AKP hükümetinin Öcalan’la yürüttüğü “diyalog”
BDP’yi de ne yazık ki iyice pervasızlaştırdı... Onlar, AKP’nin tüm bu
yakınlaşmasını Anayasa değişikliğinde, BDP ve Kürt seçmenin desteğini almak için
yaptığının farkında bile değiller...
Hükümet her zamanki gibi derin hesaplar
uğruna Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalarken, tam da bu aşamada kimi
BDP’lilerin gerçek kimliği de ortaya çıkıyor!.. Hem de “Türkiye partisi olma”
iddiasını toptan çürüten bir ırkçı anlayış kendiliğinden deşifre
oluyor...
TBMM’de Birgül Ayman Güler’in çıkışıyla başlayan ırkçılık
tartışmaları giderek büyüyor... Hem siyasetteki dönekler hem de medyadaki
işbirlikçi yıkım ekipleri Ayman’a koro halinde saldırırken, Kurtuluş Savaşı’nı
“Rumlara yönelik etnik temizlik” diye tanımlayan Hüseyin Aygün’ü görmezden
geldiler.
Medyanın bu ikiyüzlü davranışı kimi BDP’lilere de cesaret verdi...
Örneğin her fırsatta “kardeşlik”ten söz eden Sırrı Sakık, “Kafkaslardan,
Boşnaklardan gelenler siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz” şeklinde çok vahim
bir konuşma yaptı.
Asıl işi silah ticareti olan AKP’nin Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten ise daha da ileri giderek gümrük memurluğuna soyundu!..
İçten, “Diyarbakır’a girmeniz için abdest almanız lazım” diyerek cumhuriyetin
bir kentini babasının çiftliği ilan etti!..
Unutmayın; Ahmet Türk de, iki yıl
önce “Kürt sorunu konusunda görüşleri nedeniyle bölgeye bile giremez“ diye bir
yazarı hedef alırken, medyada yalnızca Ruhat Mengi isyan etmişti...
Türk’ten
sonra Sakık ve İçten’in söyledikleri de ırkçılık ve ayrımcılığı körüklüyor!..
Bir ulusun bireylerini ötekileştiren ve ambargo koyan bu zihniyet ne yazık ki
kardeşlikten “barış”tan en çok söz edenlerin bilinçaltındaki gerçek kimliklerini
de deşifre ediyor.
Unutulmasın ki, kimsenin nasıl Güneydoğu insanını küçük
görme hakkı yoksa birilerinin başka etnik kimlikleri ötekileştirme, aşağılama ve
yurttaşlara bölgesel ambargo koyma hakkı da olamaz...
Hükümet İmralı ile ne
yaparsa yapsın kimi BDP’liler ve AKP’li vekillerin ırkçı söylemleri “barış” ve
“çözüm” yoluna dinamit yerleştirmek ve kitlelerin öfkesinwi çekmekten ileri
gidemez...
Baykal’ın bölünme uyarısı!..
Hüseyin Aygün’ün yarattığı krizin ardından “Sorun
yok, konu kapandı” diyen kimdi?.. Tabi ki Gürsel Tekin... Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat bu açıklamadan birkaç saat sonra istifa edince Tekin hem gülünç
duruma düştü hem de siyasetteki krizlerin “ben bitti deyince, bitti” anlayışıyla
çözülemeyeceğini öğrenmiş oldu...haberguncel.blogspot.com
Anayasa’dan “Türklük” kavramını da
çıkartmaya hazırlanan AKP, İmralı takiyesiyle BDP’lileri yanına çekerken ana
muhalefet partisi ise söylem ve eylem karmaşası yaşayarak arada eziliyor!..
Örneğin CHP’nin Anayasa değişikliği için masada niçin ısrarla durduğunu
kimse anlayamıyor... Belli ki, CHP “4 artı 4”te olduğu gibi bu konuyu da oldu
bittiye getirerek, kendisine kesinlikle oy vermeyecek kesimlere göz kırpmak
istiyor!..
Ancak tüm CHP’liler, Ahmet Türk’le kol kola olan Sezgin
Tanrıkulu’nun bu konuda Kılıçdaroğlu üzerinde baskı kurduğunu da biliyor.
O
Tanrıkulu değil miydi ki, üye olmamasına rağmen Anayasa komisyonu toplantısını
basan ve kendi vekillerinin aleyhine konuşma yapan zat!.. 30 Kasım 2012 tarihli
Aydınlık bu skandalı şöyle duyurmuştu:
“AKP’nin Anadilde savunma ile ilgili
tasarının ele alındığı TBMM Adalet Komisyonu’nda, ilginç bir durum yaşandı.
CHP’li üyelerin komisyona sunduğu muhalefet şerhindeki itirazlara, CHP
milletvekilleri karşı çıktı. Sezgin Tanrıkulu ile Binnaz Toprak komisyon üyesi
olmamalarına rağmen toplantıya katıldılar. Tanrıkulu ve Toprak’ın, komisyonda
CHP’nin itirazlarına karşı çıkarken, AKP ve BDP’nin görüşlerine yakın görüşler
savunmaları dikkat çekti.”
Koca CHP, BDP’lilerle dirsek temasını yürüten
birkaç vekilin hırsları nedeniyle tabanda ciddi erozyon yaşarken ne yazık ki
partide inanılmaz bir suskunluk yaşanıyor!.. Deniz Baykal’ın dünkü Aydınlık’ta
yer alan şu sözleri ise hem uyarı niteliği taşıyor hem de tehlikeyi haber
veriyor:
“Birisi Türkiye’yi ben yöneteceğim, Meclis’i istediğim zaman fesih
edeceğim diyor. Bunu yaparken de Türk Milleti lafını çıkartıyor. Burada
İmralı’nın şantajı var. AKP bunu BDP ile yapacak. Yapılan tartışmalar CHP’yi
uçuruma götürür, böler.”
Erdoğan kaosu gördü!..
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) 400 civarında
muvazzaf ve emekli komutan, “Ergenekon” ve “Balyoz” davaları nedeniyle tutuklu
bulunuyor...
Bu operasyonlar Deniz Kuvvetleri’ni neredeyse çökme noktasına
getirmiş... En son Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner’in istifası şok etkisi
yarattı.
Anlaşılıyor ki, TSK’deki istifalar “haksız tutuklamalara” bir tepki
olarak büyüyecek... Nitekim dünkü Aydınlık’ın manşetinden de anlıyoruz ki,
istifalar bu kez Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda ciddi sıkıntılar yaratıyormuş.
Çünkü son bir ayda savaş pilotlarının yüzde 15’i istifa etmiş!..
Saygı
Öztürk de birkaç gün önce Sözcü’de konuyla ilgili şunları
yazmıştı:
“Pilotlardan 80’inin ayrılmak için ilgili makamlara başvurduğu
bildirildi. Başvurular 28 Şubat’a kadar devam edecek. Bu sürede, sayının daha da
artması bekleniyor.”
Kamuoyunda, “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarındaki
tutuklama ve yargılama yöntemlerine bir duyarlılık ve tepki oluşuyor... “Sahte
belge” üretimi iddiaları, “uyduruk CD”ler, telefon ve bilgisayarlara “sehven”
yüklenen bilgi ve belgeler TSK’nın tüm kademelerinde de rahatsızlık
yaratıyor...
Bir yandan 400’den fazla subayın tutuklu olması diğer yandan bu
operasyonlara tepki nedeniyle istifaların artması yalnızca TSK’de kaosa yol
açmıyor, hükümeti de paniğe sevk ediyor.
Yoksa Erdoğan durup dururken,
“Başta Genelkurmay Başkanım olmak üzere diğer generallerimizin hiçbirisine
‘terör örgütü mensubu’ demek affedilemez. TSK bir örgüttür ama terör örgütü
değildir“ diye açıklama yapar mıydı?..
Belli ki, “Yahu Genelkurmay Başkanı’nı
niye içeri alıyorsun arkadaş. Tutuksuz yargıla” diye açıklama yapan Erdoğan,
terör tehdidi ve Suriye krizi sürerken, TSK’deki istifaların yaratacağı paniği
ve kaosu çok net görmüş... Geç de olsa!..
Yorum Gönder