Davayı biliyorsunuz.
Deniz Feneri Derneği'nin Almanya ayağı ile ilgili olarak bu ülkede soruşturma başlatıldı. 'Yüzyılın vurgunu' olarak açıklanan soruşturmada; yardıma muhtaç kimseler adına toplanan milyonlarca Avro paranın Türkiye'ye aktarılıp iç edildiği ortaya çıkartıldı. Yapılan soruşturmada anlaşıldı ki toplanan 41 milyon avronun 17 milyonu Tükiye'ye gönderilmiş. Bu paranın 8 milyon Avroluk kısmı Türkiye'deki Deniz Feneri Derneği'ne verilmiş. 9 milyon Avro'nun ise ne yapıldığı belli değil.
Davaya bakan Alman yargıç Johann Müller, gerekçeli kararında, 'yardım paralarının amacı dışında bir sermaye aracı olarak kullanıldığını, paraların Türkiye'deki Kanal 7 televizyonuna aktarıldığını, paraların nasıl kullanılacağına karar verenlerin aralarında Kanal 7'nin başında bulunan Zekeriya Karaman ile İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve bazı zamanlarda Zahid Akman'ın bulunduğu kişiler olduğuna' hükmetti. Yargıç Müller, 5 yıl hapis cezası alan Mehmet Gürhan'ın aslında bir kukla olduğunu asıl faillerin Türkiye'de bulunduğunu bunların da Türkiye'deki Kanal 7 televizyonu yöneticileri olduğunu söyledi. Yargıç ayrıca Deniz Feneri olayının bir suç olayı olmanın ötesinde demokrasi karşıtı bir tutum olduğunu açıkladı.
MAHKEMEYE KUŞATMA VAR
Alman yargısı; Türkiye'den; asıl suçluların yargılanmasını istiyordu. Uzun yazışmalardan sonra nihayet vurgunun Türkiye ayağı ile ilgili olarak soruşturma başlatıldı. Görevli savcı; başta Zekeriya Karaman ile eski RTÜK Başkanı Zahit Akman olmak üzere; yardım paralarına haksız biçimde el koyan şüphelilerin tutuklanmasını sağladı.
Fakat; Karaman ile Akman, 27 Temmuz'da HSYK'ya dilekçe vererek üç savcıdan şikayetçi oldular. Başka dilekçelere aylarca cevap bile vermeyen yeni HSYK; bir hafta içinde; Deniz Feneri Davası'nı yürüten üç savcı hakkında inceleme başlattı.
Böylece; soruşturma daha baştan kuşatma altına alınmış oldu.
Yetmedi...
Başbakan Erdoğan; Somali'ye gitmeden önce İstanbul'daki toplantıda yaptığı konuşmada; bu yargılanan Deniz Feneri Derneği'ni övdü.
Başbakan'ın bu işareti, davaya bakanlara yönelik dolaylı bir tehdit idi.
Bu işaret üzerine yeni HSYK; bir adım daha attı ve soruşturmayı yürüten üç savcının bağlı oldukları başsavcı vekilini değiştirdi. Bu görev Nuri Yiğit'ten alındı Harun Kodala'ya verildi. Siz, 'Dere geçilirken at değiştirilmez!' deseniz bile ileri AKP hukuk düzeninde değiştirilir. Efendim; Harun Kodalak'ın; Adalet Bakanlığı tarafından hazırlandığı iddia edilen listeden HSYK yedek üyeliğine seçildiği söyleniyor.
Durum ortada: Başbakan'ın açıkça taraf tutup övdüğü ve böylece adli yargılamayı etkilediği Deniz Feneri'nin yargılanan yöneticileri herhalde paçayı kurtaracaklar. Bunun için savcılar sıkı bir basktı altına alındılar; böylece davaya bakacak yargıçlara da gözdağı verilmiş oldu.
Şimdi siz Türkiye'de hukuk var, diyebilir misiniz?
VİCDANINIZ KÖR MÜ?
12 Eylül 2010'da yapılan anayasa referandumuna evet diyenler!
Hiç mi vicdanınız sızlamıyor.
İşte sizin oylarınızla yaratılan yeni HSYK bu...
Eğer vurguncu takımı iktidara yakın ise, derhal onları koruyacak bir kalkan imal ediliyor.
Soruyorum: Ergenekon, Balyoz, şike davalarının iddianamelerindeki belgeler gazetelerde, televizyonlarda bol bol yayımlanırken neden hiç Deniz Feneri vurgunuyla ilgili belge yayımlanmaz?
Yayımlanamaz; çünkü; bu davanın arkasında Adalet Bakanlığı'nın koruyucu gölgesi duruyor.
Amma unutmayın: Allah'ın kolu hiç kuşkusuz ki siyasetçinin kolundan daha güçlüdür.
Mahkemeler sormasalar bile, Ekber Allah, muhtaçlar için toplanan paralarla plazalar kuranlardan bunun hesabını soracaktır.
Rıza Zelyut/GÜNEŞ
Yorum Gönder