Taha Akyol ile Kemal Derviş - Özdemir İnce

Benim yazı konusu aramama gerek yok: Basını­mızın kerameti kendinden menkul, malumatfu­ruş duayen (!) kalemlerini yazılarını okumaya katlanmak yeter. Ama o kadar müsrif değilim. Ama arada bir iyi oluyor.

Atatürk muhalifi, Kazım Karabekir hayranı, CHP düşmanı, Terakkiperver Cumhuriyet Par­tisi meftunu Taha Akyol, bu kez yanına Kemal Dervişi alarak gene serbest atışa geçmiş.

Kemal Derviş’in ülkemizin Washington Bü­yükelçiliğinde yaptığı bir konuşmayı bahane edip CHP’nin devrimci damarını yeriyor, ken­dince gene tarih dedikoduculuğu yapıyor.

CHP’nin “devrim” retoriği olarak devam et­tirilen radikal bir siyasal dili varmış, sert bir laiklik anlayışı ile coşkulu bir ulusalcılığı sürdürüyor- muş. (Hürriyet Gazetesi, 15.11.2012)

Kemal Derviş ne demiş?

Bu görüş bir tür kınama, yerme, aşağılama olmayıp eleştirel bir saptama olsa, “Sana ne be kardeşim!” demeyeceğim. Ama Taha Akyol’da akıl almaz bir haddini bilmezlik var: CHP’yle il­gili olarak soruyor:

“Peki, iktisadi büyümeye, teknolojik gelişme­ye, altyapı modernleştirmesine, ihracata, reka­bet gücü kazanılmasına, sermayenin Anado­lu’ya yayılmasına ilişkin ne vardır?! Projeleri ne­lerdir?”

Sen AKP’nin sözcüsü müsün ki böyle densiz bir soru soruyorsun? CHP’nin programını oku­dun mu, okuduysan anladın mı?

Taha Akyol ağzının suyu akarak yazıyor:

“Derviş’e göre Atatürk’ün tarihimizde iki bü­yük işlevi oldu: Biri ‘Ezilmekten kurtulmak’. Öbü­rü ‘Küresel gelişmeye eşit olarak katılmak’.”

Sonra ekliyor: “Atatürk’ün ‘muasır medeni­yet’ vurgusunu Kemal Derviş bugünün dünya­sında ‘Küresel gelişmeye eşit olarak katılmak’ biçiminde yeniden yorumluyor.”

Kemal Derviş’in söyledikleri tam olarak böy­le mi, bilemem. Günah Taha Akyol’un boynu­na.

Dünün dünyasında hiçbir ülke “Küresel geliş­meye eşit olarak” katılmadı; günümüzde katıla­mıyor, gelecekte katılamayacak. Kapitalist eko­nomide “Eşitsiz gelişme, eşitsiz kalkınma” de­ğişmez bir ilkedir. Taha Akyol haydi neyse, Ke­mal Derviş bilmiyor mu bunu? Kemal Derviş acaba Pierre Jalee’yi okudu mu? Örneğin, “Ka­pitalizm Nasıl İşler “Üçüncü Dünyanın Yağ­malanması“nı Kapitalist ülkelerle ham madde­sini ucuza kapattığı Üçüncü Dünya ülkeleri, başka bir deyişle “Geri kalmış ülkeler, nasıl eşit kalkınacak, gelişecek, böylesine bir garabet mümkün mü? Elbette değil!

Küresel gelişme ya da kalkınma, “küreselleş­me” anlamında kullanılıyor günümüzde. Bu da küresel sermayenin dünya gezisi anlamına gelir. Küresel sermaye kimde? Emperyalist kapitalist ülkelerde! Küresel sermaye dünyayı turist gibi gezmez, gezdiği her ülkeyi soyup soğana çevirir. Tıpkı AKP döneminde ve onun işbirliğiyle Tür­kiye’yi soyduğu gibi. Türkiye’nin sermayesi kü­resel midir ki küresel gelişmeye eşit olarak katıl­

sın? Buna ABD ve Avrupa sermayesi izin verir mi? ABD sermayesinin Avrupa sermayesine böyle bir izin verdiği de ileri sürülebilir mi? Mamulatfuruş işkembeden atılmasın!
Atatürk döneminde küresellik?

Sermayenin küresel gezisi 1929 yılında sana erdi. 1929 ile 1960 arasında ne ABD’nin Wall Street sermayesi, ne de İngiltere’nin City ser­mayesi küreseldir. Kendi sınırlarına geri çekil­miştir, kendi sınırlan dışında  hiçbir ope­rasyonda yoktur. Kendi sınırlan dışına çıkmaya kalkıştığında hükümetleri tarafından cezalandırıl­mıştır.

Bilsay Kuruc’a sordum

Dostum Prof. Dr. Bilsay Kuruç’a “Ata­türk’ün küresel gelişmeye katılması müm­kün müydü?” sordum. Söyle dedi:

“Atatürk ve Cumhuriyetin kurucuları için dünyayı doğru değerlendirmek devlet yönetebilmenin şaşmaz koşuluydu. Heveskarlı­ğa, modalara, maceraya yer yoktu. 19201i yılların sonunda sermaye giriş çıkışlarının Almanya gibi bir sanayi devini nasıl çökert­tiğini ve ‘aciz devlet’ durumuna düşürdüğü­nü de dikkatle izlediler. 1929-30′dan, kapi­talizmin büyük çöküşünden sonra dünyada sermaye akımı da tükenmiştir. İngiltere ve Amerika başta olmak üzere her yere koru­macılık egemendir. Her ülke kendi başına kalacaktır.

***

” ‘Küresellik’ terimi ise 1980′lerde icat edil­miştir ve ana esprisi sermaye akımlarının kayıt­sız şartsız serbestliğine (ve kapitalizmin büyük pi- yasalarının yönlendirmesine) göre bir dünya dü­zeni kurulmasıdır. Türkiye gibi ülkeler bu düze­ne tabi olacaktır.

“Bu, milli mücadele ve hele kendi kişiliğine sahip cumhuriyetin 1930′larda kurulan ekono­mi anlayışı ile taban tabana zıt bir tablo oluyor. Kaldı ki, 1920′lerin ve 1930′lann kaotik özellik­leri içinde, dünyanın hemen hiçbir ülkesinde ‘küresel’ bir düzen arayışına kapılmak ve bunun içinde yer almak gibi gerçek dışı tasarımlara sa­hip ciddi bir devlet adamına rastlanamaz. Sunu unutmayalım: Başvekil İsmet Paşa 1930 sonlarında ABD’den gelen bir müsteşarla şöyle konu­şur: Bir mütehassıs (uzman) arıyoruz. Kendisin­de aradığımız evsaf (nitelikler) şudur: Hem işinin ehli (ustası) olmalı, hem de kapitalist mehafilin (çevrelerin) tesiratından azade (etkilerinden uzak) kalabilecek bir şahsiyet (kişilik) sahibi olmalıdır. Bu son nokta çok mühimdir ve bunda ısrar ede­riz.”
***
Atatürk dönemiyle ilgili olarak konuşmak is­teyen ölümlüler, Bilsay Kuruc’un

“MUSTAFA KEMAL DÖNEMİNDE EKO­NOMİ, BÜYÜK DEVLETLER VE TÜRKİYE”

(İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları) adlı başya­pıtını mutlaka okuyacak. Başka çare yok. Ya­kında birkaç kitap daha tavsiye edeceğim.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget