O fotoğraftaki cinlik - Can Ataklı

Yeni Genelkurmay Başkanı’nın Cumhurbaşkanı karşısında verdiği selam pozunu hiç beğenmediğimi yazmıştım perşembe günü. Aynı gün başka gazetelerde çok övüldüğünü gördüm bu fotoğrafın.

“İşte sivilleşme” diye “İşte demokrasinin zaferi” diye alkışlanıyordu o poz.

Olabilir. Türkiye artık değişti. Sivilleşti. İleri demokrasiye geçti. Artık Türkiye’de sadece bu iktidar var. Onun dışında kalan herkes kötü, darbeci, statükocu, değişime düşman, Avrupa Birliği’ne karşı. Falan filan.

Neyse, ben yine de beğenmediğimi söyleyeyim. O yazıda da dediğim gibi böyle bir pozu bir Genelkurmay Başkanı’na yakıştıramadığım gibi bir valiye de, kaymakama da, muhtara da hatta sıradan bir vatandaşa da yakıştıramam.

Eğer demokratik bir ülkedeysek, kimse kimsenin karşısında el pençe divan, boynu bükük, çaresiz durmamalı. Bu en azından insan olmanın, vatandaş olmanın gereği.

Bugün o yazıda unuttuğum, unuttuğum için de üzüldüğüm asıl ayrıntıyı, asıl cinliği yazmak istiyorum.

Neden unuttuğuma gelince, gazetelerin manşetinde o fotoğrafı görünce, klasik gazetecilik hislerim öne çıktı, törenin tüm basın önünde yapıldığını düşündüm. Çünkü gözlerim fotoğrafa kilitlenmişti ve mekanı görmedim.

Şimdi açayım.

O tören Genelkurmay Başkanlığı’nda yapıldı.

Bir yıl öncesine kadar, fotoğrafta Cumhurbaşkanı’nın durduğu yerde Genelkurmay Başkanı dururdu.

Bu yıl değiştirildi. Bence çok da doğru yapıldı. Anayasa’ya göre Başkomutanlık sıfatı (sembolik de olsa) Cumhurbaşkanı’nda. Zafer Bayramı kutlamalarını da tüm ordu adına Cumhurbaşkanı’nın kabul etmesi çok doğal.

Bu tür üst düzey törenlerde medya dışarıda kalır. Sadece devletin görevlendirdiği bir foto muhabiri ile bir kameraman kalır içerde.

Fotoğraflar çekilir ve daha sonra medyaya servis edilir.

Bu fotoğraf devlet görevlisi foto muhabiri tarafından çekildi. Yeni fotoğraf makinaları dijital ve motorlu, yani 6-7 saniyelik bir selamlama sırasında üst üste en az 15-20 kare fotoğraf çekilebiliyor.

Usule göre, daha sonra bu çekilen fotoğraflar incelenir ve medyaya dağıtılacak kareler seçilir.

İşte cinlik burada. Genelkurmay Başkanı’nın Cumhurbaşkanı’nı selamlaması sırasında çekilen en az 15 fotoğraftan sadece “rahatsız edici” olan bu kare seçilip dağıtılmış.

Oysa belki bir saniye sonra çekilmiş olan fotoğraftaki görüntü bambaşkaydı.

Ama ille de bu görüntü verilmiş. Verilmiş ki, iktidar yalakaları “Nasıl da boyun eğdiririz adama böyle” diyebilsinler diyedir belki de.

Zamanında Ecevit’in de Clinton karşısında iki büklüm gibi görünen bir fotoğrafı servis edilmişti, aynı mantıkla.



***


Sıfır sorundan herkesle soruna

İç politikadaki hukuk ve demokrasi dışı uygulamalara, her şeye rağmen sessiz kalamayan ve “Evet yazı aksaklıklar var” diyen ama bu söylediklerini hemen düzeltmek için “Ancaaaak, dış politikamıza söylenecek söz yok, müthiş bir Dışişleri Bakanımız var, Türkiye’yi süper güç yapıyor” diyenler bu konuda da duvara tosladı.

Dışişleri bakanı “Yeni Osmanlı ruhu” gibi bir garip politikayla hem bölgedeki en güçlü ülke olduğumuzu hem “Cumhuriyet rejimi yüzünden” hep kavgalı olduğumuz tüm komşularımızla “sıfır sorun” yaşamaya başladığımızı söylüyordu.

Komşularımızla aramızın hep kötü olduğu doğru. Ama bunlar Soğuk Savaş döneminin kalıntılarıydı. Irak-Suriye Sovyet etkisi altında, Bulgaristan zaten Doğu Bloku ülkesi, Yunanistan’la hiç giderilememiş bir husumetimiz var, İran da bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Yani komşularla sorunumuz “canımız öyle istediği için” değil, zorunluluktan doğuyordu.

Hepsini geçelim, ama İsrail politikasının vardığı yere bakın, insanın içi acıyor.

Daha Davos olayından hemen sonra dedik ki “Böyle efelenmeyle olmaz, lafla olmaz, adam gibi önlem alın, çekin elçinizi geri, tüm anlaşmaları dondurun, tepki böyle gösterilir.”

Ama öyle yapmadılar, iç politikaya oynayıp ticari ve askeri ilişkileri sürdürdüler. Arkasından bir sürü olay yaşadık, en önemlisi Mavi Marmara olayı.

Yeri göğü inletti iktidar ama o kadar, tek bir yaptırım bile olmadı. Hep el altından ilişki arandı. Zannettik ki Birleşmiş Milletler raporu lehimize olacak. Öyle ya Dışişleri Bakanı aklına estiğinde Amerika Dışişleri Bakanı ile görüşüyor. Bu uğurda Mavi Marmara’yı da yeniden göndermedik, nasıl olsa uluslararası hukuk bizi haklı bulacaktı.

Öyle olmadı işte. Dahi politikamız duvara tosladı. Şimdi en sert önlemleri alıyoruz. Elçi çekiliyor, askeri ve ticari ilişkiler askıya alınıyor.

“Günaydın” mı desek, içimiz sızlayarak.



***


6 dakika 48 saniyeye sığan zafer kutlaması

İstanbul’daki 30 Ağustos Zafer Bayramı törenleri ne kadar sürdü biliyor musunuz?

Şaşırmayın; tam 6 dakika 48 saniye.

Bu 6 dakika 48 saniye içinde Vali ve Birinci Ordu Komutanı halkı selamladı, askeri birlikler geçit resmi yaptılar.

Ne bir bando ne bir müzik ne de zaferi kutlamak için Vatan Caddesi’ne birikmiş binlerce yurttaşı heyecanlandıracak bir sahne yoktu.

Hava sıcak, zaten trafik de aksıyor, bitirelim şu işi, hem böylelikle daha da sivilleşmiş oluyoruz zihniyeti ağır bastı besbelli.

Bunları bana Almanya’dan tatil için gelen eski bir dostum anlattı. “Bu yıl” dedi “Almanya’daki işimden aldığım tatil zamanı Şeker Bayramı ve Zafer bayramı’na denk geldi. İki çocuğumu alıp, milli duyguları daha da pekişsin diye Zafer Bayramı törenlerini izlemeye götürdüm götürmez olayım” diye devam etti.

Sonrasını da şöyle anlattı: “Amacım çocuklarımın Türrk bayraklarını, Türk askerini, Türk Ordusu’nun silahlarını görmesini sağlamaktı. Almanya vea Fransa’da benzer törenlerde çocuklarımın heyecanlandığını gözlemiştim, istedim ki asıl kendi ülkeleriyle gururlansınlar. Ama tören sadece 6 dakika 48 saniye sürdü. Çocukları şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemediler, ‘baba belki bitmemiştir biraz daha bekleyelim’ dediler.”

Uzun yıllardır Almanya’da yaşayan dostuma “Türkiye artık böyle, ileri demokrasiye geçip iyice sivilleşiyoruz, AKP ve yandaşları artık ne bayramlar yaşıyor bilemezsin, neredeyse hergünü yeni bir bayrama çevirdiler” diyemedim tabii.



***


Tatilciler dönmese mi?

Ramazan’da “tatil yapmak ayıp olur, hem oruç tutmadığımızı zannederler” mantığı ile tatil yörelerini bomboş bırakanlar, Ramazan’ın bitmesine iki gün kala akın akın boşalttılar İstanbul’u. söylenenlere göre 7 milyon kişi gitmiş. Kimi arabasıyla, kimi arabasını parka bırakarak. Demek ki günlük trafikten 7 milyon araç çekilmiş.

Vallahi biz İstanbul’da çok rahattık. İstediğimiz saatte istediğimiz yere zahmetsiz ulaştık. Demek ki İstanbul’u kilitleyen bu tatilcilermiş. Dönmeseler mi acaba?

Dönmeseler iyi de, işin ters tarafı şu ki, bu 7 milyon olmayınca İstanbul’da işler yürümüyor, lokantalar, eğlence yerleri iş yapmıyor, alışveriş merkezlerinde satış da olmuyor. Bayramda heryer çok kalabalıktı da, hepsi kuru kalabalık, millet elinde çekirdek torbası oradan oraya yürüyor, ne alışveriş, ne bir harcama.

İşte nitelik nicelik meselesi, fazla yormayayım kafanızı...



***


Kültür ve Turizm Bakanı Günay, “Sultanahmet Adliyesi’nin altını kazsak oradan Roma çıkar!” demiş. Roma’yı bilmiyoruz ama yavaş işleyen yargı yüzünden zamanaşımına uğramış binlerce dosyanın çıkacağı kesin! (Gani yıldız)
 Can Ataklı/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget