Gazze-Suriye ikilemi ve İstanbul’daki gösteriler


Netenyahu ile Liberman’ın tezgahladığı son Gazze saldırısı iki ay sonra yapılacak olan İsrail’deki genel seçimde, seçmenleri etkilemek adına kan akıtılmasıdır ve elbette lanetlenmelidir.
Ancak!...
“Gazze’de 21 ölü var” diye ağıt yakanların, Suriye’deki on binlerin katlini bırakın görmezlikten gelmesi, o katliamlara bizzat katkı sunması, dehşet bir ikilem değil midir?
Ne yani, Gazze’dekiler Müslüman kardeşlerimiz de Suriye’dekiler ağaca ya da böceğe mi tapıyor?
Hep söylüyoruz, AKP güruhu için İslam dini inanç değil, ideolojidir.
Öyle olduğu için de böylesi çifte standartlar sergiliyorlar ve “rejim, laik” - “Beşar Esad, Alevi” diye Suriye yönetimini kafir ilan edip cihat ilan ediyorlar.
Sadece AKP liderliği değil, dinci uzantılarının yaptığı da ortada!
Dün İstanbul’da Fatih ve Beyazıd Camisi önlerinde vaveylalar kopardılar.
İyi de bu sözde Müslümanlar; Suriye ve Irak’ta on binlerce-yüz binlerce mümin boğazlanırken neredeydiler?
Bu gösteri olayında anlayamadığım bir şey de şudur:
Güneydoğu şehitlerimizin cenaze namazlarına katılmayı bile vatandaşa yasaklayan ve cami girişlerine set olan vali ya da polis neden bu Gazze’cilere müdahale etmiyor?
Yoksa Gazze’de ölenler bizim şehit Mehmetçiklerimizden daha mı mübarek!
Gerçi TRT’nin şeyhülislamı (!) pardon büyük bütçeli yapımcısı Gülsün Çetinkaya, “PKK ile vuruşan askerler şehit değil” diye bir fetva verdi ama yine soralım hükümet de aynı mı düşünüyor?
Keza Cumhuriyet bayramını kutlamak için sokağa çıkanlara terörist muamelesini yapıp polise saldırı emrini verenler, bu Gazze istismarcıları tayfasını niye baştacı ederler?
Son sorum Bülent Arınç’a olacak...
Başbakan dün bir kere daha, “İsrail’le ilişki kurmalıyız” dediğin için seni refüze etti. Hâlâ nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun!
Siyaset yapmak sadece ağlamak yani acındırmak değil, gerektiğinde meydan okuyabilmek ve  sözüne sahip çıkabilmektir.
Açlık grevleri ile hedeflenen
Açlık grevlerinde iş şirazeden çıkarıldı ve şova dönüştürüldü.
Leyla Zana bile Meclis’ten bu kumpanyaya el sallamaya başladı.
Peki amaçlanan ne midir?
Bir tanesi dünya kamuoyunun ilgisini çekmek ve Kürt sorununu uluslararasılaştırmaktır.
Peşi sıra AKP’nin önünü açmak yani onun bazı adımları atmasına zemin ve iklim hazırlamaktır ki biz ısrarla bu şovun ardında, AKP’nin olduğunu söylemeye devam ediyoruz.
Malum Tayyip Erdoğan, Başkanlık için düğmeye bastı.
Dolayısıyla Başkanlığa uygun bir siyasi yapılanma yani federasyon hedeftir.
İşte bu hedefe varmak için kamuoyu oluşturulup basamaklar bir bir çıkılmaya çalışıyor.
Bu süreçte bazı tırmandırılmalar ihtimaldır.
Mesela ölüm oruçlarında peş peşe bazı kayıplar olabilir ve Güneydoğu ajite edilebilir.
Sonrası ise malum, toplumun “yeter artık” deyip bazı şeyleri kabul noktasına getirilmesidir.
Sezar, Kanuni ve hatta Peygamber bile bu kadarına karışmadı!
“Çamlıca’ya cami yapılmalı” kararını tek başına veren kim?
Tayyip Erdoğan!
“Taksim Meydanı’nda illa Topçu Kışlası isterim” diyen kim?
Tayyip Erdoğan!
Rize’de, “Bu minare çok uzun, kısaltın” diye ferman buyuran kim?
Tayyip Erdoğan!
“Herkes üç çocuk yapacak ha!” diye tehdit salan kim?
Tayyip Erdoğan!
“Kürtaj-mürtaj anlamam, herkes doğuracak” diyen kim?
Tayyip Erdoğan!
“Yasal düzenlemeyi ulemaya sormak lazım” diyen kim?
Tayyip Erdoğan!
Karadeniz sahil yolunun yapımında yol mühendislerine güzergah tayin eden kim?
Tayyip Erdoğan!
Ergenekon davasının savcısı kim?
Tayyip Erdoğan!
Deniz Feneri davasının avukatı kim?
Tayyip Erdoğan!
Listeyi uzatmak mümkün de yerim yok!
Emin olun ne Sezar ne İskender ne Kanuni Sultan Süleyman ve hatta ne Peygamber  yönetirken her şeye bu kadar müdahil olmadı.
Öyleyse bu Tayyip’i nasıl tanımlamak gerekiyor?
OdaTV ve Deniz Feneri savcıları davaları çökerken
Bu satırların yazıldığı saat de OdaTV ile Deniz Feneri savcılarının davaları henüz sonuçlanmamış ve karar açıklanmamıştı.
Ancak karar ne olursa olsun tıpkı Ergenekon ve Balyoz misali bu iki dava da hem vicdanen hem de hukuken çökmüştür.
Artık bırakın bizim gibileri, AKP ve Cemaate içerde ve dışarıda omuz veren büyük bir kesim bile bu davaların medyayı, tarafsız yargıçları ve topyekün toplumu sindirme adına tezgahlandığını kabul ve ifade etme noktasındadır.
Bu  davaların gösterdiği bir başka şey de devletin nasıl işgal edildiğinin tescilidir.
Düşünün, TÜBİTAK gibi bir kurum bile bu hale getirildiyse vahlar olsun bu ülkeye!
Aynı şekilde Deniz Feneri soruşturmasında yapılan rezil hırsızlığı hukuk ve adalet içinde soruşturuyor diye, iktidara yaranma adına, kendi savcı arkadaşlarının kalemini kırabilenlerin adliyedeki varlığı da teyid görmüştür.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget