Muhteşem Çelişkiler, Ucube İşler - Cevat Kulaksız

Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın eleştirlerine neden olan “Muhteşem Yüzyıl” dizisi bir TV da yayınını sürdürmekte.  Ancak,  dizide “Muhteşem Süleyman” Kanuni Sultan Süleyman’ın sarayda geçen aşk, kıskançlık, çeşitli hile ve desiseleri anlatan diziyi, başbakanımız beğenmemiş olmalı ki, muhteşem bir çıkış yaparak dizi yapımcılarına yüklendi.  Hem de yargıya talimat veriricesine,  “yargının da gerekli kararı vermesini bekliyorum” diye ultümatom gibi söz söyledi. Sayın Başbakanın huyu böyle demek ki, zaman zaman bazı olaylar karşısında yargıya böyle sinyaller, göndermeler yapıyor. (Bunlar, “yargı yürütmenin güdümüne girdi, adalet zedelendi” diyenleri haklı çıkarmıyor mu?) Filim bir sanat eseridir, filmi beğenmedim diye yargıya mı başvurulur?
Başbakan, hani Danıştay baskınından önce, Danıştay’ın türban konusunda verdiği kararı beğenmeyip, kararı veren yargıçlara, “sizin kafanız basmaz, bir de ulemaya danışalım, bakalım onlar ne diyor” diyerek, hukuk devletinde dinsel saplantılarından kaynaklanan sözler söylemişti de, aynı kafadar Avukat Alpaslan Aslan’ın tabanca ile Danıştay’ı basmasına ve yargıçların ölmesine ve yaralanmasına neden olmuştu.
Sinema filimleri, TV dizileri bir sinema sanatıdır; sanatta ve edebiyetta her insanın üslubu nasıl farklı ise, edebiyat, heykel, sinema gibi güzel sanatlarda da her sanatçının bir anlatış biçimi vardır. O firma Muhteşem Yüzyıl’ı böyle bu açıdan işlemiş, böyle anlatmış. Bir romancı, kitabını böyle yazmış da, şöyle niye yazmamış; bir heykeltraş, bu heykeli böyle yapmış da “ucube olmuş” şöyle yapmalıydı diye eleştirebilirmiyiz, çağdaş dünyada bunu eleştirmeye, hele kötülemeye hakkımız var mı?
Can Dündar’ın Milliyet’te köşesinde sorduğu gibi, “hangi medeni ülkede Başbakan bir TV dizisini halka ve yargıya şikâyet eder”. Bu üslup çağdaş bir ülkeye yakışır mı? Muhalefet parti sözcülerinin başbakanın bu sözleri üzerine yaptıkları eleştirilerini, yazımızı uzatmamak için buraya alamıyoruz, sanırım o eleştirileri medyadan izlemişsinzidir.
Hani halkımzın “her babayiğidin bir yoğurt yiyişi var” şeklinde bir özdeyişi var ya, işte öylesine sanatta da anlatana, işleyene özgü bir şeydir uslüp vardır. Üslup ne kadar özgür olursa yaratıcılık ve yenilik de artar. Başbakanın azarlayan, celallenen bir üslupla bu şekilde Muhtreşem Yüzyıl’ı ve öteki sanat eserlerini “ucube” diyerek böylesine azarlar gibi eleştirmesi de muhteşem bir çelişkidir. Herkes hepimiz nasıl sanatçı olamazsak, o nedenle de herkesin sanat ve üslubuna saygılı olmak zorundayız. Sanatsız ve kültürsüz bir ulus çağdaş olamaz. Hele Atatürk’ün dediği gibi, “sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”.
Başbakanımız ve hepimiz şunu iyicene bilmeliyiz ki, hepimiz, herkes her şeyi bilemeyiz, bildiğini söyleyen yanılır. Sanatta ve sanat eserlerinde herkesin farklı bir algısı, farklı bir üslubu vardır. Sanatın, özünde hoşgörü ve anlayış olmalıdır. Başbakanımız sanatı ve sanatçıları böylesine azarlar gibi çıkışla eleştiri yapması çok talihsizliktir. Toplumda farklılıklar bizim zenginliğimizdir, farklılılara saygılı oldukça, takdir ettikçe sanatta da, bilimde de yaratıcılığımız artar; aksi halde onu azarlama, bunu tersleme ortamında insanların yaratıcılığı yok edilir. Osmanlı da böyle heykeli, felsefeyi, sanatçıları kötülerdi, bilime ilgisiz kalırdı, o nedenle de çağın gerisinde kaldı battı. Lütfen artık dünyaya bakış, üsulp farkımzı genişletelim. Yoksa bilimimiz de, sanatımız da çakma, sahte, kopya olururken, sanayimiz de montaj muntaj olur ve böylece onu bunu taklit eder çağgdaş dünyadan dışlanırız ve geri kalırız.
Bahse konu olan Muhteşem Yüzyıl TV dizisine dönersek, senaryosunun birçok bölümleri hayali de olsa, gerçek bir tarih belgeseli olamasa da, sonuçta bir sanattır. Bu dizi reyting rekorları kırıyorken, ülkemizi tanıtmada önemli bir rol oynamaya başlamış, 22 ülkeye ihraç edilmiş, ülkemizde de ilgi ile izleniyorken 60 ülkede de yayınlanması gündeme gelmiş, böylece yurt dışına en fazla satılan TV dizisi olmayı başarmıştı. Muhteşem Yüzyıl ülkemizi tanıtmada bu denli başarıyı yakalamışken, ille şöyle olacak, böyle olmayacak diye sanata emir vermeye kalkışmak, muhteşem bir çelişkiden başka bir şey olamaz.

BİR YANDAN DİZİYE ÖDÜL İÇİN ÇAĞRI
Öğrendiğimize göre, Kültür Bakanlığı Tanıtım Genel Müdürlüğü, içinde Muhteşem Yüzyıl dizisini yapan Tims Prodiksiyon’un da bulunduğu film yapımcı şirketlerini, “yaptıkları dizilerle ülke ekeonomisine ve ülkenin tanıtımına katkıda bulunma” dan dolayı 12 Aralık’ta yapılacak ödül törenine çağırıyormuş. Bu nasıl ucube çelişki, bir yandan böyle, bir yandan öyle bu nasıl ucube uygulama, artık siz düşünün.

BİR YANDAN DA DİZİYE CEZA
Türk basının başında Demokles’in kılıcı gibi sansür baskısı olan RTÜK, Muhteşem Yüzyıl TV dizisine iki kez ceza uygulamıştı. 2010 da mevzuatın, “yayınların toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması” kuralına ters düştüğü gerekçesi ile uyarı cezası verilmişti. Yine aynı kurul, 16 Kasım 2011 de, HaticeSultan’ın hamamdaki kanlı sahneleri nedeniyle, “yayınların şiddeti özendiremeyeceği” kuralına aykırı bulduğu için ceza verilmişti. Bu dışlama, sansür kafası ile ülkede bilimden başka sanat da gelişemez.

YAPIMCIYA TEHDİT
Muhteşem Yüzyıl’ın senaristi Meral Okay vefatından önce tehdit edilirken,  geçen nisan ayında ölümünden sonra da, yandaş dinci basın diziyi kötülemede adeta yarışa başlamıştı. Meral Okay’a gerici çevrelerce yapılan tehditler üzerine polis koruması verilmiş, tehdit karşısında evini bile değiştirmek zorunda kalmıştı, yapım şirketinin tabelası bile değiştirilmişti.
Sayın Başbakanımızın, bu diziyi eleştiriken şunları söylemesi çok talihsizliktir:  “Ben o dizilerin yönetmenlerini de o TV sahiplerini de milletimin huzurunda kınıyorum. Bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen (harekete geçmeyen) yargının da gerekli kararı vermesini bekliyoruz…”  “Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz.”
“Bunlar ecdadımızı zannediyorum o Muhteşem Yüzyıl belgeselindeki gibi tanıyor. Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti, sarayda geçmedi.”
Yahu bu dizi neden hâlâ yayında? Neden hâlâ kalkmadı.
Bu sözleri laik, çağdaş Türkiye’nin başbakanı mı söylüyor, yoksa bir Arabistan veya Afganistan yöneticisi mi söylüyor diye içimizden hayıflanıyoruz.
Toplum artık at üstünde elinde yalınkılıç orayı burayı işkâl eden bir toplum değil, dünyaya böyle hep hamaset duyguları ile bakamayız. Daha bilimsel, daha sanatsever, daha hoşgörülü, daha çağdaş bir toplum olmalıyız
Aynı şekilde heykele de, “yok bu heykel şöyle yapılmalıydı, böyle yapılmalıydı”, yok bu “ucube bir heykel” diye eleştirmemiz çok isabetsiz ve sanata yapılan bir saldırıdır. Bu nednele Mustafa Aksoy’un Kars’ta yaptığı “insanlık anıtı ne yazık ki böylesine bir haksız eleştiri yüzünden yıkılmıştı. Böylece heykel konsundaki sanat tarihine kara bir leke olarak yazıldı.
O nedenle sanatçıların eserlerini işleyiş ve anlatılış uslübuna karışmamız onları haksız ve isabetsiz eleştirlerle dışlamamız çağımızda çok yersiz ve yanlış bir olaydır. Şu heykel “ucube”, Fazıl Say böyle, o sanatçı şöyle diye eleştirdikçe ülkemizi çağın gerisine doğru itiyoruz.

EVLAT KATİLİ MUHTEŞEM SÜLEYMAN

Muhteşem Yüzyıl dizisini “ecdadımız şöyle böyle falan diyerek hamasetle eleştirenlere ecdadımızla ilgili bir gönderme yapalım. Övündüğümz Muhteşem Süleyman’ın, Müslümanlık değil, hiçbir dinle bağdaşmayan evlat katili olduğunu, halkın ve ordunun çok sevdiği öz oğlu yiğit Şehzade Mustafa’yı bir dedikodu yüzünden gözlerinin önünde boğdurarak katlettiğini, İran’a esir giden evladı ayali, torunun katlettirdiğini, katlettiği için de İran şahına en değerli hediyeler gönderdiğini de biliyor musunuz. Bu vahşet olayından sonra devlet, Osmanlı, halk öylesine bir sarsılıyor ki, acılar, kırgınlıklar yüz yıl sürüyor, isyanlar ve devlet çatırdamağa başlıyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget