Tayyip Erdoğan, hekim olsaydı “meşguliyet tedavisi” alanında muhteşem bir otorite olurdu.
Her hafta gündeme ait olmayan bir-iki konuda tartışma açıyor ve halkın ciddi sorunlarla dertlenmesine imkân vermiyor.
Son buluşu muhteşem!..
Pazar
günü Kütahya’da dış politika üstüne konuşurken birden “Muhteşem Yüzyıl”
adlı TV dizisine sözü getirdi ve dizide Kanuni’nin yanlış tanıtıldığını
öne sürerek şöyle devam etti:
“Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda, o gördüğünüz dizideki gibi geçmedi.”
Başbakandır; kafası takıldıysa düşündüğünü söyleyecek.
Ama
Erdoğan ya kendini kaptırdığı için veya halka iyi bir oyuncak olduğunu
düşündüğü için olmalı, demokratik hukuk devleti adına skandal yaratacak
tuhaflıkta şeyler söylemeye devam etti:
“O dizilerin
yönetmenlerini de o televizyonun sahiplerini de milletimizin huzurunda
kınıyorum. Ve bu konuda ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli
kararı vermesini bekliyorum.”
Sanatın ve sanatçının özgürlüğü bu iki cümlelik eleştiride iki ölümcül darbe yemiştir.
1. Televizyon sahiplerine nasıl davranacakları talimatı verilmiş;
2. Bildiklerini okumakta inat edenler olursa onlar da yargıya havale edilmiştir.
İşin
şaşırtıcı yanı Başbakan’ın bu çıkışı, Avrupa Yargıçlar Birliği’nin
Türkiye’de görülen güçler ayrılığı ilkesi sapmalarına yönelik zehir
zemberek eleştirilerin medyada yayınlandığı güne denk gelmiştir.
“Muhteşem Yüzyıl” dizisini şimdi 21’inci Yüzyıl Türkiyesi’nde Viyana bozgununa benzer bir son mu bekliyor?
Başbakan’ın elinden bir şey kurtulmuyor. Katli vacip ise kanalın sahibine, olmazsa yargıya hallettiriyor.
Yargıya müdahale anayasal bir suçtur.
Başbakan’ın gücünü her vesile ile ispatlama tutkusu hiçbir engel tanımıyor.
Ölmeye hazır değildi
Deniyor ki, Özal’ın sistematik olarak zehirlenerek direnci zayıflatıldı, sonra güçlü bir zehir olan DDT verilerek öldürüldü!
Yaşananlar böyle bir şüpheyi doğruluyor mu?
Tersine yalanlıyor.
Dün
eski Cumhurbaşkanı Demirel suikast iddialarına katılmadığını söyledi.
Buna rağmen gerçek 19 sene sonra da ortaya çıkarılsa geç olmayacağını
savundu.
Asıl dikkate alınması gereken nokta şu:
Doktorunun
“mutlaka yatması” ısrarını dinlemeyip çok yorucu bir mesai dönemine
giren Turgut Özal, kendisine refakat edenleri şaşırtacak kadar enerji
taşıyordu.
Yavaş yavaş zehirlenen biri, o yorgunluğa dayanamazdı.
Halbuki yürüme bandına çıkacak kadar iyi hissetmiştir kendini.
Ve en önemli nokta:
Ölmese, iki-üç gün içinde İstanbul’a geçerek yeni bir parti kuracağını, siyasete sil baştan başlayacağını açıklayacaktı.
Ölmeye hazır duruma getirilmiş biri yapar mı bunu?
Yorum Gönder