“Hilafetin kaldırılmasıyla dinin başka mecralara çekildiğini” söyledikten sonra Cumhuriyet’e vermiş veriştirmiş, memlekette dinle ilgili ne zulüm varsa “85 yıldır yapılan zulüm bitecek” demiş.
“Kur’an kanundur, başka kanun kabul etmiyoruz” demiş.
Diyanet İşleri’nin binlerce Kur’an kursu açtırmış olduğunu, milyonlarca kurs öğrencisi olduğunu bilmesine rağmen tamamen yalan şekilde “Kur’an öğretilmiyor, Diyanet de öğretmiyor” demiş.
İSTİFA YETECEK Mİ?
Cemaat namazdan sonra dışarıda da tepkisini sürdürünce polis gelmiş, Malatya Müftü Vekili Cengiz Yağcı “İmamın istifasını aldıklarını ve işleme konduğunu” açıklamış ama bu “kasıtlı şekilde, bilerek görevi kötüye kullanma” için sadece istifa yeterli midir?
Malatya’daki bu “keyfi hutbe” tek olay değil, benzer şekilde “Diyanet’in belirlediği hutbeleri değiştiren veya aralara kendi kafasına göre cümleler ekleyen” imamlar hakkında sık sık mektuplar geliyor.
Kur’an Müslümanlığın kutsal kitabıdır, çağdaş bir hukuk devletinde “kanun değil, inanç alanı”dır. “Kur’an kanundur, başka kanun tanımıyoruz” demek ise tamamen “şeriat devletini” savunmaktır. Hutbeleri değiştiren, bu ve benzeri cümleler ekleyen, dini ve görevini “beyin yıkama yapma fırsatı” olarak kullanan imamların “istifa yanında” bir de sorgulanması gerekir.
Bakalım savcılar harekete geçecek mi?
Bakalım Diyanet hiç değilse bundan sonra imamlarının okuduğu hutbeleri kontrol edebilecek mi?
Kadın ve çocuğa şiddet ne olacak?
Hiç arkası kesilmeyen ve son haftalarda iyice azıtan “kadın ve çocuklara karşı şiddet” olaylarının önlenmesi konusunda hala bir hükümet yetkilisinden ses çıkmıyor. Haydi koca Meclis’ten hiçbir bakanı veya hiçbir partinin milletvekillerini ilgilendirmiyor diyelim; “Kadın ve Aile Bakanı” seçilen Fatma Şahin’in çok daha atak olacağını ummuştuk ama ondan da ses çıkmıyor.
Çocuklara olmadık şiddet olayları duyuldu; örneğin üvey çocuğunun makatına oklava sokarak bağırsaklarının delinmesine ve ölmesine neden olan kadın, uzun süre bu şiddete göz yuman baba, çocuğunu köy meydanında kızgın güneş altında zincirleyerek işkence eden baba, bu olaylar ve suçlular için konuşacak ve “en ağır şekilde cezalandırılmaları için takipçi olacaklarını, devletin çocukları korumaya sonuna kadar kararlı olduğunu” söyleyecek kimse yok mu?
ENSEST ARTIK GİZLENMESİN!
“Ensest” denilen “öz çocuğuna, kardeşine tecavüz” olaylarının Anadolu’nun bir çok ilinde ve çoğunda “annelerin bilerek ve gizleyerek” sürdüğü bize duyuruluyor da Meclis bunları duymuyor mu? Yukarıdaki sözü bu konuda da söyleyecek ve harekete geçip o “en ağır işkence altında yaşatılan, tüm hayatı mahvedilen” zavallı çocukları kurtarmak için bir çözüm üretecek, aile içi suçluların (amca, baba, ağabey, kim olursa olsun) mutlaka yakalanıp en ağır şekilde cezalandırılacağını bildirecek kimse hala yok mu? (Bu arada Üzmez davası ne oldu bilen var mı?)
Üç çocuğunun Bayram günü kaybettiği Asiye Özcan da “devlet gerekli önlemi almadığı, şiddet uygulayan, tehdit eden kocayı içeri tıkmayı başaramadığı için” kocası tarafından öldürüldü. Hala her gün kadınların kocaları veya yakını olan erkekler tarafından öldürüldüğü haberlerinin arkası kesilmiyor. Meclis bu cinayetleri ne zaman ele alıp önlemleri konuşacak?
Türkiye’ye bu vahşet tablosuyla kimse “medeni ülke” filan diyemez. Medeniyetin tek göstergesi; hızlı tren, tramvay, lüks adalet binası filan değildir. Meclis’in şiddet konusunda görevini hatırlamasını bekliyoruz!
Göçek de kaybedilme yolunda!
Göçek’in o yemyeşil koylarının, turkuaz renkteki denizinin güzelliğini anlatmakta kelimeler yetersiz kalıyor.
Teknelere yanaşan motorlardan mis gibi kokan, fırından yeni çıkmış ve harika lezzetteki köy ekmeklerini, tazecik çeşit çeşit balıkları almanın keyfi de bambaşka..
Ama gel gör ki o güzelim koyların çoğu teknelerin ve her nasılsa bazı koylarda izin verilmiş restoranların atıklarından, şişelerden, konserve kutularından kirlenmiş halde. Birçok koyda da beni hayrete düşüren, görünce gözlerime inanmadığım deniz analarının yüzlercesi yayılmış.
Bu dikkatsizliği Deniz Temiz Derneği’ne şikayet etmekten başka çare bulamadım, belki onlar bir şeyler yapabilir.
Zira sorumlu olmasına rağmen bunu üstlenmeyen kimdir; Çevre Bakanlığı mı, Göçek Belediyesi mi bilmiyorum. Her kim ise çoktan fark edip önlem alması, limanın her köşesine uyarılarını asması, o restoranlara da izin vermemesi gerekirdi.
Bu koylar bize değil, bizden sonraki kuşaklara da ait.
Eşsiz güzellikte birer dünya mirası, her gün onlarca turist teknesi yanaşıyor. Korumak hepimizin görevi olmalı.
Bir de, Göçek limanındaki mağazaların, marketlerin hiç ilerlememiş olması, özensizliği ve aynı ölçüdeki pahalılığı dikkatimi çekti. Diğer limanları gezip baksınlar ve kendilerini düzeltsinler. Olur şey değil çünkü!
(Not: Devamlı olarak Göçek Belediyesi’nin birçok konuda iyi çalışmadığını duydum. Neden acaba, başka bir işleri mi var?)
Ruhat Mengi/VATAN
Yorum Gönder