Elbette Kaddafi artık çağın çok gerisinde kalmış bir diktatördü. Gitmesi gerekiyordu. Bunun yanı sıra işlediği “insanlık suçlarının da” hesabını vermesi gerekir.
Hepsi tamam da, olaya bizim iktidarın gözlüğünden bakınca durum biraz daha farklı.
Çok değil, Libya’da olaylar başlamadan birkaç ay önce Başbakan Erdoğan Libya’ya gitmiş ve Kaddafi’nin çadırında kendisine “Barış Ödülü” verilmişti.
Kaddafi o gün de diktatördü. Ama bizim için bu hiç sakınılacak bir şey değildi ve karşılıklı övgülerle Başbakan ödülünü aldı.
Benzerini Suriye’de de yaşadık. Suriye’de olayların başlamasına kadar Esad “en yakın dostumuzdu.” Diktatördü diktatör olmasına ama bizim için fark etmiyordu, birbirimize sarılıyorduk, bakanlar kurulu toplantılarını bile ortak yapmaya kalkıyorduk.
Libya olayları başladığında NATO “Artık bu diktatör yıkılmalı” derken, en sert çıkış bizden geldi. Başbakan bu girişimi “saçmalık” olarak niteledi, “NATO’nun orada ne işi var yaaa” dedi.
Sonra kulağına “NATO olmazsa Türkiye’nin bir etkisi de olmaz” dendi ki herhalde, üç beş gün içinde geri adım atıldı (CHP bunu yapsa Başbakan başka bir tanım bulurdu ya, orası da ayrı) Türkiye saçmalık dediği girişimin “öncüsü” olmaya soyundu, Libya’ya yapılacak askeri saldırının merkez üssü İzmir olarak belirlendi.
Bu arada “şiddetli bir paniğe” kapılarak Libya’daki bütün vatandaşlarımızı geri çekti. Onların sahip olduğu işleri ne şekilde bıraktığımız ise meçhul.
Şimdi Kaddafi yıkıldı. Libya halkı başta Amerika olmak üzere İngiltere ve Fransa’ya teşekkür ediyor “Biz sizi yanlış anlamışız meğer” diye de adeta “günah çıkarıyor.”
Türkiye’nin adından söz ediliyor mu? Bunu pek bilmiyoruz.
Dışişleri Bakanı kendine görev biçerek duruma müdahil olmaya çalışıyor. Hatta çantasına 100 milyon dolar koyup Libya’ya götürdü ve muhaliflere parayı elden verdi.
Bir devlet bunu yapar mı? Ayrı tartışma.
Umarım ve dilerim Davutoğlu siyaseti Türkiye’nin çıkarına olur.
100 milyon doları elden vermek kolay da şu soruların cevabı da verilmeli. Türkiye’nin Libya’da çok büyük müteahhitlik hizmetleri var. Sadece alacağımız 1.5 milyar doları aşıyor.
Yapılan işlerin toplam bedeli 20 milyarın üzerinde.
Türkiye yeni dönemde hiç olmazsa bu işlerini kurtaracak, alacağını tahsil edebilecek mi?
Umudunu Libya’ya bağlayan ve ailelerinden koparak buraya çalışmaya giden binlerce kişinin umudu tekrar yeşerecek mi?
Herkesten fazla “babalanmayı” biliyoruz da çıkarlarımızı korumakta da “usta” olabilecek miyiz?
MERAK ETTİKLERİM
Sezgin Tanrıkulu’na küçük bir soru
CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu Diyarbakır’da anne babasının oy kullandığı sandıktan CHP’ye oy çıkmadığı iddiasını yazmam üzerine “Bunun bir kara propaganda olduğunu,” o sandıktan CHP’ye 87 oy çıktığını söylemişti.
Ben de yazmıştım.
Ancak dün aldığım bazı bilgiler çelişiyor bu ifadeyle. Sur İlçe Başkanı Mehmet Beşir İplikçi “Tanrıkulu gerçeği tam söylemiyor, sözünü ettiği 87 oy anne babasının oy kullandığı sandıktan çıkan değil Ağaçlı beldesindeki 6 sandıktan çıkan toplam oydur” dedi.
İplikçi Ağaçlı’da 1300 seçmenin 6 ayrı sandıkta oy kullandığını belirterek “Bu sandıklardan 87 oy çıktı CHP’ye, Tanrıkulu’nun anne babasının oy kullandığı sandıktan ise bir oy CHP’ye gitti” diye konuştu.
Bu arada ilginç bir bilgi daha verdi. Dedi ki “2004’te Ağaçlı Belediye Başkanlığı’nı CHP’den Yusuf Bayram kazanmıştı. Bayram daha sonra CHP’den istifa etti. Nedenini sorduğumuzda, yeğeninin çok baskı yaptığını söyledi. Yeğeninin Sezgin Tanrıkulu olduğunu anladık.”
Sezgin Tanrıkulu’nun “İnsanın anne babasının hangi partiye oy vereceğine karışmak demokrasiye aykırı” sözlerine tabii ki katılıyorum, ama bilgi kirliliği de yaratmamak gerek.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bu kadarı da olmaz
Genelkurmay Başkanlığı dinlenebilir mi? Ben dinlenemez sanıyordum. Hayatımda bir kere Genelkurmay Başkanlığı kompleksine girdim. Oradaki müthiş güvenliği ve titizliği biraz da hayranlıkla izlemiştim.
Meğer hepsi oyundan ibaretmiş. Gösterişmiş.
O çok iyi korunduğunu sandığımız Genelkurmay da dinleniyormuş. Üstelik sadece bir kerelik güvenlik zaafı oluşmamış, anlaşılan komutanlar sürekli izlenmiş ve dinlenmiş.
Şûra öncesi istifa eden Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in ses kayıtlarını yayanlar “Dahası var” dediklerine göre...
Artık rezaletin neresinden tutacağını da şaşırıyor insan.
Genelkurmay’ın da kevgire dönmesine mi kafanız bozulsun, devlet içinde kurulan çetelerin Genelkurmay’ı bile terörize edecek hale gelmesine mi yoksa iktidarın büyük bir aymazlıkla bu tür yasa dışılıkların üzerine gitmek yerine keyifle yerinde oturup “oh, oh” demesine mi?
Türkiye’nin çivisinin çıktığı ortada artık. Kimse bunu “sivilleşme” ya da “normalleşme” diye yutturmaya kalkmasın; iktidar ağır sorumluluk altındadır, bu dinleme ve etrafa yayma çetelerini mutlaka ortaya çıkarmalıdır.
“İnternete düşmüş” sahtekârlığı artık bitmeli.
Devrilen Kaddafi’nin gövde gösterisi yaptığı “Yeşil Meydan”ın ismi değiştirilmiş. O isim esas şimdi anlam kazandı: “Gözünü dolar yeşili bürümüşler”, Libya meydanlarına “demokrasi” getirdi! (Gani Yıldız)
Can Ataklı/VATAN
Yorum Gönder