Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’ye Patriotların yerleştirilmesini Çehov tüfek sendromu olarak tanımlıyor.
Lavrov’a göre, birinci sahnede tüfek eğer asılı ise üçüncü sahnede mutlaka ateşlenir.
Rusya Dışişleri Bakanı, askeri konularda önemli olan niyet değil potansiyeldir diyor.
Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinin 7 merkezine Patriotların
yerleştirilmesine sadece Rusya değil İran da tepki koyuyor ve bölgesel
savaş ikazlarını yapıyor. Önceki gün Türkiye’ye gelip Başbakan’la 2 saat
görüşen İran Meclis Başkanı Ali Laricani ve konu ile alakalı olarak
Tahran’da basın toplantısı düzenleyen İran Hükümet sözcüsü Ramin
Mehmanparast, ısrarla Patriot’u sorguladılar ve bölgemizde barışın
tehlikeye girdiğine dikkat çektiler.
Burada sorulması gereken soru; Moskova ile Tahran yönetimlerinin neden telaşa kapıldıklarıdır?
Türk kamuoyu uyutuluyor ama belli ki Rusya ile İran gibi bölgesel
güçler, birkaç adım sonrasını bugünden tahmin ederek ön almaya ve
Batı’nın oyununu bozmaya çalışıyorlar.
Peki, ne midir birkaç adım ötesi?
Türk ordusunun Suriye topraklarına sokulmasıdır!
Hepimiz bu asla mümkün değil, olamaz diyeceğiz ama küresel güç olan
Moskova ile Tahran’a göre öyle tezgâhlar sergilenir ki, Türk ordusu
Suriye’ye girmek zorunda kalır yani buna mecbur edilir ki bu da
topyekûn savaş demektir.
Objektif olalım, bu bakış vehim ya da komplo teorisi değil gerçekçi
bir değerlendirmedir ki Akçakale’ye düşen topa, Ankara’nın anında
mukabelesi ortadadır.
Sınırımız civarı ile yakın çevresinde son yaşananlar bölgemizin
savaşa gebe olduğunu gösteriyor. Bir tarafta Esad ile çarpışan güdümlü
Özgür Suriye Ordusu ve PYD’nin özel konumu, öte yanda Barzani ile
Maliki!nin Kerkük için kapışma eşiğinde olması çatışmanın işaret fişekleri gibidir.
Tabi böyle bir süreçte Türkiye’nin Suriye bağlamındaki pek çok
talebine hayır diyen NATO’nun -eğer Kürecik’i korumak gibi özel amaç yok
ise Patriotları alel acele bölgeye sevk etmesi sorgulanmaya muhtaçtır.
Diziye Muhteşem (!) tehdit!
Doğrudur, Muhteşem Yüzyıl dizisinde bazı mübalağalar var.
Ancak adı üstünde bu bir dizi yani tarihi anlatan belgesel değil.
Televizyon dizileri kurguya dayanır ve reytingi esas alır.
Dolayısıyla bir Başbakan’ın ortaya çıkıp, bir televizyon dizisini
ismen hedef alıp tehdit etmesi ve yargıyı göreve çağırması demokrasi
ile bağdaşmaz ve de Türkiye’deki ifade özgürlüğünün seviyesini ortaya
koyar!
Ne yani dizilerin senaryoları önceden Tayyip’in takdirine mi sunulacak ki böyle bir şeyi Taliban bile yapmıyor!
Velev ki Muhteşem Yüzyıl’daki bazı detay abartılarına rağmen öz doğrudur.
Mesela Harem diye bir yapı ve kölecilik diye ayıplı bir kurum Osmanlı’da vakıadır.
Aynı şekilde kimi Osmanlı sultanlarının iktidar hırsı adına kendi çocuklarını bile boğdurduğu ortadadır.
Keza Saray’ın devşirme bürokrasisinin marifeti ile merkezi yönetimin Anadolu Türk- menlerine zulüm yaptığı da biliniyor.
Osmanlı’yı sevmek ya da sahiplenmek topyekûn olmamalı!
Yüzyıllarca hükmedenlerin doğrulan gibi yanlışları da olabilir ve vardır.
Türkiye’deki İslamcılarla Cemaatlerin yanılgısı budur!
Her şeye siyah-beyaz mantığı ile bakarlar ve aradaki tonlan hiç görmezler.
Yahu Osmanlı ile övünmek için hareme ve köleciliğe sahiplenmek olacak şey midir?
Özal’a zehir senaryosuna iki itiraz!
Gündemde üç büyük seçim var ya, istismar için yeni bir hikâyeye ihtiyaçları var.
Pek çok şeyi tükettiler sıra geldi. Cumhurbaşkanı’nı bile zehirlediler tuluatına!
Hatırlayın, daha mezar açılmadan Özal’ın zehirlendiğini söyleyecekler diye yazmıştık.
Yandaş ve besleme matbuatta manşetler biri biri ardına patlamaya başladı.
Buna göre, meğer Özal’a bir değil birkaç zehir şırınga edilmiş!
Dramatik olan, yıllarca solculuğu istismar edip onun üzerinden para
ve itibar kazanan Zülfü Livaneli gibilerin bu psikolojik harekâta omuz
vermesidir.
Gelelim zehirlenmenin gerçekliğine:
O dönemin Başbakan’ı Demirel zehirlenme iddialarına karşı çıkarken
Ankara Üniversitesi Adli Tıp’tan Prof. Hamit Hancı, Özal’da bulunduğu
ifade edilen polanyumun bir insanda ancak 138 gün kalabileceğini
açıkladı. Hancı ayrıca, DDT ile zehirlenmenin de mümkün olamayacağını
söyledi.
Tayyip ile Kılıçdaroğlu’nun Seyit Rıza kardeşliği!
Hepimiz biliriz, Alevilerin evinde iki resim var.
Biri Hazreti Ali diğeri Atatürk!
Evet, Aleviler Atatürk’ü çok severler zira Osmanlıdaki Ebus- suud içtihadı ya da faşizminden Atatürk sayesinde kurtuldular.
Tablo bu ya, şimdi bunu ters yüz etmek istiyorlar!
Nasıl mı?
Seyit Rızaya itibar ambalajı ile Atatürk’ü mahkûm ettirerek!
Yahu Seyit Rıza feodal bir İngiliz kuklası!
Aleviliğin İslam’daki konumunu tartışan ve Alevilere nasıl baktığı
belli olan Tayyip Erdoğan’ın, Seyit Rıza’yı sahiplenmesi ise Alevi
kardeşlerimizi Atatürk’le karşı karşıya getirmek için!
Diyeceksiniz ki Erdoğan öyle de peki ya Kılıçdaroğlu’nun Seyit Rıza hayranlığı?
En dramatik fotoğraf, Tayyip ile Kılıçdaroğlu’nun Seyit Rıza kardeşliğidir ki bunu siz yorumlayın!
Yorum Gönder