Tayyip ile Süleyman - Mehmet Faraç

Türkiye’de, yaşamın ve siyasetin içindeki tuhaflıklar artık sınır tanımıyor... Baksanıza herkes Başbakan Erdoğan‘ın; “Muhteşem Yüzyıl” dizisine yönelik gereksiz çıkışını konuşuyor...
Dizide anlatılanlara öfke duyan Erdoğan, “Yönetmeni de, yayımlayan kanalı da kınıyorum“ deyince dizi sektörü paniğe kapılmış!.. Yok yok... “Silivri” korkusu değil, reyting ve rant endişesi!..
Ben; terörü, şiddeti, bağnazlığı, sigara ve içki tüketimiyle örneğin “ensest” gibi toplumda öfke uyandıran ahlaksızlıkları teşvik etmediği sürece, dizilerde her tür konunun işlenmesinden yanayım... Sonuçta adı üstünde, “film” bunlar!..
Zaten Muhteşem Yüzyıl’ın jeneriğinde de, senaryonun hayal ürünü ve kurgu olduğu yazılıyor...
Peki, Suriye ile savaş kapıdayken, İran, füze kalkanı nedeniyle Türkiye’ye meydan okurken, terör sorunu kangren halindeyken ülkenin başbakanı tüm işlerini bir yana bırakıp çok izlenen bir diziye niçin karşı çıktı acaba?..
Bunun birkaç nedeni olabilir... Ancak sanıyorum en önemlisi “Bir ülkede iki tane padişahlık dizisi oynamaz” diye düşünmüş olmalı?..
Ben yine de Erdoğan’ın bu çıkışını, yaşamın her alanına hakim olma, özellikle medyada denetimi tamamen ele geçirme hırsına bağlıyorum... Yakında dizi senaryoları RTÜK denetimine tabi tutulursa kimse şaşmasın!..
Çünkü Başbakanın yaptığı, düpedüz mahalle baskısının en yüksek makamdan dışa vurmasıdır!.. Yoksa bir başbakan, televizyon dizilerine kafayı niye taksın ki?..
Peki, Kanuni Sultan Süleyman yaşıyor olsaydı, Muhteşem Yüzyıl’a “van münit” diyen Erdoğan’a nasıl bir tepki verirdi acaba?..
Sanırım halk arasında yüzyıllardır dillendirilen o klasik yanıtı Kanuni de rahatlıkla seslendirirdi:
“Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı, sana da kalmazzzz!..”

Önlük... Çarşaf!..


Ne kadar şaşırtıcı değil mi, Erdoğan’ın Harrem entrikalarının deşifre olduğu Muhteşem Yüzyıl’ı salt gündemi değiştirmek için hedef tahtasına koymasının ardından çok ilginç bir gelişme daha yaşandı...
Hükümet bir gecede okul kıyafetlerini serbest bıraktı...  Eskiden kara önlük vardı sonra mavi oldu... Dar kafalılar önlük uygulamasını “tektip elbise” gibi komik bir yaklaşımla aşağılamaya çalışsa da, aslında tam da Türk toplumunu kaynaştıracak bir kıyafet şekliydi...
Çünkü okullar birer eğitim yuvası... Orada zenginin de yoksulun da çocuğu aynı sıralarda oturur, aynı tahtalar önünde, aynı tebeşiri kullanırdı...
Bu yüzden kıyafetlerdeki tek tip uygulaması zengin ile yoksul arasındaki farkı ortadan kaldırır; fakir çocukların zenginler önünde ezilmesini, horlanmasını da önlerdi...
Şimdi okullarda herkes istediğini giyecekmiş!.. İsteyen pazardan, isteyen sosyete mağazasından... Peki, birileri ben tesettürle, çarşafla, cüppeyle, şalvarla, takkeyle geleceğim derse ne olacak acaba?..
Hükümetin asıl hedefi, türbanı bu yöntemle tüm okullara yaymak olduğu için hiç bir şey olmaz...
Benim asıl düşündüğüm konu, bu gidişata kimin dur diyeceği!..
Örneğin, imam hatiplilere kat sayı kıyağını ve Kuran kurslarındaki yaş sınırlamasının kaldırılmasını görmezden gelen, “444” rezaletine direnmeyen, ulusal bayramların yok edilmesi karşısında yeterli direnci gösteremeyen “Yeni CHP” bu işi yargıya götürür mü acaba?..
Diyeceksiniz ki hangi CHP?.. Son bir haftada Aydın ve İzmir’de güle oynaya, alkışlarla kara çarşaflılara rozet takan CHP mi?..
Bunun yanıtı zaten sorunun içinde değil mi?..

Atatürk’ün kızı Pınar...


Pınar Altuğ da, mankenlikten oyunculuğa geçen başarılı ve sevilen bir sanatçı...
Bir televizyon kanalındaki konuşmasını izleyince, delikanlılığın cinsiyetinin olmadığını bir kez daha anladım.
Altuğ, okullardaki kıyafet serbestliği sorulunca açık yüreklilikle şu yanıtı vermiş:
“Bu beni rahatsız ediyor. Biz Atatürk’ün çocuklarıyız. Türban inandığın için takılıyorsa saygım var. Ama şekilcilik olarak takılıyorsa o zaman tepki gösteriyorum. Benim tanıdığım çok insan var; aslında takmak istemiyor ama çevresinden gelen baskılar nedeniyle takıyor.”
Altuğ, Atatürk ile ilgili bir soruya verdiği yanıtla da milyonların yüreğine pınar gibi akmış:
“Ben Atatürk çocuğuyum. 29 Ekim’i kutlamak istiyorum. Benim çocuğum da kutlamalı... Bana göre Atatürk tartışılmaz... Türkiye Atatürk’ü tartışmıyor, haksızlık ediyor. Ben bu mesleği yapabiliyorsam Atatürk’ün kızı olduğum içindir.”
Pınar Altuğ; “sanatçı” geçinen ancak dizilerden daha çok para kazanma kaygısıyla, ülke meseleleri karşısında başını kuma gömen zavallıların aksine, kaygılarını cesurca seslendirdiği için “Atatürk’ün kızıyım” demekte haklıdır...
Peki ya bir zamanlar SHP’den belediye başkan adayı bile yapılan ancak “son seçimde oyumu AKP’ye verdim” diyen Halil Ergün gibi hayal kırıklıklarına ne denilecek?..
Artık o da, “AKP’li artist” olarak anılacak!..

Eğitim- İş’in çektiği foto!..


Yüzde 32.68’i şahıslara, yüzde 68.67’si bankalara borçlu...
Yüzde 71.8’inin kredi kartı borcu var...
Yüzde 25.77’si “Ekonomik sıkıntılarım nedeniyle ruh sağlığım bozuldu“ demiş!..
Yüzde 34.3’ü kirada oturuyormuş...
Ancak yüzde 13.1’i “Düzenli olarak tiyatro ya da sinemaya gidebiliyorum”  diyebilmiş...
“Her yıl düzenli olarak tatil yapabiliyorum” diyenlerin oranı yüzde 18.34’te kalmış!..
Yüzde 36.39’u, “Ailemin beslenme ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabiliyorum”  ifadesine “hayır” yanıtı vermiş...
“Ailemin giyinme ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabiliyorum” diyenlerin oranı yüzde 57.94 olarak belirlenmiş...
Yüzde 45.92’si günlük gazeteleri ve mesleki yayınları takip edemiyormuş!..
Yüzde 94.93’ü son on yılda mesleki itibarın azaldığını kabul etmiş...
Ve yüzde 89.25’i, bağlı oldukları bakanlığın politikalarının, kendilerini mutsuz ettiğinden ve meslekten soğuttuğundan yakınmış!..
Kim bunlar peki?.. Eğitim-İş Sendikası’nın anketine yanıt veren 1776 öğretmen...
İşte çocuklarımızın geleceğini emanet ettiğimiz öğretmenlerin içine düşürüldüğü ahval ve şerait!..
Ne dersiniz; geleceğimiz çok nâmüsait bir mahiyette tezahür ederse, bunun sorumlusu kim olacak acaba?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget