Hurrem'in oyuncağıydı - Rıza Zelyut

46 yıl iktidarda kalan Sultan Süleyman Han; savaş alanlarında düşmanlarını yenmiştir ama Harem'de Hurrem'e mağlup olmuştur. Yani, onun kadınlar karşısında bir zaafı olduğu anlaşılmaktadır. Bunu da doğal görmek gerekir.
Hurrem; Ukrayna'dan esir edilen ve Osmanlı sarayına yollanan bir cariye idi.  Süleyman Han; bu cariye (köle) kızı yatak arkadaşı olarak kullandığı öbür cariyelerin arasına kattı. (Cariyelerin hiçbir hakkı yoktur. Bunların nasıl alınıp satıldığını merak edenler; Esirciler Hanı isimli romanımı okusunlar) Hurrem hamile kalıp  çocuk doğurunca hür kadın durumuna yükseldi. Padişah onunla yatmak isteyince de direndi. 'Beni karın yapmazsan yatmam!' dedi. Bu direniş  karşısında Süleyman Han; onu nikahı altına aldı.
Bir köle kızın (cariyenin) eş olarak alınması o zamana kadar Osmanlı geleneğinde yoktu. Sultan Süleyman, Hurrem için töreyi dahi çiğnedi.

TORUNUNU BİLE BOĞDURDU
1550'lerde Avusturya'nın İstanbul'daki elçisi Ogier Ghiselin de Busbecg, bizzat tanık olduğu ve dinlediği bu olayları pek ayrıntılı biçimde yazmıştır. Onun tanıklığından anlıyoruz ki Hurrem Sultan; tahta kendi oğullarından birisi geçsin diyerek; Şehzade Mustafa'ya tuzak kurmuştur. Bu işte, 'Eskiden bir domuz çobanı olan Rüstem Paşa'yı' (Bu ifade aynen Busbecg'e aittir.) kullanmıştır. Rüstem Paşa; 'Ordu beni dinlemiyor; Şehzade Mustafa'yı tahtta görmek peşindeler.' diye Kanuni'yi kışkırtmış; o da oğlunu çağırmış ve Konya Ereğlisi'nde; çadırında boğdurmuştur.
İş bununla bitmemiştir. Mustafa'nın karısı ve küçük oğlu Bursa'ya sürülmüştür. Hurrem; Süleyman Han'ı; 'Bu çocuk büyür, babasının intikamını almak ister, bundan da yüce dinimiz zarar görür!' biçimindeki sözlerle etkilemiştir. Muhteşem Süleyman; Bursa'ya vezir hadım İbrahim Paşa'yı yollamıştır. İbrahim Paşa; Mustafa'nın karısını tatlı sözlerle kandırıp onları bir kır gezisine götürüyormuş gibi şehirden çıkarmış; çocuğu kaçırmış; boğmuş; kendisi de kaçıp İstanbul'a dönmüştür.
İşte Hurrem de Muhteşem Süleyman da budur.
Kendi oğlunu; hatta küçük torununu boğduran bir padişahın halka acıması olur mu? Elbette ki emrindeki Şeyhülislam Ebussuud Efendi'den  istediği biçimde fetva çakırttırarak Türkmen Kızılbaşları da ikide bir kılıçtan geçirtmiştir.

OĞLANLA ŞARAB

Osmanlı yönetimi; birilerinin sandığı gibi cami ile yatak odası arasında sürmüş değildir. Topkapı Sarayı'nın Has Bağçe'sinde sultanlar eğlenceler  (ayş ü tarab) yürütmüşlerdir. Topkapı'daki Kara Mustafa Paşa Köşkü; şerbethane olarak; yani padişahın içki de içtiği özel bir köşk olarak kullanılıyordu.
Bir padişahın nasıl eğlendiğini; ne yeyip hangi şerbetleri içtiğini merak edenler Esirciler Hanı'nı okusun.
Sadece erkekler değil Osmanlı saray ve konaklarındaki kadınlar da büyük eğlenceler düzenlerlerdi. Esirciler Hanı'nda böyle bir eğlenceyi de ince ince anlattım.
İstanbul halkı da 'şerbethane' denilen meyhanelerde şarap ve rakı içiyordu. Bunu da romanımda ayrıntısıyla tasvir ettim.
Kimse benim bunları uydurduğumu sanmasın.
Dindar şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Osmanlı dönemini anlatırken diyor ki:
'Eski divanlarımız dopdolu oğlanla şarab
Biradan fahişeden başka nedir şiir-i şebab'
Osmanlı'nın üst tabakalarını oğlancılık ve şarapçılıkla suçlayan Mehmet  Akif'in bu görüşlerine katılmasak bile; burada bir gerçeğin  dile getirildiği de ortadadır.
Eğer bana inanmıyorsanız Muhteşem Süleyman'ın yazdığı şiirleri okuyun; orada ikide bir 'şarap içelim' dediğini, meyhaneyi övdüğünü de  göreceksiniz.
Ne yapalım;  bunları yazanları Silivri'ye mi tıkalım?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget