Sevgili okurlar; Başbakan Erdoğan, Kürt sorunu konusunda kafa
karıştıracak biçimde şahin politika izledikten sonra bir anda “Eğer
silah bırakırlarsa, dağdakilerin başka ülkelere gitmesine olanak
sağlarız” deyiverdi. Bu sözler AKP yandaşı çevrelerde “çözüm için
atılmış önemli bir adım” gibi sunulurken, genel olarak “bir af mı
geliyor?” yorumu ağır bastı.
Böyle talep mi var?
Önce
dağdakiler açısından bakalım. Aralıksız eylem yapan terör örgütünün
liderleri “bir başka ülkeye gitme” beklentisi içinde mi? Dağdakiler
yaptıklarından pişman oldular da, “bırakın bizi istediğimiz yere
gidelim” mi diyorlar? Ve en önemlisi dağdakiler “Hiçbir yere gitmiyoruz”
derlerse buna karşı hükümet ne yapacak? Bunu biliyor muyuz?
Sanki kıstırıldılar
Başbakan’ın
sözlerinden “PKK’lı teröristlerin artık çembere alındığı ve imha
edilmek üzere oldukları” ancak hükümetin son bir şans tanıyarak
“silahlarınızı bırakın ve gidin, aksi takdirde yok olacaksınız” dediği
gibi bir anlam çıkması daha yüksek olasılıktır. Oysa bunun gerçek
olmadığını biliyoruz. PKK’nın dağ kadrosu ne sıkıştırıldı ne de yok
ediliyor.
Barış çağrısı mı?
Durum böyle olduğu
hâlde iktidara yakın çevreler Başbakan’ın bu sözlerini “müzakere
yollarını açmak için” yeni bir umut gibi pompalamaya çalışıyor. Oysa bu
tür çağrılar ilk kez yapılmadığı gibi ne yazık ki bu tür çağrılardan
sonra yaşadığımız acı olayları da unutmadık. Bu açık çağrıdan sonra yine
kanlı bir saldırı olmayacağının hiçbir garantisi de yok.
Eskiyi hatırlayın
Biraz
geçmişe dönelim. Hangisi olursa olsun, iktidarların Kürt sorununu
çözmek için “çok iyi bir aşamaya geldik” dedikleri anda her şeyi altüst
eden kanlı bir olay yaşıyoruz. Örneğin 1993’te “çözüm yolları açılıyor”
dendiğinde 33 askerimizin şehit edilmesiyle sarsılmıştık. Son birkaç
yılda ne zaman “çözüme varıyoruz” türü açıklamalar yapılsa yine bunları
yaşıyoruz.
Provokasyon diyemeyiz
Dağlıca, Aktütün,
Silvan baskınlarını hatırlayın. Bunların öncesinde hep “Çözüme hiç bu
kadar yaklaşmamıştık” türü açıklamalar yapılmıştı. Ardından kanlı
saldırılar geldi. Bunları anlatmakta zorlanıp, “karanlık güçler,” “yine
provokasyon” gibi açıklamalarla geçiştiremeyiz. Devletin görevi bu
karanlık güçleri ve provokasyonları ortaya çıkarmaktır. Lafla iş
yürümez.
Tanımı yapmalıyız
Bugün en önemli
sorunumuz adına “Kürt sorunu” dediğimiz kavrama bir açıklık
getirememizdir. İktidarın bir planı yok. Güne ve gelişmelere göre
davranıyor, bir gün barışçıl, demokrat bir tavır alırken bir başka gün
en şahin politikaları savunabiliyor. Kamuoyuna çözüm konusunda ne
düşündüğünü net biçimde açıklamıyor ya da açıklayamıyor.
Dayatma oluyor
Bunun
sonunda da Türkiye bir terör örgütünün “ya kabul edersin ya terörü
yaşarsın” dayatmasıyla karşı karşı kalıyor. Oysa hükümetin elinde bir
liste olması ve bunların hangisini yerine getirdiğini, hangisini yerine
getireceğini hangisini ise asla kabul edemeyeceğini açıklaması gerekir.
İktidar ise “herkes elini taşın altına koysun” diyerek sorundan kaçıyor.
Kim kimi öldürüyor?
30
yıldır boğuştuğumuz terör olayında sapla saman birbirine karıştırıldığı
için gerçeği kamuoyu tam anlayamamakta. Örneğin “akan kan” veya “analar
ağlamasın” ya da “savaş bitsin” sözleri gerçeği tam yansıtmıyor. “Kim
kimi öldürüyor, kim kan akıtıyor?” sorularına samimi ve cesaretli
cevaplar vermek zorunda olduğumuzu asla unutmamamız gerekir.
İç savaş yok
Bazıları
ısrarla PKK terörünün yarattığı ortamı bir tür “iç savaş” benzetmesi
yaparak açıklamaya çalışıyor. Oysa mevcut durum bir iç savaş değil, bir
terör örgütünün devlete karşı silah kullanması, devletin de, her
devlette olduğu gibi bu kalkışmayı güvenlik önlemleri çerçevesinde
bastırmaya çalışmasıdır. Yoksa Türkler Kürtleri, Kürtler Türkleri
öldürmüyor.
Büyük haksızlık
Bu açıdan bakınca
ortada Türkiye Cumhuriyeti aleyhine çok ciddi bir haksızlık
yapılmaktadır. Bugüne kadar hiçbir yerde sivil halk çatışmaya girmemiş,
birbirini öldürmemiş, pusular kurulmamış, insanların yaşam hakları
ellerinden alınmamıştır. Eğer güvenlik kuvvetleri terör saldırılarına
karşı operasyon yapıyorsa, bu hakkı da yasalardan ve hukuk kurallarından
almaktadır.
Böyle bakarsak olmaz
Ayrıca biraz daha
ileri gideyim. Güvenlik güçleri terörle mücadeleyi, hükümetten
aldıkları yetki ve izinle sürdürmektedir. Bu durumda eğer konuyu “iki
taraf da kan akıtıyor” basitliğine indirgersek, PKK’lı teröristlerin
öldürülmesi kararını da hükümetin verdiği gibi bir sonuca varırız. Bu da
sorunu içinden hiç çıkılmayacak hâle getirir. Artık sağduyunun hâkim
olması gerek.
Ayırmak zorundayız
İşte bu nedenle
siyasetçiler, akademisyenler, kanaat önderleri terörle Kürt kimliği ve
hakları konusunu birbirinden ayırmak zorundadır. Kürt halkının
vatandaşlıkla ilgili taleplerinin, terör örgütünün “çözmezseniz terörle
yaşarsınız” dayatması ile sonuca ulaştırılması kesinlikle mümkün
değildir. Ama ne yazık ki bu hatayı yıllardır ısrarla sürdürüyoruz ve
belli ki daha da sürdüreceğiz.
Af gelecek beklentisi
Konunun
ikinci tarafı ise Başbakan’ın sözlerinin bir “af çıkacak” beklentisi
yaratmasıdır. Eğer terör bitecek ve Türkiye tüm vatandaşlarıyla sağlam
ve kalıcı bir sözleşme yapacaksa elbette tartışılabilir. Ancak şurası da
bir gerçek ki, “terör-haklar” ikilemi içinde boğuşan Türkiye’de “af”
konusunun bir çıkar yol olmadığı da bugüne kadar yaşadığımız deneylerde
görülmüştür.
Karından konuşmayalım
Sonuç olarak
“Kürt hakları için mücadele ettiklerini” söyleyenlerin de sağduyulu
davranarak, tüm talepleri ortaya koyması ve kendilerini terörden tamamen
arındırmaları gerekmektedir. Terörle iç içe giden bir müzareke süreci
gerçekçi değildir. İstediğiniz kadar af çıkarın, kolaylık sağlayın bu
hiç kimseyi tatmin etmeyecektir. Gerisi havanda su dövmektir.
Patriot’ların gelmesi
Sevgili
okurlar, geçen haftanın önemli konularından biri de Suriye sınırına
konuşlandırmak üzere NATO’dan Patriot istememizdi. Türkiye bu yolla
konuyu bir “NATO sorunu” hâline getirmek istiyor belli ki. Ancak
Patriotlar’ın gelmesi aynı zamanda bir savaş olasılığıdır ki, herhâlde
ilgililer bunu hesaplamışlardır. Nitekim çevre ülkelerden aykırı sesler
yükselmeye başladı bile.
Savaş tamtamları
Önce
Rusya Patriot konusunda itiraz eti. Dün de İran’dan bir ses yükseldi.
demek ki Patriot konusu bölgemizde bir savaşa hazırlık olarak
algılanıyor. Türkiye Suriye’deki iç savaşa taraf tutarak müdâhil olurken
şimdi de savaş durumuna gelmesi herhalde bir dış politika zaferi olarak
sunulamaz. İşte burada akacak kanın hesabını hiç kimse veremez. Bunu
bilmeliyiz.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
Yorum Gönder