Irkçı araplar “biz iman ettik dediler.” De ki; iman ettik demeyin, Müslüman olduk deyin. İman, henüz gönlünüze girmedi. Allah’a ve Resulüne bağlanırsanız, amellerinizden hiçbiri eksilmez. Allah suçları örter, affedicidir. (Hucurat 14)
İman kavramı kalbi bir kavramdır. Müslümanlık dinin en üst noktası değildir. En üst nokta, mü’minliktir. Herkes Müslüman olabilir. İslam’a sempatiyle bakan ve inanan herkes Müslümandır.
Esasında ayette “Müslüman” kelimesi de geçmez. Kur’an’da “Müslüman” şeklinde bir ifade yoktur. Ayette “eslemna”(İslam olduk) ibaresi geçer. Kur’ân’da Müslüman, muslim şeklinde kullanılır. Manası “selamette olan” demektir.
Selamet; barış, adalet, esenlik gibi manalara gelir. Kelime anlamı itibari ile; barış, esenlik ve adalete mazhar olan selamettedir. İslam’dadır.
Mümin ise, imanda olan demektir. İman, emn kökünden türer. Bir konuda tam emin olmak, güvenmek, güvencede olmak manalarına gelir. Allah’tan emin olmayan, bu eminliği her şekilde sağlama yaparak, sorgulayarak tesis etmeyen iman kelimesine mazhar olmaz.
İslam’da iman vardır. Diğer dinlerde “inanç vardır.” İman, inanç kelimesine çok zıttır. Çünkü mutlak tatminlik gerektirir. Tatmin olunmayan bir inanış, asla iman olmaz. Hüsn’ü kuruntu olur.
Dolayısı ile kişi evvela Allah’ı sorgulayarak tatmin olmalıdır. Olmuyorsa, inanışı onu “eslemna” yani teslim kılar, ama iman etmiş olmaz.
İman, kalbidir demiştim. Kalb ile akl (akıl) arasındaki ilişkinin ürünüdür. Tarih boyunca ya kalb akla, ya akıl kalbe üstün gelmiştir. Bu ikisi aynı noktadan hasıl olmasına rağmen, bir türlü aynı kefeye sokulamamıştır.
Kur’an bu durumu şöyle izah eder;
Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir. (Hacc 46)
Bu ayet, kendisiyle akledilen kalpten bahseder. Ne alaka diyeceksiniz? Kalp ile akledilir mi?
Evet. Kalp ile akledildiğinde ortaya “aşk” çıkar. Aşk, kalbin iman derecesini yükselten bir tırmanışın adıdır. Akıl tatmin olduğunda, kalp iman eder. Kalp iman ettiğinde akıl tatmin olur. Ve bu ikisi birbirinin arkasını kollar...
Hatırlayalım;
İbrahim, ‘Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster,’ demişti. ‘Yoksa inanmıyor musun,’ dedi. ‘Evet; ancak kalbimi güçlendirmesi için.,’ dedi. ‘Dört kuş al ve onları iyice incele,kendine alıştır... Sonra her bir dağın üzerine onlardan bir tane koy yerleştir. Daha sonra onları çağır. Sana hemen gelecekler. Bilesin ki ALLAH Güçlüdür, Bilgedir ,’ dedi. (Bakara 260)
Tevhidin önderi İbrahim Resul, inanç ile iman arasındaki o ince çizgiyi usulce resmediyor burada. Sembolik anlatımlarla dolu olan bu ayette, Allah’ın “halil/dost” dediği ve Hz. Muhammed’e, İbrahim’in yolundan git dediği o yolu anlatıyor.
İbrahim peygamber aklı işletmenin en önemli resmidir. Gönlüm tatmin olsun yönündeki o talep, imandandır. İnanç ile iman arasındaki fark budur. İman adamı İbrahim eder. İnanç ise Ebu Cehil’leştirebilir...
Ya o kuşlar? O konuya daha sonra değineceğiz.
Mü’min... En önemli sıfat budur. Hemde “İnkılabi Mu’min/ Devrimci İman...” Şiarımız, istikametimiz bu yöndedir.
Yorum Gönder