Muhafazakârlık şirkinin iki rahatsızlığı


Şirkin veya ecdatperestliğin tevhit dininden ve peygamberlerden iki büyük rahatsızlığı var:
1. Ataların dokunulmazlığına karşı çıkılması,
2. Mal ve servetlerle ilgili statükoya karşı çıkılması.
Şirkle tevhidin bütün kavgası budur. Peygamberlerle şirkin kavgasının esası, teolojik cedel değil, şirkin yaşamasını sağlayan panteon statükoculuğuna karşı çıkılmasıdır. İlk peygamberden sonuncusuna kadar dava hep budur. Kur’an’ı okuyan bunu hemen görür. Hiçbir şeyi göremese de bunu görür. Eğer bunu da göremiyorsa o zaten Kur’an’ı okumasın. 
Peygamberlerin tevhit devrimi, şirkin ‘dokunulmaz’ ilan ettiği iki şeye ‘dokunuyor’, hem de çok sarsıcı biçimde dokunuyor: Ecdat kabulleri, mal ve servet.
İslam adına iddiası olan bir söylem ve siyasette bu dokunma yoksa onda tevhidin imanı yok demektir. Böyle bir söylem, bu iki şeye dokunmak yerine bir de onları ‘daha da dokunulmaz’ kılmaya âlet oluyorsa onun imanı ve dini olmadığı gibi, namusu da yoktur. Çünkü inanma-makla kalmıyor imanı paravan yaparak kitleleri aldatıyor. Bu ikincisi namussuzluktur. Kısacası, bu tür söylemlerle din avukatlığı yapanlar, Mâûn suresi mücrimi melun ve alçaklardır.
İki rahatsızlığa vurgu yapan temel beyyine şudur:
“Dediler ki, ‘Ey Şuayb! Namazın/duan mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi?” (Hûd, 87)
Karşı çıkışın gerekçesi şirkin en beyinsiz söylemi halinde önümüze konmuştur:
“Biz, eski atalarımız arasında böyle bir şey duymadık.” (Mü’minûn, 24; Kasas, 36)
Görüldüğü gibi, gelenek ve ecdat şirkinin istediği, hem Allah’ın hem de ataların ve geleneklerin terk edilmemesi, bir de mala mülke yani mal ve servet konusunda oluşturulmuş despotizme dokunulmamasıdır.
Ataların kutsallığı ve servetler korunmak şartıyla Allah’a, ibadete, mabede yer verilmesi muhafazakârlık şirkini rahatsız etmemektedir. Tam aksine (Emevîlerin Cahiliye’yi öne çıkaran hilafetleriyle küresel kapitalizm hizmetkârı Ilımlı İslamcı siyasetlerin icraatında da gördüğümüz gibi), bu anlamda bir uzlaşı, gelenekçilik şirkinin sevdiği ve ustalıkla uyguladığı bir yöntemdir. Tevhidin asla kabul edemeyeceği bir numaralı uzlaşı ise işte bu uzlaşıdır. Çünkü şirkin en yıkıcı şekli budur; çünkü en sinsi şirk budur.


Allah’a dokunun ama atalarımıza asla
Gelenekçi-muhafazakâr putçuluğun bütün meselesi, atalarından görüp öğrenmediklerini, yani yeniyi tepelemektir. Çünkü yeni onlara ‘atalarının ve kendilerinin bilmedikleri bazı şeyleri öğretiyor.’ (bk. 6/91) Eşyanın, atalarının koymadığı isimlerle anılmasına bile tahammülleri yoktur. (bk. 7/71; 12/40; 53/23)

Atalarından miras almadığı şeylerin onun hayatına girmesi şirk zihniyetini kudurtuyor.  Şirkin yeniye ve yeniyi temsil edenlere öfkesi çok zorludur. Şu ayetler, bu öfke ve panik halinin volkanik kükreyişini önümüze koyuyor:
“Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: ‘Bu adam yalanlar düzen bir büyücü. İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!’ İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: ‘Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur. Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir.” (Sâd, 4-8)
Kur’an, bu sakat mantığı şöyle eleştiriyor:
“Bir iğrençlik yaptıklarında şöyle derler: ‘Atalarımızı bu hal üzere bulmuştuk. Yani Allah emretti bize bunu.’ De ki, ‘Allah, edepsizliği/iğrençliği emretmez. Allah hakkında, bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (A’raf, 28)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget