Bekledik ki Ergenekon’un gazetecilere yönelik son dalgasında tutuklanan Soner Yalçın neyle suçlanacak, görelim...
Odatv.com’un yöneticileri Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan, nasıl bir ihanet planına dâhil olmuşlar, öğrenelim...
Gazeteci Müyesser Uğur bu silahlı örgütün hangi pis işine aracılık etmiş, bilelim!
İddianame açıklandı ama bu dediklerimin hiçbirini göremedik...
Soner Yalçın’ın ve Doğan Yurdakul’un suçunu öğrenemedik...
Nedim Şener’in, Ahmet Şık’ın içeri girdikleri güne kadar deşifre etmeye çalıştıkları sözde Ergenekon Terör Örgütü’yle ilişkilerini anlayamadık...
Hayatta bir kez bile görmedikleri...
Hatta telefonda bile konuşmadıkları kişilerle “aynı terör örgütü”nün yöneticileri olarak gösterilmelerinin sırrını çözemedik...
İddianameden tek anladığımız şu:
Bu ülkede Fethullah Gülen cemaatine dokunmayacaksın kardeşim!
Böyle bir şey yazıyor mu iddianamede?
Hayır...
Ama mantığı tamamen bu mesajı veriyor!
Soner Yalçın, Doğan Yurdakul’un eşinin ölüm döşeğinde olduğunu ve bu yüzden kendisine son görevlerini yerine getirmek için izin verilmesini istediği son yazısında bu durumu şöyle dile getiriyor:
“Ben, ‘Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor’ kitabında, cemaatin ABD faaliyetlerini yazdım.
Nedim Şener, ‘Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat’ kitabını çıkardı.
Ahmet Şık, ‘İmamın Ordusu’ kitabını yazıyordu.
Hanefi Avcı, ‘Haliçte Yaşayan Simonlar’ kitabıyla cemaatin polis içindeki yapılanmalarını yazdı. Kaşif Kozinoğlu, iddianameye göre cemaatin Rusya ve Özbekistan faaliyetlerini yazdı!
Diğer Odatv çalışanları ise keza yine cemaat faaliyetlerini haberleştirdiler.
Yani, iddia makamında cemaat oturuyor!
Bu birbirine benzemez kişileri bir araya cemaat getirdi.
Ve... Kuşkusuz, AKP hükümeti bunun farkında. Bu nedenle Ergenekon ve Odatv operasyonunu yürüten polis müdürü Ali Fuat Yılmazer ve ardından bu davaların savcısı Zekeriya Öz, görevlerinden alındılar. Aslında gizli hiçbir şey yok; her şey aleni olarak ortada...”
Bu kadar rastlantı olur mu?
Kim Fethullah Gülen’e ve cemaatine dokunmuşsa Ergenekoncu ilan edilmiş...
Yazdığım bu isimlerden bir tek Nedim Şener’i iyi tanırım, meslek aşkını bilirim.
Soner Yalçın’la da bir kez el sıkışmışlığımız vardır.
Diğerlerini ise tanımam...
Ama mahkemenin kabul ettiği iddianameden sonra kalıbımı basarım ki bu adamların suçu terör örgütü üyesi olmak falan değil!
Asıl suçlarını hâlâ merak ediyorsanız...
Soner Yalçın’ın yukarıdaki sözlerini tekrar okuyun!
Bir mahkemenin, böyle bir iddiayı kabul ettiği bir ülkede, doğasında “muhalefet etmek” bulunan gazetecilik mesleği yapılabilir mi?
Yapılır...
Eğer yurt ve meslek aşkın sağlamsa, her türlü baskıya direnir, korkularını umursamazsın...
Sonuçta ne olur?
Kodesler dolar!
Tıpkı 12 Eylül 1980’de olduğu gibi...
O gün de kendilerine savcı ve hâkim diyen sözde hukuk adamları, darbe yönetiminden aldıkları bir talimatla on binlerce masum insanın hayatını kararttılar...
Peki, ne oldu?
Hayatı karartılanların çoğu bugün onurlu geçmişleriyle dimdik aramızda...
Onları mahkûm edenlerden ise ses soluk çıkmıyor, dikenli çalıların arasına gizlenmeyi tercih ediyorlar...
Kısacası, dayanın arkadaşlar...
Bugün mahkûm edildiğiniz o dar hücreler, bu ülkenin umududur çünkü!
Ve siz bir gün bu kötü günleri gülerek anlatırken, bugün sizi oraya tıkanlar kaçacak delik arayacaklar... Hiç kuşkunuz olmasın bundan!
Toplum da doğa gibidir çünkü:
Kendini temizler!
Günün Sorusu
Hükümet adına Kuzey Irak’ta görüşmeler yapan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun, Öcalan‘ın başka bir cezaevine nakledilmesi için Barzani’ye olumlu görüş bildirdiği öne sürülüyor... Hükümet Sözcüsü Arınç bu haberin yönlendirme amaçlı olduğunu söyledi. Sorum ortaya: Bu yönlendirmeleri kim, neden yapıyor?
Obama’ya mı soralım?
Başbakan Mısır’da... Sonra kendi diktatörlerini deviren diğer Müslüman ülkeleri ziyaret edecek...
Ülkenin gündeminde de Suriye’deki diktatörlük ve İsrail’in zulmü var zaten...
İyi de daha dün Güneydoğu’da bir asker, bir polis şehit edilmedi mi?
Üç vatandaş öldürülmedi mi?
Şırnak’ın İdil ilçesinde yüzleri maskeli eşkıya, Öğretmenevi binasına molotof kokteyli atarak 50 kadar öğretmeni canlı canlı yakmaya kalkışmadı mı?
Peki; Mısır’a giden neden İdil’e gitmiyor acaba?
Neden bu ülkedeki “fiili savaş” görmezden geliniyor da, Suriye’yle, İsrail’le yapay gerginlikler yaratılıyor?
Neden hâlâ hiçbir cumhuriyet savcısı, Diyarbakır‘da kendilerini hâkim yerine koyup, sözüm ona adaleti dağıtmaya soyunan ve Türk adaletini yok sayan haddini bilmezlerden hesap soramıyor?
Sahi...
Birileri neden ısrarla bizi oyalıyor?
Asıl amaç ne?
Yoksa bu soruları Obama’ya mı sormam gerekiyor?
Mustafa Mutlu/VATAN
Yorum Gönder