Milli Eğitim Bakanlığı uzun yıllardır tartışılan ama her seferinde
“aklıselimin” galip çıktığı bir konuda radikal bir karar aldı.
Artık bundan böyle üniversiteye kadar olan bütün okullarda öğrenciler okullara istedikleri kıyafetleri giyerek gidebilecek.
Bu karar yanlıştır.
Üstelik
Bakanlık yetkililerinin “öğrenci velileri forma ve diğer giyecekler
için artık fazladan masraf yapma derdinden kurtulacaklardır” şeklindeki
açıklamaları da gerçeği yansıtmıyor. Tam tersine, asıl şimdi öğrenci
velilerine ek yük binecek.
Kendilerini liberal sanan ve “tek tip
öğrenci mi yetiştiriyoruz, burası faşist bir ülke mi?” diye öğrenci
kıyafetlerinin serbest bırakılmasını savunanların görmek istemediği bir
gerçek var.
Kıyafet çok önemlidir. Temiz, düzgün, ütülü olması
farklılıkları ortadan kaldırmaz. Kıyafetler aynı zamanda kişinin maddi
gücünün de simgesidir.
İnsanlar konuşmaya başladıkları andan
itibaren düşünmeye de, farklılıkları görmeye de başlarlar. Eğer siz
minicik çocuklara, henüz düşünmeye ve anlamaya başladığı yaşlarda
özellikle maddi farklılıkları gözlerine sokarcasına gösterirseniz, o
çocukların psikolojileri bozulur.
Böylelikle ya o küçük yaşlarda
“ezilmişlik” duygusuna kapılırlar ya da kendilerinden daha varlıklı
olanlara karşı içlerinde tarif edemeyecekleri bir kin ve hırsla
büyürler.
Çocukların okul çağında aynı giysilerle okula gelmesi,
görünüş olarak belki “militer” veya “faşist” bir zihniyetin sembolü gibi
algılanabilir.
Ancak bu aynı zamanda farklılıkları da ortadan kaldıran, özellikle maddi konulardaki dengesizlikleri de örten bir unsurdur.
Çocuklar
birbirleri ile aralarındaki farkı hissetseler bile, tam
algılayamayacaklardır ve aynı sırada, aynı kıyafetlerle oldukları sürece
aradaki farkın zihinlerinde hasar yaratmasının önüne geçilebilecektir.
Yüzlerce
yıldır bizde ya da başka ülkelerde öğrencilere belli bir yaşa kadar
okula gelirken aynı kıyafeti giydirenler, bunu faşist kafalı oldukları
için değil, işte bu farklılığı örtmek için yapmışlardır. Kıyafet
serbestisi, özellikle tüketim çılgınlığının yaşandığı, insanların hep
bir üste atlamak için onurlarından bile fedakârlık yaptıkları bu dönemde
aileler için bir yıkım olacaktır.
Daha yoksul kesimlerde bile
okula “yeni bir kıyafetle” gelen öğrenci diğerleri tarafından
kıskanılacak, çocukların beynine o küçük yaşlarda “neden benim yok”
duygusu yerleşecek, ama zihninde o sorunu asla çözemeyecektir.
Serbest
kıyafet ancak öğrencilerinin tamamının eşit gelir düzeyinde olduğu
okullarda belki uygulanabilir ki, bana göre bu bile sakıncalı, çünkü
orada da öğrenciler ve velileri arasında çılgın bir yarış başlaması
olasılığı yüksek olacaktır.
*****
Yandaş medya “Muhteşem” tartışmaya girmedi
Başbakan’ın
Muhteşem Yüzyıl dizisinin gerçekleri yansıtmadığını, “Bizim ecdadımız
bu değil” diyerek “yayıncı kuruluşu kınaması” doğal olarak gündemin ilk
maddesine oturdu. Pek çok gazete ve televizyon tartışmayı sürdürürken,
dikkat ettim, iktidara yakın gazeteler konuya hiç girmedi.
Dünkü
yandaş gazetelerin hiçbirinde Muhteşem Yüzyıl tartışması haberi yoktu.
Sadece bir iki yandaş gazetede, özellikle liberal kanattan iktidara
destek veren bir iki yazar konuya değinmişti. Demek ki “tehlikeli” bir
konu bu.
Ama asıl ibret verici durum, iktidara destek vermek için
bugüne kadar çırpınan güya liberal isimlerin daha önce pek
eleştirmedikleri konuları sıralayarak Başbakan’ı eleştirmeleri. Meğer
hepsi, zamanında yaşanan ucube tartışmasına da öfkelenmişler, zinanın
gündeme gelmesine de tepki göstermişler. Şimdi anlıyoruz ki meğer bunlar
Başbakan’ın medya patronlarını hizaya sokma beyanlarına da kızmışlar.
Savcılara, hâkimlere talimatlar yağdırılmasını da yadırgamışlar.
Ama
bunlar yaşanırken hiç tepki göstermemişlerdi. Bizler zamanında da
bunları söylüyorduk, bize dönüp “darbeciler, statükocular, postal
yalayıcıları” diyorlardı.
Şimdi ne oldu acaba?
Erdoğan’ı mı keşfettiler ne?
*****
Bir düzeltme ve özür
Muhteşem
Yüzyıl tartışmaları ile ilgili dün yazdığım yazılardan birinde şu
cümleyi kullanmıştım; Kanuni ölüp yerine oğlu Selim geçerken, ön bahçede
tören yapılıyordu, sarayın arka kapısından ise bazıları minik
tabutlarda tam 19 erkek kardeşinin cenazesi çıkıyordu.
Oysa
notlarımda başka şey yazıyordu. Yazılarımda hep Kanuni adı geçince
önümdeki notlardaki gerçek ismi yanlış yazdım. Hatayı fark ettiğimde çok
geçti ne yazık ki.
Oysa 19 tabut Selim’in tahta çıkışı sırasında
değil 3. Murat’tan sonra 3. Mehmet’in tahta geçişi sırasında
yaşanmıştır. Bazı tarihçiler aynı anda 19 erkek kardeşle birlikte 20 de
kız kardeşin boğdurulduğunu iddia ederler. Sultan Süleyman’ın zaten
kendi sağlığında oğullarının ölmesi-öldürülmesi nedeniyle böyle bir
sorun yaşanmamıştı. Ayrıca Osmanlı döneminde tahta çıkışlarda ve
öncesinde pek çok şehzadenin boğdurulduğu da bir gerçektir.
Bu hatamdan dolayı okurlarımdan özür dierim
*****
Serbest ama yasaklı
Milli Eğitim Bakanlığı okullarda kıyafet serbestisi getirdi ama yanına bir de yasak listesi koydu.
Örneğin
çocuklar sağlığını olumsuz etkileyen ve mevsim şartlarına uygun olmayan
kıyafetler, yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler
giyemeyecek.
Ucu açık tanımlar... “Sağlığı olumsuz etkileyen
giysi” nedir? Kış ayında kısa kollu gömlek mi? İyi de hangi veli
çocuğunu kış ortasında bu kıyafetle okula gönderir.
Ya yoksulluk nedeniyle delik ayakkabı ile gelirse çocuk. “Yasak” mı diyecekler?
Diğer
bir yasak da şöyle; Vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi
kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon,
kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyilmeyecek. “Vücut hatlarını belli
eden” dediğiniz an, bunun ölçüsü yok. O zaman öğrenci yöneticininin
bakış açısına ve hatta zihniyetine emanet edilmiş oluyor.
Yönetmelikte
“baş açık olacak” tanımı var. Ama bunun yanı sıra “kıyafet serbest”
diyorsanız, bir süre sonra bazı veliler “kıyafet serbestse, bizim
çocuğumuzun kıyafeti böyle, çünkü biz böyle inanıyoruz, çocuğumu okula
başı kapalı göndereceğim” derse sadece bu yönetmeliğe göre “olmaz”
denilebilecek mi?
Olmaz demeyin. Tek tip giyside bunu kimse sorun edemiyordu, ama şimdi artık mümkün.
Yorum Gönder