Kapitalizmin geride kalan 250 küsur yıllık tarihinde,
“tüyü değişti, huyu
değişmedi”: Daha çok kâr,
daha çok sermaye birikimi... Bunun için dönem dönem
biçim değiştirse de değişmeyen tek şey, devlet himayesi...
Bu gelişmiş, azgelişmiş tüm kapitalist formasyonlar için geçerli.
Örneğin, yükselen Türkiye kapitalizmini alalım. Yine devletsiz yapamıyor.
Birikim için yeni koltuk değneklerine ihtiyacı var. Son zamanların yağmalama
biçimi olan PPP (Public-Private Partnership), yani
Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ), devletin ya da kamu
kaynaklarının yerli-yabancı sermaye arasında paylaşımı için
yenilenmiş bir araç. Batı’da
da var, bize de uyarlanıyor...
Devlet ve/veya kamu kaynaklarının yağmalanması deyince, yine bazı
liberallerin tüyleri diken diken olacak... “Yine mi
devletçilik” diyecek, suratlarını buruşturacaklar.
Aslında, “devletin, kamunun yağmalanması”
derken vergi olarak halktan devletin aldığının, vergilerle
oluşturulmuş ya da kıyılar, ormanlar, su kaynakları gibi halka ait kamu
varlıklarının belli bir azınlığa tahsisinden başka bir şey değil konuştuğumuz.
Kamu kaynaklarının aktarımı, bir sınıftan alıp bir diğerine vermenin başka bir
ifadesi...
Bahse konu KÖİ projeleri de 19. yüzyıla ait bir uygulamanın günümüze
uyarlaması. Çoğu, Abdülhamit dönemine denk gelen
demiryolu, liman, maden işletmeciliği, hatta elektrik, gaz, telefon gibi altyapı
hizmetlerinin, Fransız, Alman, İngiliz finans kapitaline imtiyazlarla
yaptırılmasının, günümüze uyarlanışı... Bugüne uyarlama,
“Yap-İşlet-Devret,Yap-Kirala, İşletme
Hakkı” adlarıyla yapılıyor, yapılmak isteniyor, o
kadar.
***
Osmanlı’nın dünya kapitalizmine entegre
olmaya başladığı yıllarda altyapıya kredi açan, altyapıyı inşa eden, bunun için
imtiyazlar edinen finans kapitalin elindekilerini, genç
Cumhuriyet geri aldı. İmtiyazlı
sözleşmeleri iptal etti, millileştirmelere gitti. Altyapı
“stratejik” özellikteydi,
yabancıya bırakılamazdı. O günden itibaren de, kendi kurduğu kamu iktisadi
teşebbüsleriyle kendi altyapısını, kendisi üretmeye koyuldu. Demiryolları,
barajlar, limanlar, elektrik santralları böyle imal edildi, madenler böyle
işletildi.
1950 sonrası Dünya Bankası
kredisi alınsa da altyapı hep devletin işi olageldi. Ne zamana kadar?
1980 miladına kadar. Sonrasında devlet ekonomiden
çekilmeli, dediler. Kamu, sadece sanayiden dışlanmadı, altyapıdan da
uzaklaştırıldı. İyi de, büyüyen kapitalizmin yeni
altyapı ihtiyaçları nasıl karşılanacaktı? Yerli-yabancı özel sektörle mi? Evet,
denildi, ama farklı bir biçimde; “Kamu-Özel
İşbirliği” ile... Yani? Devlet yine olacak, ama arsa
sağlayarak, üretilecek mal ve hizmete alım garantisi vererek, dışarıdan
sağlanacak finansa garantör olarak... İşte yeni dönemin yağma biçimlerinden
birinin adı bu: KÖİ...
***
Yeni yağma sisteminin aksayan yanları sürekli etüt ediliyor ve buna
yeni dönemin yükselen İslamcı burjuvazisinin örgütü
MÜSİAD da öncülük ediyor. Geçen hafta 24
Kasım’da MÜSİAD’cılar,
Kalkınma Bakanlığı (eski DPT) ,Özelleştirme İdaresi ve Enerji Bakanlığı
yetkililerini Akçakoca’da topladılar ve sorunları
masaya yatırdılar.
Aktarılanlara göre, Kalkınma Bakanlığı Kamu Özel İşbirliği Daire
Başkanı Cem Galip Özenen, 2011 itibarıyla
PPP modeli kapsamındaki proje sayısının 134, bunların da yüzde
40’ının enerji alanında
olduğunu söylemiş. Enerji projelerini karayolu, liman ve havaalanı projelerinin
izlediğini belirten Özenen, gümrük kapılarında uygulanmaya başlanan kamu-özel
işbirliğinin yabancılar tarafından yakından takip edildiğini de ifade etmiş.
Özenen, 2002 yılına kadar 11 milyar dolarlık, 2002 yılından sonra ise 24 milyar
dolarlık projenin gündeme alındığını, devam eden 23 projenin tutarının da 9
milyar doları aştığını aktarmış. Kısa zaman içerisinde değeri 3 milyar doları
aşan 16 projenin ihalesinin gerçekleşeceğini söyleyen Özenen,
İstanbul’a yapılacak olan havaalanı projesi için 10
milyar doları aşan bir ihale gerçekleşeceğini de
belirtmiş...
***
KÖİ adlı yeni yağma sisteminde devletten 3 temel
destek isteniyor: 1- Kamu arsası
sağlaması, kıyı, orman, su kaynağı gibi kamu varlıklarını tahsis etmesi,
2- Üretilen enerjiyi, öteki hizmetleri 25-30 yıl
boyunca satın almayı garanti etmesi, 3- Projelerin
yapımı için uluslararası bankalara garantör olması, birlikte borçlanması...
Tadından yenmez, risksiz bir model. Bulunsun yabancı ortaklar, yapılsın
havaalanları, otoyollar, limanlar, santrallar, hastane, üniversite binaları...
Nasılsa devlet hepsinin arkasında; arsa hazır, alıcı hazır, risk halinde hava
yastığı hazır...
MÜSİAD’cılar, KÖİ projelerinde farklı
bakanlık ve kuruluşların yetkili olmasından şikâyetçi oldukları için ilk elde
her şeye yetkili bir “Merkezi PPP İdaresinin
Teşkili”ni istiyorlar. Yargıya çekilen onca ayara
rağmen hâlâ bazı projelerin Anayasa Mahkemesi ve
Danıştay’dan dönmesinden de şikâyetçiler.
Dikensiz gül bahçesi niyetlerine, diken hem de devedikeni olmak için
TMMOB odaları direniyor. Daha güçlü direnmeli ve
kamuoyunu daha iyi aydınlatmalılar...
Yorum Gönder