünal Aysal’ı aramak olurken Aysal tersini anlatmaya çalıştı ama tabii başaramadı! Zaten birkaç gün önce başka bir kritik tetikçinin, G.Saraylı “eski Alman istihbarat ajanı” olarak bahsedilen (!) Talip Doğan Karlı olduğu ve onun Fenerbahçe’ye çelmeyi resmileştiren, müfettişi getirten kapsamlı (!) dosyayı UEFA’ya ulaştırdığı ortaya çıktı ve bunu da zaten kimse inkâr etmedi.
Gerisi malumunuz: Fenerbahçe’ye yapılan yargısız infaz, milyonların yaşadığı şok, yerlerde “süründürülen”, parasızlıkla boğuşan bir kulüp belirsizlik içinde kilitlenmiş bir kaos…
Fener-G.Saray dostluğu için çok emek vermiş bir insanım. Ama böyle bir “karşılık”, o 1988 jestinden sonra, rakibin zora düştüğünde nasıl verilir, anlamak imkânsızdır. Bugün yaşanan futbol krizinin bu noktalara gelebilmesinin ardında, G.Saray’ın durduğu yerde kendini “taraf bir savcı” rolüne sokması ve işi büyütmek için yaptığı perde önü ve arkası hamleler vardır! İddiaların doğru veya yanlışlığına, Sarı-Kırmızılılar değil yargı karar verir. Ne Süren, ne rahmetli Canaydın, ne Polat, ne Yalman, tecrübeli hiçbir başkan dostluğa böyle ihanet etmezdi. Bu üzücü tavır büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır ve işin kötüsü Galatasaray artık bu lekeyi temizleyemez de… Tarih unutur mu? Bilmem, belki 30 yıl sonra bir başka kuşak gelir, bir pişmanlık yasası çıkartmaya çalışıp özür diler. Çeyrek asır arayla benzer yaşamsal UEFA süreçlerinde iki ezeli rakibin kayıtlara geçen çook farklı (!) tavrı ne yazık ki ortadadır…
Bedri Baykam/Cumhuriyet
Yorum Gönder